"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Paşam çok içiyorsunuz. Halkın dedikodusu bitmiyor. Biraz azaltsanız mı? deyince, Mustafa Kemal gülümsemiş...
Başka bişey konuşuyorlar mı peki Salih? demiş.
Hayır Paşam. Varsa yoksa içkiniz
Elini Bozok'un omzuna koymuş; Biz yedi cephede savaştık Salih.. Bir Vatan var ettik, Cumhuriyet'i ilân ettik. Bak kendin söylüyorsun, çaldı çırptı, vatanı sattı diyemiyorlar ya, bırak konuştukları içkimiz olsun...
Nasıl bir his biliyor musun?
Oda geniş ama sığamıyorsun,
Bak kapı orada ama çıkamıyorsun,
Pencere açık ama nefes alamıyorsun,
Bir şeyler düğüm düğüm dizilmiş boğazına,
Ama ne yutabiliyorsun ne atabiliyorsun…
#Anonim
Bu inceleme yer yer SPOILER içerebilir arkadaşlar. Bilginiz olsun...
Bir gün Fransız Şair Louis Aragon kuyuya bir taş atmış ve demiş ki; 'Cemile, dünyanın en güzel aşk hikayesidir.' O taş şimdilik kuyunun dibinde kalsın bir süre... O esnada ben size kısaca başka bir hikayeden bahsedeyim...
Ben askerliğimi 2007 yılında kısa dönem olarak yaptım.
Oysa ben bir akşamüstü oturup Turuncu bir yangının eteklerine, Yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.
Öyle bir tüketmek ki sonucu yepyeni bir "ben'e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...
Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklanına insanların.
Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?
Susmak yalnızlığın anadilidir Ömür Hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum.
Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde,
Kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
Yalnızım Ömür Hanim, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik öyle üzgün, yalnızım...
Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor.
Binlerce taş saklanıyor içimde.
Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Bir şarkı dolanıyor dilimde
Dinledikçe düşüncelere dalıyorum
Her şey gözümde canlanıyor
Geçen yıllar mı desem susuyorum
Bir başka oluyorum sessizleşiyorum
Gökyüzüne bakıyorum öylece
İçimde kopan fırtına canımı yakıyor
Sevmek mi desem aşk mı bilemiyorum
Tatmadım diyorum o duyguyu
Yaşamayamadım doya doya
Hep bir eksik kaldım diyorum
Nerde
Neyse ki Dostoyevski'nin , Öteki/Öteki Ben/İkiz gibi isimleri olan kitabını da bitirdim ve incelemesini yazabiliyorum. Neymiş, Dostoyevski'ymiş de, insan psikolojisinden en iyi o anlarmış da. Bakıyorum diğer incelemelerine kitabın, yere göğe sığdıramamış herkes. Ne alakası var kitabın Dövüş Kulübü ile. Altı üstü bir devlet memurunun maceralarını
Fırtınalı deniz, yağmur gökyüzü
Kalanlar dost sandı, her sahte yüzü
Duydu da aldandı, yalandan sözü
Gerçekler sahteye tutsaktı, kaptan
Yudumla çayını, kalmadı vakit
Topla saatleri, bavulunla git
Zamanı, sessizlik içinde erit
Ruhunda gel-gitler tutsaktı, kaptan
Vedalar mı? Zordur, aldırma buna
Kır artık dümeni, yokluk yoluna
Varmaya az kaldı, sabrın sonuna
Limanlar kalmaya tutsaktı, kaptan
Belli olmaz sonu bu hikayenin
Belki bir yön çizer, nasır ellerin
Rüzgara sarılmış, bak yelkenlerin
Hesaplar, kitaplar tutsaktı, kaptan
06.05.2020
Her ne kadar tavsiye üzerine kitap okumaktan hoşlanmayan bir okur olsam da bazen kitapla ilgili görüşlerine değer verdiğim birinin güzel bir yorumunu gördüğümde veya kitapta geçen ve beni düşünmeye sevk eden bir cümle gördüğümde o kitaba karşı kayıtsız kalamıyorum. Albert Camus'nun Yabancı isimli bu kitabını da
YouTube kitap kanalımda Beyza Alkoç'u ve Karantina kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: ytbe.one/2Ia6xxuNANg
Nasıl ki "boş yapma, yıkık, duyar kasma, kral, düştüm, yorma reis" gibi kelimeler Z kuşağı turnusolü ise Beyza Alkoç'un Karantina serisi de bir o kadar Z kuşağı turnusolüdür arkadaşlar.
Bu incelemeye özel
Tebrik ederim.
Bir kız, babası tarafından tecavüze uğradı.
Sesinin duyulmaması için dayak yedi.
Adının çıkmaması için susturuldu.
Ve en sonunda zarsız, namussuz ve iffetsiz kaldı. Üzerine bir de babasından olan çocuğunu doğurdu.
Suçu neydi?
Savunmasız, küçük ve bu dünya için fazla temiz olmasıydı...
Bununla bitmiyor ki, o çocuk gibi binler var şu
Ne hale geldi dünya,kadın madde düşkünü,adam zevk müptelası. IQ’ya takılmış herkes.Duygusal zeka nedir ki sanki? İşte böyle gidiyor insanlık elden,empatiden yoksun, zaman, mekan odaklı, andan kaçarak ve hep çok isteyerek,tüketerek ve de tükenerek...
Kadın bırakmalı beklentiyi; sevmekse kendi sevmeli!Romantizmin istiyorsa kendi de emek vermeli.Ben insanım da karşımda ki ot mu sanki?Kadın bırakmalı duygusallıkta adımı hep karşıdan beklemeyi,ilk adımları bazen kendi de atmalı,gurur yapmak yerine,kaçırmamalı mutlu olma fırsatlarını. Ayrıca güçlü kadın her konuda kendine yetmeli.Kapılmamak için hüsrana en çok kendini sevmeli;)
Adam kısmına gelince,bak İşte bu büyük mesele;)Ah bir öğrense kullanmayı beyni!Kötü cins değil yani:)Hem mecbursak dünyayı paylaşmaya saygıyı ilk önde ara.İşte adam kısmı bıraksa çocukluğunu,ahhh annesinin paşası at üstünden bencilliğini.Her kadın annen gibi sevemez ki seni!Bak bakalım karşına ne görüyorsun özde insandan başka.Sığınıp kalıplara hakkın yok tacizlere.Kendine sahip olamamak sende ki en büyük mesele.Severken yüceltip,girerken yok etmek niye.
İşte böyle...Kadın kendini sevecek hiç kimseden beklemeyecek,dimdik ayakta ve hep kendi kıymetini bilerek.Adam hormondan önce beyinle gelecek,beyni ile düşünüp, beyni ile hareket edecek,o çok kıymetli egosuna biraz veda edecek.Ve biraz gurur koyup üstüne istenmediğinde gitmeyi bilecek!