Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Önsöz
Bu kitapta toplandı “en sevdiklerim”… Kâh bir haziran telaşında, kâh kış güneşi altında; ya bir nehir kenarında ya dolunay sağanağında karalanmış satırlar bunlar... Kiminde eski bir resim, kiminde gizli bir hüzün, çoğunda içten bir söz ama hepsinde benden bir iz var; içimi ısıtan aşklar, özlediğim telaşlar, kaybettiğim yoldaşlar, yitirdiklerimin ardından dökülmüş yaşlar var. Can Dündar, en kişisel kitabı olarak gördüğü Yârim Haziran’da doğanın ve ruhumuzun dört iklimini dillendiriyor ama adından da anlaşılacağı gibi tutku dolu… Umutlu olmaktan, hayatın sürprizlerini de, şeytanın dediklerini de kucaklamaktan geri duramıyor. Zira ilk öpücük heyecanından, yaşamın başıboş bir dere gibi akıp gitmesinin verdiği hüzne kadar uzanıyor bu yazılar… Pastırma yazıyla birden bastıran tipiye, “gelecekse gelsin artık sonbahar” ile “hiç bitmese şu yaz” arasında sıkışıp kalmış ruh halimize tercüman oluyor; kimi zaman dünyanın uğultusunu kimi zaman içimizdeki sessizliği anlatıyor Can Dündar. Kısacası, süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız hayat yolculuğuna düşülmüş içten ve sıcak notlar; hayat yolunda yüreğimize vuran ayazlar, çöl rüzgârları ve meltemler var bu kitapta… İçten geldiği gibi yazılmış, uçarı, satırlarına sığmayan, sayfalarından taşan bir kitap Yârim Haziran… Tıpkı dalında patlamayı bekleyen bir tomurcuk gibi…
Zamanın nasıl bükülüp karşıt doğrultuda aktığı ya da bir başka yerde paralel versiyonlar halinde var olabildiğine ilişkin şu kuramlardan söz ediyor da değilim.
Reklam
Niameyde tutunamazlarsa Avrupa ülkelerine doğru Bir yolculuk başlıyor.Asıl problem diyor Hüseyin bey,'' Bölgelerinden uzaklaştıkça dinlerinden ve ahlaklarindan yavaş yavaş kopuyor olmaları.'' Bir söz var, İki tavşanın peşine düşenler ikisini de yakalayamazlar.
Platon Devlet'in V. Kitabında ele aldığı idealar Kuramı vesile­siyle bu ikinci konuya, yani idealar varsayımının kendisini temellendi­recek, onun teminatını sağlayacak şeye geri dönmektedir. Sözünü etti­ğimiz pasajda vermiş olduğu Bölünen Çizgi benzetmesiyle önce dün­yayı ikiye ayırmaktadır. Bunlar a) görünen şeyler dünyası veya duyusal dünya
Sayfa 234Kitabı okudu
Evrende tanrının yeri,
Uzay ve zamanın sınırı olmayan kapalı bir yüzey oluşturabileceği fikri aynı zamanda Tanrı'nın evrenin gidişatındaki rolü üzerine de sağlam sonuçlar ortaya koyar. Bilimsel kuramların olayları betimlemedeki başarısıyla birlikte, pek çok insan Tanrı'nın evrenin bir dizi yasaya göre evrilmesine izin verdiğine ve evrene bu yasaları ihlal edecek şekilde müdahale etmediğine inanmaya başladı. Ancak söz konusu yasalar evrenin başlangıçta nasıl görünmesi gerektiğini bize söylemez; saati kurmak ve nasıl başlatacağına karar vermek yine Tanrı'ya kalmış bir iştir. Evren bir başlangıca sahip olduğu müddetçe bir yaratıcıya sahip olduğunu varsayabiliriz. Gelgelelim evren gerçekten de herhangi bir sınıra ya da uca sahip olmayacak şekilde bütünüyle kendine yeter durumdaysa bu durumda ne bir başlangıcı ne de bir sonu olacaktır: eşdeyişle hep var olacaktır. Peki bu durumda bir yaratıcının yeri neresidir?
Sayfa 185 - 8 - Evrenin Başlangıcı ve KaderiKitabı okudu
“T.H White’in The Once Future King (Bir Zamanların ve Geleceğin Kralı) isimli romanında şu meşhur söz geçmektedir: ‘Yasak olmayan her şey zorunludur.’ Fizikçiler aslında bu ifadeyi ciddiye almaktadır. Bir fenomenin aksine işaret eden bir fiziksel yasa olmadığı sürece, o fenomen belki de evrenin bir yerlerinde var olmaktadır.”
