Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Materyalist doğa görüşü, der Engels, doğanın olduğu gibi, yabancı bir şey katmadan, yalın biçimde kavramasından başka bir şey değildir.
Aşk, tanıdığınız bir yalnızlık verir ve karşılığında bildiğiniz her şeyi alır! Tanıdığınız aşkı, tanıdığınız yalnızlığı, bir yabancı gibi yaşarsınız.
Sayfa 65 - Destek Yayınları 29-30 Baskı: Ocak 2016Kitabı okuyor
Reklam
Aşk, sanki bir nevi büyü ile uzun hatıraların yerini tutar. Bütün öteki sevgilerin bir geçmişe ihtiyaçları vardır. Aşk ise adeta sihirli bir tarzda, kendisi bir geçmiş meydana getirir ve bizi onun içine gömüverir. Böylece içimizde vaktiyle bize yabancı bir kimse ile -tabir caizse- yıllarca beraber yaşamış olmak gibi bir şuur uyandırır. Aşk ışıklı bir noktadan ibarettir, ama yine de zaman mefhumunu avucuna almış gibi bir hâli vardır: Aşk birkaç gün önce yoktu, birkaç gün sonra da olmayacaktır. Fakat var olduğu müddetçe ışığını, kendisinden önceki zamanın üzerine olduğu kadar, kendisinden sonraki devrenin üzerine de saçar.
Sayfa 65 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
İçinde ‘nasıl anlatılır’ını bilmediğin bir boşluk. Ruhunda sana ait ama sana benzemeyen bir alan. En çok onu arıyorsun. En çok ondan kaçıyorsun. Bir tanımı yok. Kitaplarda yok, şarkılarda, şiirlerde yok; gündelik yaşamın içinde en ufak emaresi yok. Onu bulamadığından bileğin kağıtlara düşüyor. Onu bulamadığından aydınlıklardan siliniyor
Her akşamki eğlencelerini, çok yabancı bir şeymiş gibi seyrettiler. O dakikada birisi hayata güvenip güvenmediklerini sorsa, ikisi de, "Hayır fakat böyle olduğu için çok mesuduz!" cevabını verirdi... - Hayır... Fakat ne çıkar? Bu dakikada mesuduz.
Macide kendini yapayalnız hissetti. Bu his, ona şimdi yabancı bir şey gibi geliyordu. Evvelce de uzun yalnızlık seneleri yaşamıştı, fakat o zaman bundan kurtulmak için çabalıyor ve bir şeyler, bir şeyler yapıyordu. Halbuki şimdi ruhunda en ufak bir kımıldama bile yoktu. Yalnızlık hissi asabına tatlı bir rahatlık veriyor ve kafası, uzun zaman koşup yorulduktan sonra güneşin altına ve sarı otlara yatan bir çocuk vücudu gibi ince sızılarla karışık bir uyuşukluğa gömülüyordu.
Reklam
Herkes ancak bir iki düşman için kin, ancak üç dört dost veya akraba için haset veya muhabbet ve ancak beş altı vücut ve ruh için bir zaaf, bir temayül veya bir aşk duyar ve beşeriyetin üst tarafı bize tamamen yabancı gibi karanlık kalır. Fakat en keskin dürbünler gibi en meraklı gözler de, o biraz alâka duyarak meşgul oldukları âlemlerden bile sade parça parça manzaralar görerek hayal meyal seçtiklerini isabetle tesbit edemezler ve o uzak dünyalar,bizim kendilerine taktığımız isimlerden haberleri olmayan yıldızlar gibi, teşhislerimizi bile duymazlar.
Sayfa 10 - EverestKitabı okuyor
Şairin dediği gibi, geldim yolun yarısına. O zaman günüm kutlu olsun.
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
İstediğiniz kadar kusursuz anayasalar yapın, seçim hususunda halka istediğiniz kadar hak tanıyın. Eğer çocuklarınız olması gerektiği gibi yetişmezse, hayata bir hiç olarak atılırsa, parlamentolar ve bütün hukuk düzeni yerli yerinde olsa da sosyal hayat yine sorunlarla dolacaktır. Bu kuşaktan gelen memurlar, vurdumduymaz, bakanlar ise siyasi cambaz olur. Milletvekilleri, çıkar peşinde koşar. Okullar, yeni neslin kafasını ve kalbini kurutan, kavuran yerler hâline gelir. Basın, sokaklarda kendini satışa çıkaran allı pullu kadınlara döner. Aç veya tok halk kitleleri, kendilerine yabancı olan bir şeye ve özellikle seçkin kesimlerden kişilere nefret, kıskançlık duyguları beslemeye başlar.
Evet, ben o çocuğu istemiştim çünkü öyle gerekiyor sanıyordum, bize öyle öğretmişlerdi.. Evleneceksin, hemen bir çocuğun olacak, yuvan, ailen olacak, mutlu kadın olacaksın.. Mutlu kadın gibi yapacaksın. Evlenir evlenmez, o adamın ilerde bir yabancı olabileceğini bilmeden, o adamın bir gün gelip, o sevdiğin, tanıdığın adam olmayabileceğini bilmeden, bir gün ondan ayrılabileceğini düşünmeden bir çocuk yapmak gerektiğini sanıyordum. Bize öyle öğretmişlerdi çünkü. Kadının en kutsal ve tek görevi analıktır..
Reklam
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta Her şey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı. Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. Geyikli geceyi hep bilmelisiniz Yeşil ve yabanî uzak ormanlarda Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan Hepimizi vakitten kurtaracak Bir yandan
Sayfa 20 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Yabancılığın ne olduğunu büyük şehirlerde yaşayanlar bi­lemezler. Bir büyük şehirde bir yabancı, her gün girilecek ye­ni bir sokak, her gece girilecek yeni bir meyhane bulabilir. Girdiği her sokakta, her parkta, her meyhanede kendi gibi ya­bancılar bulabilir. Ama küçük yerler... Hele dağların arasına sıkışmış küçük şehirler. Oralarda akşamlar bir yabancıyı ya­vaş yavaş öldürür. Kapıların hepsi kapanır, kepenkler iner. Gece gelirken kurbağa sesleri büyür, küçük dağların arasında avuç içi kadar bir ovaya yayılmış küçük bir şehirde yabancı, azaptan ölebilir. Geceler uyuyup uyanmakla bitmez, hep sa­baha daha çok vardır.
Sayfa 9 - Cem Yayınevi
” Birbirlerine hepimizin şu anda olduğumuz gibi yabancı olan iki kişinin arasındaki duvar birden yıkılır, bu iki kişi birbirlerine karşı yakınlık duyar, bir olurlarsa, bu birleşme anı yaşamın en baş döndürücü, en heyecan dolu anlarından biri olur.”
Yaşam, şimdi ancak kavranılması ve anlaşılması gereken; oysa yaşanması, gerçeğine inilmesi ilerideki yıllara atılan bir yabancı öğe gibi önümüze getirilmiş.
Sayfa 23 - Yapı Kredi Yayınları, 43. Baskı: İstanbul, Haziran 2023Kitabı okuyor
“Yaşadıklarını;kırılacak bir sanat eseriymiş gibi yabancı gözlerden,hantal ve beceriksiz eklerden saklamak istiyordu.Böylece,kırılıp,dökülmeden,kimseye varlığını hissettirmeden devem edebilmek için mutluluğunun ve hayatının etrafına soğuk ve değersiz gündelik sözcüklerden oluşan bir duvar örmüştü.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.