Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dağlarda öyle kaynaklar vardır ki, yeni yollar açıldıkça, onlara giden yollar silinir, kaynağa su içmeye gelen yolcuların sayısı durmadan azalır. Ve kaynakları yavaş yavaş nane ve böğürtlenler sarar. Yanından geçsen, göremez, fark edemez olursun. Böyle kaynakları çok az kişi hatırlar; sıcak bir günde ana yoldan saparak susuzluğunu gidermek için dağlara vurur. Bırakılmış kaynağı bulur, üstündeki otları aralar, bakar, "Hiç bulanmamış, ne kadar berrak, ne kadar soğuk "der, kaynağın sakinliğine, güzelliğine hayran olur. Suya eğilir, durgun suda kendini ,dağları, güneşi seyreder..ve böyle yerleri bilmemenin ne büyük mutsuzluk olduğunu düşünür. Burayı arkadaşlarına ,dostlarına anlatmaya karar verir . Ama hep unutur . İşte bazen hayatta da böyle oluyor. Belki hayatın hayat olmasını sağlayan da bu .Ben bu kaynakların varlığını köye gittiğim zaman hatırladım.
Bütün maddi ve manevi perdelerin yaratıcısı olan Allah, kimi zaman bu perdeleri biraz aralar, kimi insanlara ve çağlara biraz daha açar, kimi zaman ve çağlar da sımsıkı örtüp kapatır. Bu, yalnız ve yalnız O'nun bileceği bir iş. Kimse "neden böyle yaptın?" diyecek bir kudrette değil. İnsanoğluna düşen, Allah perdeleri açtığında nimetlerine şükretmesi, örttüğünde de bunu bir imtihan, bir çile, bir olgunlaşma süreci sayıp sabretmesidir. Yitirilir gibi olup yeniden kazanılan mutluluktur gerçek mutluluk. Mahrumiyeti yaşanmamış nimetin kadri de bilinmeyecektir elbet.
Sayfa 54 - Diriliş Yayınları
Reklam
İnsan kendine de psikolojik işkence eder. Bunlardan birisi de mazoşizmdir. Şu cümleleri ya duyarsınız, ya söylersiniz: "Ne yapayım seviyorum. Haklısın kötü davranıyor ama seviyorum." "Aslında kötü birisi değil. Sadece öfkelenince böyle oluyor. Stresli ya, bu aralar idare edeyim bence." "O kadar kötü birisi değil ya. Vallahi değil. Zaten bana yaptıklarını isteyerek yapmıyor. Konuşacağım en kısa sürede." "E bu da benim çilemmiş. Çekeceğiz artık. Ne yapayım sevdim bir kere." ...
Sayfa 213 - Turkuvaz Medya Y.Kitabı okudu
Bu aralar herkesin ihtiyacı var böyle bir şeye.
Içinde bir boşluk hissediyor, derenin ve tepenin yamacındaki mağaranın derin sessizliğine, huzur ve sükunetine ihtiyaç duyuyordu.
“sen susalı üç hafta oldu ve bazen karıştırıyorum hangimizin öldüğünü. önce senin öldüğünü sandım. çok üzüldüm biraz zaman geçince fark ettim ki ölen benmişim ama farkında değilmişim. seni arayınca anladım gerçeği çünkü ben her daim bir yaranın sızısıyla sana koşuyorum, kanar kanamaz elimle bastırıp sana koşuyorum, yaramı sar beni öp mırıltıyla
Hayatın anlamsızlığından şikâyet edenler genel ikle hayata dair hikâyelerinin olmayışından yahut kişisel hikâyelerinin anlamsızlık üzerinden kurgulanmasindan muztariptirler. Zira hayatın kendi başına tek bir hikâyesi yoktur ve anlamlar/hikâyeler, kişiden kişiye şaşırticı oranlarda değişir. Dinî inancınızı (yahut inançsızlığınız1), sevdiğiniz müzik
Reklam
Bu aralar bir çok yer böyle
kurşuni bir gökyüzü altında gün ağarmaya başladı.
Sayfa 105
“Kalbimiz insanlığa olan sevgimizi uzun süre taşıyamaz, eğer sevdiği insanlar yoksa.” Yalnızlığına, o güneşli kalesine yavaş yavaş kış gelir ve buz gibi donar. “Susuyorum ve susuyorum, böylece üzerimde bir yük birikiyor... aklımı kaçınılmaz şekilde karartmak zorunda olan bir şey.” diye inler ve bir başka sefer, Schiller’e yazdığı bir mektupta şöyle der: “Üşüyorum ve donuyorum çevremi saran kışın ortasında. Gökyüzü öylesine demirleşmiş, ben öylesine taşlaşmışım.” Ama hiç kimse sıcaklığı getirmez onun yalnızlığına, “Bana hâlâ inancı olanlar o kadar az ki,” diye yakınır teslimiyet içinde ve yavaş yavaş kendisi bile kendine olan inancını kaybetmeye başlar. Çocukluk günlerinden beri ona en kutsal, en temel görevi gibi gelen şey artık anlamsız gelir ve şiirden kuşku duymaya başlar. Dostlar uzaklaşmış, şöhretin özlenen sesi hâlâ suskundur: Bu aralar sık sık öyle geliyor ki bana Daha iyidir uyumak, arkadaşsız kalmaktan, Böyle beklemeyi ve arada bir şey yapmayı ve söylemeyi Bilmiyorum ve neye yaradığını şairlerin acil zamanlarda?