Reklam
Kafasının içi pazar yeri olan birine aşık olunmaz. Her tezgahtar ekmeğindedir
İngilizce love(sevgi/aşk) sözcüğünün saskritçe çok çirkin bir kökten geldiğini duyunca şaşıracaksın. "Loph" kibir anlamına gelir. Sıradan aşk söz konusu ise aşk bir tür kibirdir. Bu nedenle paraya, evlere, şuna buna aşık insanlar vardır. Bir erkeğe ya da kadına aşık olsalar bile bu sadece kibirdir, her güzel şeye sahip olmak isterler. Bu nedenle sürekli sudan sebeplerle kavga eden aşıklar görürsün. Sessiz anlarında yalnızken "beni şeytani bir güç mü ele geçirdi, bu kadar sudan sebepler neden, anlamsız!" diye düşünüyorlar ama mesele sudan olup olmaması değildir. Kimin güçlü kimin daha baskın olduğu, kimin sesinin duyulduğudur önemli olan. Aşk böyle koşullarda var olamaz.
“Hakikat için bu denli ihtiraslı olmak! Bağışlayın beni Profesör Nietzsche, amacım size meydan okumak değil, ama birbirimize karşı dürüst olmak için söz verdik. Hakikat derken kutsal bir şeyden söz eder gibi konuşuyorsunuz, adeta bir dinin yerine başka bir dini koyuyorsunuz. İzin verirseniz ben de şeytanın avukatlığını yapayım. İzin verirseniz size bir soru soracağım: Hakikat adına duyduğunuz bu ihtirasın, bu saygının sebebi nedir? Bu sabahki hastama bunun ne yaran olur?” “Kutsal olan hakikat değil, kişinin kendi hakikati için çıktığı arayıştır! Kendi kendini sorgulamaktan daha kutsal bir şey olabilir mi? Kimilerine göre benim felsefi çalışmalarım kaygan bir zemine oturtulmuş. Görüşlerimde sürekli kaymalar oluyormuş. Ama kaya gibi sağlam bir sözüm var: Neysen o ol. Hakikat olmadan kişi kim ya da ne olduğunu nasıl keşfedebilir?”
Ayrıntı Yayınları
DOĞAN CÜCELOĞLU ÖNERİYOR: Hemen Bir Kenara Kaldırmamız Gereken Beş Alışkanlığımız 1 Başkalarını kırmamak için kolayca söz vermek 2 Kişinin sadece davranışına bakıp, davranışının arkasındaki niyeti hesaba katmamak 3 Öfkenin tutsağı olarak hemen karar verip tepkide bulunmak 4 Keyif alınan bir alanda gelişim için hiç değilse haftada bir zaman ayırmamak 5 Duyguların söylediklerini dinlememek
Bazı edebiyat teorisyenle­ri , örneğin Dostoyevski'nin aslında kendi ruhundaki derin uçu­rumları keşfettiği, romanlarındaki azizler ve iblislerin aynı zaman­da kendisi olduğu görüşünü savunurlar. Gerçekteyse Dostoyevski, söz konusu tiplerden hiçbirine benzemez, karakterlerden her biri Dostoyevski'nin hayat izlenimleri ve yansımalarının bir toplamı­dır, ne var ki hiçbiri Dostoyevski'yi, onun kişiliğinin bütünlüğünü canlandırmaz.
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Günümüzde pek çok çevrede "Falan adam kesin cennetliktir" diye bir algı var. Bir insana böyle bakıldığı zaman onun ağzından çıkan her söz vahiy gibi bağlayıcı telakki ediliyor. Bu adam hata yapmaz, yanılmaz, kusur işlemez, sürçmez diye inanılıyor. Adamın her amelinde, her sözünde, her davranışında binbir hikmet aranıyor. Bu da zamanla kitleleri yanılgıya, felakete, helâka sürüklüyor. Evet, cemaatlerde bir itaat, bir hiyerarşi vardır. "En aşağıdaki adam en yukarıdaki adamı diline pelesenk etsin, hakkında istediği gibi ileri geri konuşsun" demiyoruz. Ama sorgulanamaz olduğu şeklindeki bir inancın yerleşmesine de müsaade etmemek lazım. Yani her yapı kendi içinde bir öz denetim, bir iç muhasebe, bir öz eleştiri mekanizması kurmalıdır.
Sayfa 201 - Rıhle KitapKitabı okudu
“Hangi zırhtan söz ediyordunuz?” diye sordu Elenna. “O zırh neden bu kadar önemli?” “Tom, görevini başarıyla tamamladığın için zırh sana ödül olarak verilecekti,” diye açıkladı Aduro. “Bir zamanlar o zırh, Canavarların Efendisi’ne aitti. Gerçek sahibine sihirli güçler verme özelliği var.”
Beyaz Balina YayınlarıKitabı okudu
Bir kurban olma durumundan söz etmek gerekirse eğer kendi kendimin kurbanı oldum. Ellerimle ruhumda açtığım yaraları düşündükçe nefes alamaz hale geliyorum. Bunca zaman kendime yaptığım kötülükleri göremeyecek kadar şuurumu yitirmişim meğerse. Durduk yere yapmıyorum bunları. Üzerini örtmek istediğim bir geçmiş var.
Yıllar var ki bir sabah, güneş doğarken şehirlerarası bir otobüsten inip mola yerinde, soğuk suyla yüzünü yıkamadın, bir çay içmedin, ürperip sırtına hırka almadın, yıllar var ki güzel bir söz duymadın gece yarısı, saçlarını sevmedin yıllardır, ama olsun dedim.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.