YouTube kitap kanalımda Albert Camus'nün hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/-_X3xWwwAoA
Yönetmen Akira Kurosawa'nın yine yönetmen Ingmar Bergman'a bir mektubu vardır, o mektubun içerisinde şöyle bir kısım geçer:
"İnsan, bir bebek olarak doğar, bir çocuk olur,
Bir kadına böylesine bağlılıkla yaşanan güzellik devrimci için engelse, asıl devrimcilik korkup uzak durmak değil, gereğinde alnının akıyla geçebilmekti o sınavı...
Kemal Tahir okumak, onun düşünsel dünyasını kavrayabilmek, hiç olmadı kavramaya çalışmak, bir Türkiye Cumhuriyeti evlâdı için devrim niteliğinde bir eylemdir. Henüz Kemal Tahir'e zaman ayırmamış, onu okumamış, tanımamış olanlar içinse bu ciddi bir kayıp, ciddi bir boşluktur.
*Bu konu nezdimde tartışmaya kesinkes kapalıdır.
... "uçurumun kenarında yıkık bir ülke, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş... Bunlardan sonra içerde ve dışarda saygı duyulan yeni bir vatan, yeni bir toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için sürekli devrimler... İşte Türk Devrimi'nin kısa ifadesi" der.
Toplanın, size muhteşem bir yazardan ve onun harikulade romanından bahsedeceğim. Aslında kitabı okurken niyetim inceleme yazmak değildi. Fakat bu kitapla ilgili bir şeyler yazmazsam benim gözümde esere haksızlık etmiş olurum.
Öncelikle Burhan Sönmez, bu kitabı okumaya başlayana kadar adını bile duymadığım bir yazardı. Muhtemelen büyük
Vedat Türkali’nin edebiyatımızda klasikleşen eseri Bir Gün Tek Başına, toplumun kargaşasında birbirlerine tutunan insanların dramını ve umudunu anlatıyor:
“Ağır ağır çıktı odadan, banyoya girdi, şofbeni yaktı, suyu açtı. Büyük bir gürültüyle akan suya baktı, elini tuttu, ılıktı tam istediği gibi. Fakat yine de bir türlü giremiyordu suyun altına.
Üsküdar'dan entariyi kaldırmak, Merkez Kumandanlığı koğuşunda kadın dövdürmemek, yahut sokakta aynı arabaya binen kadın ve erkeklerden karı-koca vesikası sormak, hemen hemen devrimcilik gibi ileri davranışlardı. Gözleri Mustafa Kemal gününde açılmış olanlara, 1913 avuntuları ne kadar gülünç gelir.
Sahte ''din''le, uyuşuklukla, statükoculukla; gerçek Din, canlılık ve devrimcilik arasındaki mücadele insanlık tarihi boyunca sürmüştür ve sonuna kadar da sürecektir.
Kabil'in silahı ''din''di, Habil'in silahı da ''din''di. Bu yüzden dinin dine karşı yürüttüğü mücadele de insanlık tarihinin demirbaşlarındandır. Bir tarafta Allah'a ortak koşan, toplumda şirke ve sınıf ayrımına gerekçe hazırlayan ''şirk dini'', öbür tarafta da Allah'ın birliğini, bütün sınıfların ve ırkların eşitliğini savunan ''tevhid dini'' ...
Kabil ölüp de ''Habil düzeni'' yeniden kurulana kadar bu devam edecektir.