Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mevlâna'nın öğrencileri arasında Süryanos adında bir de Rum delikanlısı var. Çetrefil lakırdı etmesini beceremeyen, açık sözlü bir genç olacak ki, uluorta konuşmalarından ötürü yakalayıp kadı'nın önüne götürüyorlar. Kadı soruyor: Sen Mevlâna'ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?... Süryanos hep o açık sözlülükle: Yalan, diyor, ben Mevlâna'ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. Tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu Mevlâna öğretti... Süryanos'u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar. O da gelip olup bitenleri Mevlâna'ya anlatıyor. Mevlâna: Kadı'ya deseydin ki, diyor, yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan.
O BANA, Â -UZUN OKUNUR BİTİŞTİREREK- 'İT' DEDİ
Arıyor ya biri durmadan, bu da tepkisi sesini duyanın. "Demedim." "İt' dedi bana." "İt'mi dedim?" "Dememişmiş!" "Kimliğim bana âit", dedim. "Ne karışıyorsun sen? Ben kendi kendim olacağım", dedim. (Bu satırların yazarı diyaloğun arasına girip ekleyiverdi: "Hayat bize çok kapsamlı bir bağıştır.") Dedim, diyen sürdürüyor konuşmasını: "Hele şu 'Âit'i bir daha söyle bakalım: aa diyorsun, şaşırmış, bitiştirerek okunması gerekirken - tabiî, A uzun okunarak- it'i ayrı okuyunca da 'it!' dediğimi çıkarıyorsun sana." Âitçi içinden şunları da geçirmiyor değil: "Onun 'it' dediği benim asıl. Bana 'it' diyor eminim. Bal gibi bana diyor köpek! Çoğu hâlde, sinirimize basanlara, 'İtlik yapma be!' demez miyiz? burnunu sokup ortalıkta birşeyler de karıştırıp duruyorsa hele de. Ben de ortalığı karıştırıp duruyorum onun gözünde. 'Kimliğim bana âit', dedim mi, sinirine basmak ne kelime, boğazına sarılmış oluyorum onun. Yâni, öyle değil mi? Beni kimliksiz bırakanın o olduğunu, beni onun maymuna dönüştürdüğünü ifade etmiş olmuyor muyum? Doğrudan o olmasa da, o değil mi işte bu da? Kimliğimi ruhumdan, omuriliğimden kazıya kazıya aldığı için sürdürmüyor mu bu oyununu? Kimliğimi istemiş olunca da, masanın örtüsünü çekiverip ortalığı birbirine katacağımı sanıyor." Dere gibi ter: derilerine saplanmış 'şablon' parçalarını çıkarmaya uğraşanlar, uğraşanlar... Bir cümlenin âsi bakışı kanını fokurdatsa da, yazar, kalemini sağlam tutmalı: sesin rengi en güzel infilâk.
Sayfa 65 - Gözetleme Noktaları
Reklam
Ya bu çocuk beni çok güldürüyor
-Yani bir kez yap, bir daha istemezsin." +"O niyeymiş?" -"Çünkü kimse istemiyor. Öyle aksi bir kadın ki insanlar ona acımasa sabahtan akşama kadar yanına tek bir kişi bile uğramaz. Ben asıl ona bakan kızına üzülüyorum." +"Ama neden?" -"Çünkü hiçbir şey onu memnun etmiyor. Kadın haftanın günleriyle bile mutsuz olmayı başarabiliyor. Bugün pazartesiyse keşke pazar olsaydı diyor. Sen şimdi ona paça götürüyorsun ya kesin tavuk istiyordum der. Tavuk götürsen et suyu ister!" . . . + "Nasılsınız Bayan Snow? Bayan Polly size iyi dileklerini gönderdi. Bir de paça çorbası." #"Yüce Tanrım! Paça çorbası mı? Teşekkür ederim ama bugün canım et suyu istiyordu." Pollyanna hafifçe kaşlarını çattı. +"Paça getirildiğinde tavuk istediğinizi sanıyordum." Hasta kadın hızla küçük kıza döndü. #"Ne dedin?" Pollyanna hemen +"Hiçbir şey demedim. Zaten ne fark eder ki? Nancy paça getirildiği zaman tavuk istediğinizi söylemişti de. Tavuk getirildiğinde de et suyu istiyormuşsunuz. Ya da tam tersi. Nancy karıştırmış olabilir."
