"Ey Cabir! Şüphesiz Allâh-u Teâlâ varlık- ları yaratmadan önce senin peygamberinin nurunu Kendi (emriyle vasıtasız olarak yarattığı özel) nurundan yaratmıştır. O nur kudretle, Allâh-u Teâlâ'nın dilediği yerlerde dolaşmaya başlamıştır. O vakit ne Levh, ne Kalem, ne cennet, ne cehen- nem, ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin, ne de insan yoktu!
Allâh-u Teâlâ mahlûkatı yaratmak iste- yince, o nuru dört parçaya ayırdı; birinci parçadan Kalem'i, ikincisinden Levh'i, üçüncüsünden Arş'ı yarattı. Sonra dördüncü parçayı da dört parçaya ayırdı; birinci parçadan Arş'ı taşıyan melekleri, ikincisinden Kürsî'yi, üçüncüsünden ise geri kalan melekleri halketti
Sonra dördüncü parçayı da dört cüze ayırdı; birincisinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncü- sünden de cennet ve cehennemi var etti, sonra dördüncü parçayı dört cüze ayırarak; birincisinden müminlerin gözlerinin nurunu yarattı, ikincisinden kalplerinin nuru olan; Allah'ı bilmeyi, üçüncü- sünden de ünsiyetlerinin nuru olan tevhidi ki, o da: La ilahe illallah Muhammedü'r-Rasûlüllâh'(a inan- maları)dır!".