Bu aralar böyle olduğum doğrudur..
Tek başımayken sofra kurup bir şeyler yemek içimden gelmiyordu. Ayaküstü atıştırarak geçiriyordum öğünleri.
Sayfa 359
bu aralar tam olarak böyle
☆ Kendi yolumu tek başıma çizmek zorunda kaldığımdan, beklenmedik şeylere bağışıklık kazanmış sayılırım ve bu tür şeyleri, özellikle bugün olanları artık felaket olarak algılamıyorum...
Reklam
Bu aralar sanki hayatının sonuna kadar böyle yalnız olacakmış gibi hissediyordu
Sayfa 196
Sizi Yeni Gine'de dünyaya salmayan tanrınız için bugün ne yaptınız?
Yeni Gine'de erkek toplumlarıyla ilişkilendirilen bir ritüel vardır. Bu ritüel aslında tarım toplumundaki ölüm, diriliş ve yamyamlık mitinin bir uygulamasıdır. Kutsal bir alanda davullar çalınır, şarkılar söylenir ve zaman zaman aralar verilir. Bu dört ya da beş gün boyunca böyle devam eder. Ritüeller sıkıcıdır, bilirsiniz, sizi yorarlar, sonra da başka bir şeye geçiş yaparsınız. Sonunda büyük an gelir. Tüm kuralların yıkıldığı gerçek bir seks partisi kutlamasıdır bu. Erkekliğe adım atacak genç oğlanlar ilk cinsel deneyimlerini yaşayacaklardır. Dev kütüklerden büyük bir baraka oluşturulur. Bu barakayı dikine duran iki kütük destekler. Bir tanrıça gibi süslenmiş genç bir kız getirilir ve bu büyük çatının altında yatırılır. Altı tane kadar çocuk, davullar çalınıp şarkılar söylenmeye devam ederken, birbiri ardına ilk cinsel deneyimlerini bu kızla yaşarlar. Son çocuk da kızla tam birleşme içerisindeyken, yanlardaki destekler çekilir, kütükler düşer ve çift ölür. Burada yine, birbirlerinden ayrılmadan önceki gibi, en başındaki gibi kadınla erkeğin bir olduğunu görürüz. Bu doğumla ölümün birleşmesidir. İkisi de aynı şeydir. Sonra bu çift kütüklerin altından çıkarılır, pişirilir ve o akşam yenir. Bu ritüel, tanrının öldürülmesi ve bunun ardından ölü kurtarıcıdan gelen yiyeceğin yenmesi eyleminin bir tekrarıdır. Aşai rabbani ayininde size "Bu, Kurtarıcının vücudu ve kanı" diye öğretilir. Onu bünyenize katarsınız ve içe dönersiniz. O, orada, içinizde işler.
Sayfa 143 - MediaCat KitaplarıKitabı okudu
Bir şeyler oluyor Güneş, dikenli tellerle çevrili bir alana girmeye çalışıp da kazağını kaptırmış çocukların, o duvardan çıkabilme gayretine benzer bir şekilde doğuyor bu aralar. Dikenli tellere takılmış ışıklarını binbir zorlamayla sabahımıza bırakıyor Böyle zamanlarda, kalabalığa karışıp daha yüksek sesle etraftakileri bastırabilme gücüne sahip olmayanlar, merhamet yüklü bir elin gelip omuzlarına dokunmasını beklerler
Sayfa 113Kitabı okudu
Hak dostunu Allah'la olduğunu nasıl anlarız?
Hakim, kendisiyle hikmetin kaim olduğu kimsedir. Hikmete ait bir hüküm onunla gerçekleşir ama aynı şekilde ona ait hüküm de hikmetle gerçekleşir. Böylece hakim hikmetle özdeş olur; hikmet de onunla özdeş olur. Demek ki: hikmet hakimle ve hakkında hüküm verilenle özdeş olur. O vakit deriz ki, hikmet ve ilim arasındaki fark nedir? Hikmette bir yapıp etme vardır, ilimde bu yoktur ve ilim öyle değildir. Çünkü ilim bilinen şeye tabi olur. Hikmet ise bir iş üzerinde şöyle ya da böyle olması hususunda etki eder, hüküm verir. İşte Allah'ın tek olduğu ilim budur. Hak kişi bu ilimle haber alıp amel işler, kişilerin öz suretleri belli olur. Allah'ın hikmeti kişinin gözüne de, kalbine de bunu ilham eder. İlim hikmet makamı kalp gözünü aralar ve Hakk'ı görmeyi sağlar.
Sayfa 42 - Hakan Baştürk
271 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.