Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
256 syf.
9/10 puan verdi
·
15 saatte okudu
"Radyonun gürültüsüyle iç içe olarak çevreye verilen mesaj yemeğin önemli olmadığını, rahatlığın önemli olmadığını demeye getirir; sadece şıklığın, ışıltının ve modern görünüşün önemi vardır. Bu günlerde her şey, Hitler'in size ayırdığı merminin bile görüntüsü şık ve moderndir." (s.32.) George Orwell Boğulmamak İçin isimli romanında, I. Dünya Savaşı yıllarını ve II. Dünya Savaşı'na giden süreci ana karakter George Bowling'in perspektifinden yansıtıyor. Bu hikâyede ailesiyle birlikte sakin bir yaşamı olan sigorta pazarlamacısının çocukluktan yetişkinliğe kadar yaşadıklarını ve devrin siyasi atmosferini sohbet havasında keyifle okuyabilirsiniz. Romanda genel hatlarıyla savaş yıllarının siviller üzerinde yarattığı etki, Almanya, Rusya ve İngiltere'deki yönetim sistemlerinin eksiklikleri, George Bowling'in gözünden toplumsal ve ekonomik meseleler işleniyor. Yazarın 1984 ve Hayvan Çiftliği eserleri daha fazla okura ulaşmış durumda olsa da ben Orwell'in eserlerini okumaya Boğulmamak İçin romanıyla başladım. Yazarın dilini ve üslubunun çok sevdim ilerleyen aylarda çok okunan diğer kitaplarını okumayı düşünüyorum. Savaş psikolojisinin insanlar üzerindeki tesirini, özgürlüğün ve yaşamın değerinin önemini Boğulmamak İçin'le tecrübe edebilirsiniz. Romanı merak edenlere şimdiden keyifli okumalar.
Boğulmamak İçin
Boğulmamak İçinGeorge Orwell · Can Yayınları · 20158,6bin okunma
Bağırsakta yaklaşık 8 milyon mikrobik gen bulunur, bu sayı insan genomundan 400 kat daha fazladır. Daha da şaşırtıcı olan, biz insanlar genetik olarak çok az farklılık gösteririz ve genlerimizin yüzde 90’ından fazlası ortaktır ancak bağırsaklarımızdaki mikrobik genlerin çeşitliliği çarpıcı bir şekilde farklılık gösterir; sadece yüzde 5'i herhangi iki insan­da ortaktır. Bağırsak mikrobiyomu, beyin-bağırsak duyguları üreten makinelerimize yepyeni bir karmaşıklık ve fırsatlar boyutu kazandırır. Bağırsak mikrobiyotamızın duyguları hissetmemizdeki yeri çok önemli olduğu için stres, beslenme şekli, antibiyotikler ve probiyotikler gibi mikrobiyotanın metabolizmasını değiştiren herhangi bir şey, prensip olarak duygu oluşturan devrelerin gelişimini ve tepkisini değiştirebilir. Örneğin, duygusallıkla ilintili olarak dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan insanlarda gördüğümüz farklılıklar, beslenme tarzı ve bağır­sakların mikrobik işlevindeki coğrafi farklılıklarla ilişkili olabilir mi? İleri sürülen bu yeni duygu kuramı doğruysa, cevap evet demektir. Bu tür bağlantıları doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulsa da, şunları söyleyebiliriz: Duyguların özü bağırsaklardan ve vücudun diğer bölümlerinden tamamen izole edilmiş bir kavanozdaki hayali bir beyinde bile muhtemelen üretilebilirken, böyle bir beynin duygusal de­neyim repertuarı çok fazla olmayacaktır. Bağırsakların ve buraya yerleşik mikrobiyomun, duygularımızın yoğunluğunu, süresini ve benzersizliğini belirlemede büyük bir rol oynadığını düşünüyorum.
