144 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Yazarla daha önce Kuytu adıyla Türkçe'ye çevrilen öykü kitabıyla tanışmışık. Bu küçük roman öyküleri kadar etkilemedi beni ama kendisinin değersiz olduğu anlamına gelmiyor. Zira iki şeyle çok etkileyici; teması: tutku derecesinde merak ve dili: sakin, yine de canlı. Amerika'da çiftçilik, daha doğrusu hayvancılık yapan dul Cy Bellman,
Batı
BatıCarys Davies · Can Yayınları · 202313 okunma
“Evimi, daha doğrusu evlerimi sattım," dedi, "ve diğer tüm mal varlığımı da. Bunları gizlice yapmam gerektiğini biliyordum, yoksa her şeyi elimden alırlardı. Bu korkunç olurdu. Bugünlerde, iki ya da üç yüz bin doların alacağı muazzam miktardaki patatesi, ya da ekmeği, eti veya çırayı düşünüp şaşırıyorum.” Ernest'e dönüp, “Haklısın delikanlı,” dedi. “Emekçilere hak ettiklerinden çok az paralar ödüyorlar. Ben ikiyüzlü, sahtekâr sofulara yakarmaktan başka hiçbir iş yapmadım hayatımda, mesajı vazettiğimi sanıyordum, ama buna karşın beş yüz bin dolarlık bir adamdım. Bu parayla ne kadar çok patates, ekmek, tereyağı ve et alınacağını fark edene dek beş yüz bin doların ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ve sonra bir şeyi daha fark ettim. Tüm o patateslerin, ekmeğin, tereyağının ve etin benim olduğunu ve bunları hak edip elde etmek için çalışmadığımı fark ettim. Sonra açıkça anladım ki, bunlar için bir başkası çalışmış ve hak etmiş ve bu hakları onlardan çalınmıştı. Ve yoksulların arasına girdiğim zaman, hakları ellerinden alınanları, maruz kaldıkları bu soygundan ötürü açlık ve sefalet içinde yaşayanları buldum."
Sayfa 185 - 186Kitabı okuyor
Reklam
“Dert etme Hacı kurban. Öyle bir mahkemeye çıkacağız ki, hâkimin bizzat kendi şahit. “
Adam olmak zor bu devirde de
Sorunlarla karşılaşmak istemeyen, sorun çıkınca hemen arazi olan biri, yetişkin gibi görünen ama asla büyümeyen, aklı havada, hep bir delikanlı gibi yaşamak isteyen biri...
cuma namazına katılmak ya da oruç tutmak gibi dini vazifelerin yerine getirilmesini gözetmek muhtesibin görevidir. Suçluları muhtesip cezalandırır; ya teşhir eder, ya falakaya çeker ya da para cezası verir. Bazı koşullarda ceza daha da ağırlaşabilir: 17.yüzyıl Alman seyyahlarından Hans Dersnchwam'ın aktardığına göre, Ramazan'da meyhanede içki içerken yakalanan üç delikanlı soyulup sadece içlikleriyle bırakılmış, eşeğe ters oturtulup şehirde dolaştırılmış, ardından da sopa- Tanıp para cezasına çarptırılmıştır. 1610 ile 1620 yılları arasında İstanbul'da yaşayan İngiliz seyyah Robert Withers'ın aktardığına göre, Sadrazam Nasuh Paşa atla İstanbul sokaklarında dolaşırken Ramazan günü sarhoş bir delikanlı görür, delikanlı yakalanıp Paşa'nın huzuruna getirilir ve ağzına eritilmiş kurşun dökülür.
Sayfa 52
Şimdi, tüm dürüst insanlar çıldırmış durumda. yalnızca vasat ve yeteneksizler yaşamdan keyif alıyor...