Ivan gülerek, ama yalnızca bir kez, şöyle diyor: Beni yer­leştirdiğin yerde soluk alamam, lütfen o denli yükseklere koy­ma beni, kimseyi havanın inceldiği yerlere taşıma, benden sana bir öğüt olsun bu, sonrası için bundan ders al! Şöyle demedim: Ama senden sonra kimi yücelteceğim ki? Herhalde senden son­ra benim... düşünmüyorsundur! Ben hala her şeyi senin için öğ­renmeyi yeğliyorum. Başka hiç kimse için değil.
Allah Resûlü'nün hadis-i şeriflerinde, vefatından sonra kendisiyle ilgili olarak ifade ettiği bir hakikattir. Ne demişti: “Sizden hiç kimse yoktur ki bana salât-ü selâm getirsin de Allah bana ruhumu iade etmemiş olsun, ben de onun salât-ü selâmına karşılık vermeyeyim, böyle bir şey mümkün değildir.” (Ebu Davûd, Menâsik 96) Sonra ne buyurmuştu: “Allah'ın seyyar melekleri vardır. Bu meleklerin görevi ümmetimin salât-ü selâmlarını tutup bana taşımak, onları bana iletmektir.» (Nesci, Sehv, 46) Gerçekten çok tuhaftır; bazıları çıkmış diyorlar ki: “Tanrısal bir heybet atfediyorsun peygambere, o da insan.” Doğru O da insan. Şair diyor ki: “Onun insan oluşu, bir yakutun taşların arasındaki taş oluşu gibidir, o öyle bir insan.” Yani yakut taşla ne kadar bir ise Hz. Peygamber de o kadar diğer insanlar gibidir. Hz. Peygamber'i tazim eden ifadeler her daim sünnet inkârcılarının sinir uçlarına dokunmuştur. Bir keresinde onlardan biriyle tartışırken Onun parlak bir güneş (Ahzâb 46) olduğundan bahseden ayeti okudum. “Kur'an'ı kendisine mihver edindiğini iddia eden bu kişi; “Tamam da...” deyip itiraza devam etti. “Hayret” dedim. Allah, Ona “güneş” diyor. Sen ise ama..., fakat..., lakin... Ve besmele görmüş şeytan gibi çukurlaştı. Ben yalnızca “güneş” dedim. Aslında ben demedim, Allah dedi, bu tepki nedendi? Bilemedim. Ve o an Mevlâna geldi aklıma. Şaşılacak bir şey yokmuş meğer. Çünkü güneş her şeyin üzerine eşit doğarmış. Fakat gül başka, leş başka kokarmış.
Sayfa 183 - Timaş Yayınları
İÇİMİZDEKİ MIZRAK
Aşk her ayrılıkta; Yağmur sonrası gökyüzü gibi koyu gri bir renk alır.. Ve bir süre sonra da aşırı sıcak basar... Ölüm sıcağı gibi... Bak işte; Sindiğin uzak dağlara yağmurlar yağıyor... Koyu gri bir renge büründü gökyüzü; Karardıkça karardı dağlar ... Ki, yağmurlarıın öncesi; Güneşindim, Yağmur sonrasına güneşin!... Sana değer vereni
Reklam
SÜRVEYAN HEKİM “Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında. Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur. Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız. Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-3/Kitabı okudu
- Sen nasıl geçiniyorsun, ne iş yapıyorsun? dedim. – Ben eşek alıp satarım… dedi. Bunu söylerken de, kuyudan su çekip, kuyu yalağında eşeğine su verdi. Eşek su içerken Amerikalı birden fırladı eşeğin yanına gitti. Biz köylüyle konuşuyorduk. – Eşek ticaretiyle geçinebiliyor musun? – Hamdolsun… Beş senedir bu işle geçinirim, şükürler olsun… – Ne
Kadı soruyor: Sen Mevlana'ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?... Süryanos hep o açık sözlülükle: Yalan, dyor, ben Mevlana'ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. Tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu Mevlana öğretti... Süyanos'u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar. O da gelip olup bitenleri Mevlana'ya anlatıyor. Mevlana: Kadı'ya deseydin ki, diyor, yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan
"Öteden baş örtülü, yüzü yuvarlak, tatarımsı bir kadın geldi. Çocuk ona doğru koştu. - Anne, bak zeytin, dedi. Kadın - At onları elinden. Çocuk bir dakika atıp atmamak için düşündü. Bana doğru ilerledi. Zeytinleri kadının: - Ne yapıyorsun hınzır? Demesine vakit kalmadan suratıma attı. Ben güldüm: - Üzülme hanım, dedim,
Varlık Yayınları, Sayı 45, Ocak 1950
Reklam
Ivan gülerek, ama yalnızca bir kez, şöyle diyor: Beni yerleştirdiğin yerde soluk alamam, lütfen o denli yükseklere koyma beni, kimseyi havanın inceldiği yerlere taşıma, benden sana bir öğüt olsun bu, sonrası için bundan ders al! Şöyle demedim: Ama senden sonra kimi yücelteceğim ki? Herhalde senden sonra benim... düşünmüyorsundur! Ben hala her şeyi senin için öğrenmeyi yeğliyorum. Başka hiç kimse için değil.
Sayfa 287 - YKYKitabı okudu
Süryanos
Mevlânâ’nın öğrencileri arasında Süryanos adında bir de Rum delikanlısı var. Çetrefil lakırdı etmesini beceremeyen, açık sözlü bir genç olacak ki, uluorta konuşmalarından ötürü yakalayıp kadı’nın önüne götürüyorlar. Kadı soruyor: Sen Mevlânâ’ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?.. Süryanos hep o açık sözlülükle: Yalan, diyor, ben Mevlânâ’ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. Tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu Mevlânâ öğretti... Süryanos’u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar. O da gelip olupbitenleri Mevlânâ’ya anlatıyor. Mevlânâ: Kadı’ya deseydin ki, diyor, yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan.Mevlânâ’ya göre bilgi, insanı öbür varlıklardan üstün kılar.
Sayfa 151
Kitabın tamamı
TARHUN Bir tüccarın kızı olan Tarhun, ablalarına hiç benzemiyordu. Fereng, Sultan, Mahsan, Begüm, Moluk ve Anka’nın, yani tüccarın öbür altı kızının her birinin ayrı bir şımarıklığı, çeşit çeşit istekleri vardı. Bazen, onların gürültülerini, oyunlarını duyan mahallenin erkek çocukları sokağa fırlarlardı. Tüccarın kızlarının neşeli
Bana veda bile etmeden, başı önünde çıkıyor odadan. Hemen ar­ kasından babası giriyor içeri. — Nasıl Doktor Hamm? Ne oldu benim kızıma? — Kızınız gerçekten hasta, onu bana hemen getirmekle çok iyi et­ mişsiniz. Bana biraz Rezzan'ı anlatır mısınız? — Ah benim kızım, dünyanın en iyi kızıdır o. Bugün beni nere­ deyse dövecekti, siz de gördünüz.
Günün birinde, bir Romalı senatör Neron tarafından tutuklanır. Suçu; Neron'a karşı hazırlanan bir suikastla ilgili olmasıdır. Söyletmek için o kadar eza cefa, o derece işkence yapılıyor ki, ölüm haline dönüşüyor. Neron "Söyle, söylemezsen şimdi öldüreceğim!…" diyor. Senatör baygın halde cevap veriyor: "Ben sana, beni öldüremezsin demedim. Ve demiyorum. Fakat söylememek hürriyetimi elimden alamazsın!…" diyor. Ve gözlerini kapayarak ölüyor. Söylememekle, suikastçıları haber vermemekle bu adam memleketine en büyük hizmeti yapmıştır. Çünkü ihtilâlci ocağını söndürtmedi. Nihayet ocak tekrar ateş aldı. Ve vatanı Neron'dan kurtardı, senatör öldü mü? Aslâ! İki bin yıl sonra bugün tarih onu saygıyla anmaktadır.
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.