Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Biliyor musun, seni düşünüyordum," dedi Sergey İvanovic. "Bu doktorun anlattıklarına göre sizin ilçede işler pek iyi gitmiyor. Hiç aptal bir çocuk değil. Sana hep söyledim ve söylüyorum: Toplantılara gitmemen ve ye- rel yönetimden ayrılman hiç iyi olmadı. Eğer düzgün insanlar bırakırlarsa kim bilir ne olur... Para ödüyoruz, bu paralar
Sayfa 338 - Konstantin Dimitriyeviç LevinKitabı okudu
Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Reklam
İnançların Ölümü
Ölüm, başımıza gelen en büyük felakettir. Aslında biz öyle anarız. Oysa, başımıza gelen şeylerin en ağırı, ilk anda üzerine iyi ya da kötü etiketini yapıştıramadıklarımızdır. Birine aşık olmak iyidir. İyinin de ötesinde muhteşemdir. İstediğin arabayı almak iyidir. Daha iyi ev de iyidir. Diğer tarafta ise ölüm kötüdür. Ayrılık kötüdür. Bir dostu
Katha Upanishad'da (1, 20) Ölüm'le konuşan Naçiketas, ona bir soru sorar: "İnsan öldüğü zaman bazıları 'var' der, bazıları 'yok' der. İnsana ne olur?" Ölüm de ona "Tanrılar bile bu ikilemden çıkamamışlardır" diye başlayan bir yanıt verir. Şvetaşvatara Upanishad (I, 1) şüpheci sorularla başlar: "O neden neydi? Brahma mı? Biz ne zaman ortaya çıktık? Ne yolla yaşıyoruz?"
Sayfa 65
_Tanrıları, tıpkı insanlar gibi sevgi ve nefretle harekete geçen, armağan ve kurbanlarla etkilenen duygulu ve zeki varlıklar diye biliriz. İşte, dinin kökeni budur. Dolayısıyla, puta tapıcılığın ya da çoktanrıcılığın da kökeni budur. Tanrısal varlıkları yetkinliğin en son sınırlarına değin yücelte yücelte, sonunda birlik ve sonsuzluk, yalınlık ve
Kardeşlerim! "Buna izin vermeyin! Kitle-sınıf, sermaye-emek, biz-onlar karşıtlıklarının aramıza girmesine izin vermeyin! Biz," diye bağırdım tutkuyla," üçüncü bir ilke olmalıyız, ikilemin boynuzları arasındaki güç olmalıyız; çünkü ancak öteki olmakla, yeni olmakla doğumumuzun vaat ettiği şeyleri yerine getirebiliriz!"
Sayfa 389 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İLAHİ İYİLİK
Sevgi sabırlıdır ve sevgi bağışlayabilir...ama Sevgi asla sevgisiz bir nesneyle uzlaşmaz... Bu nedenle asla günahımızla bağdaşmaz, çünkü günahın değiştirilmesi mümkün değildir. Ama Sevgi sizin şahsınızla bağdaşabilir, çünkü şahsınız değişip yenileşebilir. THAERNE, Centuries of Meditation, 11,30 Tanrı'nın iyiliği üzerinde düşünmeye
Sayfa 25 - Haberci Basın YayınKitabı okudu
Edebiyatta bir kahramanın büyüklüğü onun sosyal önemiyle değil temsil ettiği ahlâki ikilemin büyüklüğüyle ölçülür. Bir karakter sosyal mertebesine, ünvan ve makamına bakılmaksızın, bir romanda iyiyi ve kötüyü temsil ettiği zaman büyük olur. Bir roman veya dramda hükümdarın önemsiz bir karakter olabilmesine karşın, hizmetkârın kahraman olabilmesinin sebebi budur. Bu durum hayatta niçin böyle değil? Bunun sebebi, yazarın yazarken bizi kahramanın ruhuna götürmesi, buna karşın gerçek hayatta insanların sadece dış yüzünü tanımamızdır. Bir insan yıllardır yakınımızda (işte veya çevremizde) yaşıyor olabilir ve biz onu tanıdığımızı sanabiliriz. Oysa gerçekte bildiğimiz tam da isim, meslek, mali durum ve sosyal konum gibi hiçbir ahlâki değer taşımayan şeylerdir. O kişi hakkında hakikaten önemli olan ve sadece bir yazarın bize söyleyebileceği şey genellikle bilinmeksizin kalır.