Reklam
Ali Emmi'nin belden yukarısı ona doğru iyice eğilmişti. Salih'in bir karış ötesine kadar gelen tel çerçeveli gözlükten irileşmiş kıllar ve hücreler görünüyordu. İhtiyar donuk, hiçbir duygu taşımayan bir sesle: "Hafız'ın oğlu, esvabın da pek yaraşmış hani... Ne çolaklığın belli oluyor, ne suratın, hele hele pantol!.." Salih aptallaştı ve kendini toparlayamadı: "N'olmuş yani?.." Tel çerçeveli gözlük şimdi iyice uzaklaşmış, yön değiştirmişti. Ali Emmi tabakasını çıkarmıştı, fakat elleri artık fazlaca titriyordu. Yanındakine uzattı: "Sarıver," dedi. Kahvede çıt yoktu. Salim ocağı karıştırıp duruyordu. Gözlerin kimi tavanda, kimi tabanda, kimi de pencerelerde idi. Salih istediği hâlde sesini yükseltmeden tekrarladı. "N'olmuş yani?.." Ali Emmi ona dönmeden ters ters cevap verdi: "Yaniyi de Ligor'u da bilmem ben." Salih kıpkırmızı olmuştu. Tam ağzını açacağı sırada Ali Emmi bir delikanlı gibi gürledi: "Utan len Hafız'ın oğlu utan. Koca Memâlik-i Osmaniye senden beter oldu, bin beter oldu. Kıçı kırık İtalyan askeri gelmiş ta Akşehir'e dayanmış da Hafız'ın oğlu kolundan budundan konuşur. Haram olsun o gaza sana diyecem emme dilim varmaz. Utan, utan. Len Salim yap bir ıhlamur bana."
35 YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla
Simyacı
“Delikanlı, babasının gözlerinde de dünyayı dolaşma isteğinin bulunduğunu gördü.Her gece uyumak, yemek ve içmek için hep aynı yerde kalarak yıllarca kurtulmaya çalışmış olmasına karşın hâlâ canlı kalan bir istekti bu.”
Can yayınlarıKitabı okudu
Mutluluğun Sırrı
bir tüccarın her zaman ben mutsuzum diyen bir oğlu varmış. tüccar mutluluğun sırrını öğrenmesi için oğlunu zamanın en bilge kişisinin yanına yollamış. delikanlı o bilge kişiye ulaşmak için çölde kırk gün yürüdükten sonra bir tepenin üzerinde bilgenin sarayını görmüş. muaazam bir saraymış. hemen oraya tırmanmış ve bilge ile görüşmek istediğini
Reklam
Dikkat et delikanlı, eğer bana kim olduğumu sorarsan senin kim olduğunu öğrenmeye hakkım olduğunu kabul etmiş olursun
Delikanlı, çölde yol alırlarken yüreğini dinlemeyi sürdürdü. Onun kurnazlıklarını, onun hilelerini öğrendi ve sonunda onu olduğu gibi kabul etti. Bunun üzerine korkmayı bıraktı, geri dönme isteğini geride bıraktı, çünkü bir akşam yüreği, ona mutlu olduğunu söylemişti. "Biraz şikâyet edecek olursam," diyordu yüreği, "bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların yürekleri böyle olur. Ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz."
"Yüreğim sıkıntılı, çalkantılı," dedi delikanlı. "Düşler görüyor, heyecanlanıyor ve bir çöl kızına âşık. Bana bir yığın şey soruyor, çöl kızını düşündüğüm zaman, geceler ve gündüzler boyu beni uykusuz bırakıyor." "Ne âlâ! Demek ki yüreğin canlı. Onun söylediklerini dinlemeye devam et."
Yüreğim bir hain," dedi delikanlı Simyacıya, atlarını biraz dinlendirmek için durduklarında. "Devam etmemi istemiyor." "Ne âla," diye yanıtladı Simyacı. "Bu da yüreğinin diri olduğunu gösteriyor. Şimdiye kadar elde etmeyi başardığın şeyleri bir düşle değiştokuş etmekten korkması kadar doğal ne var." "Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?" "Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir." "Bir hain olsa da mı?" "İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana."
“Evet, mesele tam da bu,” diye delikanlı kafasıyla onayladı. “Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.