Reklam
Ölü şairler, filozoflar, rahipler, Şehitler, sanatçılar, mucitler, gelmiş geçmiş bütün hükümetler, Başka sahillerde dile şekil verenler, Bir zamanların güçlü ulusları şimdi zayıflamış, içine kapanmış ya da perişan, Devam edemem yoluma saygıyla övene dek buraya kadar taşıyıp bıraktığınız şeyi, Okudum dikkatle onu, teslim ediyorum takdire şayan olduğunu (gezinip içinde bir süre,) Hiçbir şey asla ondan daha mükemmel olamaz kanaatimce, hiçbir şey liyakate ondan daha fazla layık değil, Uzun süre dikkatle inceledikten ve bir kenara attıktan sonra onu, Duruyorum olduğum yerde, burada kendi zamanımda. İşte buraya varır kadını, erkeği, Buraya demir atar kadın erkek dünya mirasçılarının gemisi, burada alevlenir madde, Tinselliğin burada tercümesi, açık seçik, Her dalın göz kulak olan, görünen biçimlerin son hali, Tatmin edici, kaç zamandır yolu gözlenen yaklaşıyor işte, Evet, sevdiğim, ruhum geliyor.
"... Eğer önündeki kapılar bir daha yüzüne kapanacak olursa hayatının sona ermediğini düşün. Sona eren şey yalnızca hayatlarının birincisidir ve diğeri başlamak üzere sabırsızlanmaktadır. O zaman o gemiye bin, seni bekleyen bir kent vardır." #tanioskayası #aminmaalouf
Nerdesin? Meğer ne doldurulmaz bir derinlikmiş yokluğun. Kaderde bu sensizlik de varmış. Her insanın yüzünde sana benzeyen bir şey aramak da varmış. Sesini duymak varmış şarkılarda, bütün kitaplarda seni okumak varmış. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş yokluğun. Kağıtlara seni yazmak varmış, renk renk dinlemek varmış seni, çiçek çiçek koklamak varmış. Artık hiç yazmasan da olur hiç gelmesen de... Meğer ne türlü bir ölümmüş yokluğun. Bir daha nerdesin demeyeceğim. Bendesin artık. Dudaklarımın değdiği kadehlerdesin. Serin yağmurlar getiren bulutlardasın. Kâh denizlerdesin kâh rüzgarlardasın. Uzaktasın, ama yine bu şehirdesin. Gittiğine inanmıyorum. Gel demeyeceğim .
Daha ileride hayat ve mutluluk aldatmacasından, gerçek acılardan ve gerçek ölümden, yani tam bir yok oluştan başka bir şey olmadığını görmemek için gözlerini kapatmak da mümkün değildi.
Sayfa 19 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Allah Filistinli Ummu Nidal'i korusun. Bu kadın Mahmud adındaki oğlunu Filistin'de Yahudilerin işgal ettikleri bir bölgeye göndermiştir. Oğlu yedi saat boyunca pusuya yatıp avını bekledikten sonra otomatik tüfeği ve el bombalarıyla oraya saldırmış ve öldürülene kadar savaşmış, öldürmüş ve sonunda kendisi de öldürülmüştür. Öldürülmesinden sonra annesine onun hakkında sorulduğunda; onu bu gün için hazırladığını, kör bir kurşunun isabet etmesiyle temenni etmiş olduğunun gerçekleştiğini ve onu sakladığı büyük eyleminden engellememesi için onu Yahudileri taşlamaya göndermediğini söylemiştir. Ona şöyle diyormuş: "Ben seni taştan daha büyük bir şey için istiyorum!" Bu anne şöyle demektedir: "Benim Allah yolunda sunabileceğim altı evladım var, ancak Mahmud'un gerçekleştirdiği gibi şerefli bir eylem için." Mücahid genç ne zaman olgunlaşacak ve düşüncelerini bu ve daha büyük işler için kullanacak? Bu gün bizim çabalarımızın, mallarımızın ve kardeşlerimizin fedakârlıklarının dörtte üçü kendi kısır görüşlülükleri ya da başlarının ve komutanlarının kısır görüşlülükleri sebebiyle meşru olduğu gerekçesiyle değersiz ve yersiz işlerde dağılıp gitmektedir! Ne zaman çabalarımız ve cihadımız ümmet için en doğru ve yararlı olan işlere yönelip odaklanacak? Ne zaman ümmet için daha uygun, daha değerli ve düşmanlarına daha zararlı olan seçimlerde bulunacağız? Sadece câiz ve meşru hudutlarında durmayıp câiz ve meşrunun derinliklerine dalarak onlardan cihad sancağını parlak ve pürüzsüz bir şekilde yükseltecek en değerli, en büyük ve en temiz olanını seçip çıkaracağız?
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...