Sayfa 15 - Klasik Yayınları 2014 BaskısıKitabı okudu
İkisi de anlamsız sözcükten oluşan Bir ikilemeydik biz ayrı yazıldık....
‘Açlık Oyunları’nın Politik Psikolojisi
‘Açlık Oyunları’ndaki (Hunger Games, 2012, 2013, 2014) devrim selamı (üç parmaklı selam), bugün Tayland’da askeri yönetimine karşı direnen gençlerin simgesi olmuş durumda. Kamusal alanda bu selamı vermek, gözaltı nedeni olabiliyor (Bangkok Post, 2014). Tayland’da ‘Açlık Oyunları’nın kimi gösterimleri siyasal nedenlerle iptal edilmiş durumda (the
Reklam
Perry'ye göre, bu başlangıç noktasında, öğrenci dünyayı doğru/yanlış, siyah/beyaz, biz/onlar, iyi/kötü kutuplaşması şeklinde yorumlar. Bu aşamada öğrenci, edilgin bir tutumla, otoritelerin söylediklerini sorgusuzca kabul eder. Öğrenci, bilgi sahibi diye kabul ettiği öğretmenlerinin, 'doğru' diye gösterdiği gerçeklere sıkıca bağımlıdır. Zamanla, öğrenciler değişik fikirlerin ve çeşitli bakış açılarının mevcudiyetinin farkına varmaya başlarlar. Böylelikle sorgusuz otorite ve sorgusuz gerçek kavramına inançları sarsılır. Temel ikilemin yerini çoğulcu görüş alır. Öğrenciler, otoritelerin mutlak surette doğru yanıtlara sahip olmadığını keşfederler. Gelişimleri ilerledikçe, öğrenciler dış otoritelere kayıtsız bağımlılık ve sorgusuz güvenin de ötesinde, öz gerçeklerini, kendi fikirlerini de önemsemeye, öz düşüncelerine de kulak vermeye başlarlar. Akademik öğrenme sürecinde, çoğulculuk mantığı giderek göreceliğe doğru gelişir. Ancak bu mertebeye ulaştığında, öğrenci her gerçeğin esasında göreli olduğunu anlar. Bir olayın gerçek anlamının ancak o olayın oluştuğu yer ve çevrede ve olayı yorumlayan kişinin yaşamı ve değer çerçevesinde anlam kazanabileceğini keşfeder. İşte o zaman, bilginin verilmiş değil de, yapılanmış olduğunu; mutlak olmadığını, durum ve zamana göre yorumlandığını; değişmez olmayıp, gerçekte değişken olduğunu kavrar. Perry'ye göre kişinin kimlik gelişimi görelikle oluşur.
Bir bebek sahibi olmak, yeni annede kaçımlmaz olarak ba§kala§ıma neden olur. Çocuğuna kar§ı beslediği derin sevginin benzerini daha önce hiç hissetmemi§tir. Anneliği yeni tadan biri, neredeyse her zaman hayatında köklü bir anlam deği§ikliği ya§ar. Çocuğu için büyük özverilerde bulunmaya istekli olduğunu ke§feder. Bu küçük, narin canlıya kar§ı duygularının yoğunluğu onu korkutur ve §aşırtır. Ebeveynlik deneyimi yaşamlarını öylesine deği§tirir ki, kocası bunu kendisiyle birlikte yaşamazsa, aralarına mesafe girmesi gayet doğaldır. Kadın, çocuğu da içeren yeni bir "biz-lik" duygusunu kucaklarken, kocası hala eski "biz"i özlüyor olabilir. Bu nedenle de eşinin, ona artık çok az zaman ayırıyormu§ gibi görünmesine, her zaman böyle yorgun olmasına, bebeği beslemekle bu kadar sık meşgul olmasına sinirlenmemek elinde değildir. Bebek arkada oturamayacak kadar küçük olduğu için bisikletle plaja gidememelerine canı sıkılır. Çocuğunu sever ama karısını da geri ister. Erkek ne yapmalıdır? Bu ikilemin yanıtı basittir: Karısını geri alamaz; girdiği yeni alemde onu izlemesi gerekir. Evlilikleri ancak o zaman gelişmeye devam edebilir. Bunu yapabilen bir erkek, çocuğundan nefret etmez. Artık yalnızca koca değil, bir baba olduğunu da hisseder. Yavrusuyla gurur duyar, onu şefkatle korumak ister.
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.