Her şey olur şu gönlüm de bir tek sensiz olamaz. Kırk tane yıl geçti ahir ömrümden, Bir kırk daha gelip geçse üstünden, Ben yine yarın gibi severim seni.
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum. Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan,seven bir kadın.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
384 syf.
7/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Kısaca bir konusundan bahsedecek olursam. Vivian sonradan görme (kendisi değil tabi) bir ailenin kızı. Vivian'ın babası Dante'ye bir konuda şantaj yaparak kızıyla evlenmeye zorluyor ve çiftimiz anlaşmalı/zorunlu bir evlilik arifesine giriyorlar, hatta nişanlanıyorlar. Sonradan duygularını keşfetmelerini ve gerçeklerin ortaya çıkma sürecini okuyoruz. Yorumuma gelecek olursak da klasik bir Ana Huang kitabıydı. Çok bir şey beklemeden okumak gerekiyor. Gerçi Çarpık Yalanlar'da baya merak etmiştim bu çifti ama okurken pek merak uyandıracak bir şey yoktu. Her şey en başından belliydi. Yine klişe bir konusu ve ilerleyişi vardı. Şaşırtıcı öğeleri yoktu. Vivian'i baya sevdim; güçlü oluşu, kendi ayakları üzerinde duruşu, Dante'ye sürekli laf sokması vs. bunları okumak baya eğlenceliydi. Dante'yi de bir yere kadar sevdim de çok saçma sapan kararları vardı. Ve yazarın Dante'nin duygularını çok iyi geçirebildiğini düşünmüyorum. Zaten kitaplarında genelde hep bir yerde bir olmamışlık oluyor maalesef. Hatalar yapan karakterleri severim herkes kusursuz olamaz ama bunun nasıl işlendiği ya da geliştiği çok önemli. Dante güzel sürünse de hatadan sonraki farkındalığı fazla ani oldu gibi hissettim. Çiftin birlikte olduğu sahneleri okumak eğlenceliydi aslında ama tam beklediğimi de bulamadım. Vivian'ın arkadaş ortamını sevdim. Kai ve Isabella'nın arasında bir şeyler olacağı sinyalini de verdi bu kitapta, o yüzden ikinci kitabı daha çok merak ediyorum. Isabella konusunda şüpheliyim ama Kai'yi baya merak ediyorum. Umarım onu daha çok severim.
Öfke Kralı
Öfke KralıAna Huang · Martı Yayınları · 0414 okunma
280 syf.
7/10 puan verdi
"ŞİİR SEVERLER SES VERSİN" Yukardaki cümlemin aksine biraz ironik ama şiir okumayı pek seven biri değildim dinlemek tercihim olurdu. Ancak bu kitabı okuduktan sonra fikrim değişti de denebilir. Yeni okuduğum bir kitap değil ancak incelemesini yazıyor olmak bugüne denk geldi. Üstüne çok söz söylenecek bir konu değil bence çünkü şiir hissedilecek, akıl ile değil aksine duygular ile okunacak yazılar. Sadece içinde bulunan bir şiir benim için çok daha ayrı bir öneme sahip o da "desem ki" Şiirlerle aram çok iyi olmamasına rağmen okumasını çok severim ki bu şiiri de benim için önemli kılan buydu. Kalabalık bir insan topluluğunun karşında okuduğum ve okurken zevk aldığım bir şiirdi bu nedenle de icinde geçen sözler veya dizlerin bir yerde geçtiğini gördüğümde benim için çok sey ifade ediyor. Neyse Daha fazla uzatmıyorum. Okuyacaklara keyifli okumalar...
Otuz Beş Yaş
Otuz Beş YaşCahit Sıtkı Tarancı · Can Yayınları · 202011,5bin okunma
Sessizlik kimi zaman olanğanüstü bir güçle kendini, duygunun kalıptan dışarı taşmış ruhu olarak benimsettirir; böyle zamanlarda sessizlik sözden daha etkilidir. Gene böyle kimi zaman az konuşmak, çok konuşmaktan daha çok şey söylemektir.
Sayfa 157Kitabı okudu
— Bir şey daha diyecektim sana. — Buyur kurban. — Şu zıpçıktı var ya; Muhterem'in amcaoğlu... İsmi Gülübülbül müydü her ne zıkkımsa işte... İnsanlar kendilerine ne acayip isimler takıyorlar!... Neyse; bu oğlan sağlam ayakkabı değil.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.