Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendimi daha da dışlanmış hissettim. Sanki tüm insanlık tarafından dışlanmıştım, herkes bana karşı geliyordu. Ben bir düşmandım, bir suçluydum.
Birçok insan onu iğrenç, dışlanmış bir zavallı olarak görüyordu, o da herkesin onun oynamasını beklediği rolü oynuyordu.
Sayfa 153
Reklam
Aydın hiç kimse tarafın­dan görevlendirilmemiştir: Emekçi sınıfın gözünde bir şüpheli, egemen sınıfların gözünde bir hain, reddetse bile sınıfından asla tamamen kopamayan o, halkçı par­tilerde bile buluyor çelişkilerini, değişikliğe uğramış ve daha da derinleşmiş olarak; girmesi halinde bu par­tilerde bile kendini hem dayanışma içinde, hem de dış­lanmış hissediyor, orada politik güçle içten içe sürtüş­me halinde çünkü hiçbir yerde özümsenemiyor. Ken­di sınıfı nasıl onu istemiyorsa, o da kendi sınıfını iste­miyor, ama başka hiçbir sınıf da ona kucak açmıyor. Bu durumda, aydının işlevinden nasıl söz edebiliriz: O daha çok lüzumsuz bir adam, kusurları yüzünden, ezi­len sınıfların içine asla giremeden onların dışında ya­şamak zorunda kalan güdük bir orta sınıf ürünü değil mi? Her sınıftan pek çok insan bugün aydının kendi­ne, var olmayan işlevler vehmettiğini düşünüyor.
Sayfa 59 - Can Yayınları
Dışlanmak diye bir kelime var. Toplumun arasına karışmış, acınası, ezik ve ahlaksız insanları tanımlayan bir kelime gibi duruyor. İşte ben, doğduğum andan beri kendimi dışlanmış hissediyorum.
Toplum Sözleşmesi
"Rousseau’ya göre insanoğlunun tümü eşit doğar. İşte bu sebepten dolayı, egemenliği içeren sosyal bir sözleşme üzerinden hükmetmek gerekir. Bunun mantıksal sonucu, herkesin herkesle bir sözleşme yapmasıdır. Bu sözleşme yoluyla herkes, herkesle bağlanır, herkes kendisinden diğeri adına feragat eder, ama sonuçta hiç kimse kendisini herhangi bir şeye ya da herhangi birisine tutsak etmez. Böylece iktidar, baskı ve kölelik dışlanmış oluyordu. Bunun sonucunda eğer bir kimse bir başkasına verilmemiş olan bir hakka sahip olursa, bunun anlamı eski dönemlerdeki tiranların yeniden hortlaması olacaktı. Ve böyle bir hortlama sosyal kontratın boydan boya delinmesi demekti." (Tage Lindbom)
Sayfa 95 - Kafekültür Yayıncılık, İstanbul, 2013Kitabı okudu
Bastırılmış olandan söz ettiğimizde, onu hep bir vaatle birlikte düşünüyoruz. Geri döndüğünde yalnızca kendi adına, kendi dışlanmışlığı, kendi mahrumiyeti adına değil, başkaları adına da konuşacaktır, diye umuyoruz. Ama burada bir çelişki de var: Çünkü geri dönen, hiçbir zaman bastırılmış olanın kendisi değildir. Geri dönerken aslında taşıdığı vaadi de tüketmiştir; bize bu kez çıplak bir öfke, bir arsızlık, bir açlık olarak görünür. Bugün kim İbrahim Tatlıses'in bir mahrumiyetin, bir dışlanmışlığın sesi olduğunu iddia edebilir? Ya da arabeskin dışlanmış taşranın müziği olduğunu? Ya da 80'lerde yaşanan cinsellik patlamasının, bastırılmış bir arzunun nihayet kendi adına konuşması olduğunu? Evet, geri dönen bir şeyler var, ama bunlar çoktan başka bir şeye dönüşmüş. Çünkü onlara, baskı ortadan kalkmadığı halde geri dönme imkânını veren tek bir şey var: Piyasa. Piyasanın baskısını ise geçmiş bütün baskılardan ayırt eden bir yön var. Ne kadar kaba ve ikiyüzlü olabilirse olsun, Kemalizmin taşraya uyguladığı baskı her zaman bir vaadi, modernleşme, medenileşme vaatlerini içinde taşıyordu. Bu, yalnızca Kemalizm gibi nispeten cılız sayılabilecek bir baskı aygıtı için değil, bütün geleneksel baskı aygıtları için de geçerli. Erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısı, bir aşk vaadinin dışında tasavvur edilebilir mi?
Reklam
Ne kadar çok insan, sırf mutlu olmaları gerektiğine inandıkları için mutsuz oluyordur acaba? Peki ya mutsuz olan ve sadece bununla değil bir de tüm toplumun mutluluktan mest olmuş görünmesiyle baş etmek zorunda olan onca insana ne demeli? Görünüşte mutlu olanlar mutluluklarında ısrar ettikçe, mutsuzlar kendileri dışlanmış hissetmezler mi?
Çocuğun kamusal açık alanlarda oyuna en kolay ve en çabuk erişebildiği mekanlar, genellikle çocuk oyun alanlarıdır. Çocuklar bu alanlarda diğer yaşıtlarıyla ve ebeveynleriyle güven içinde vakit geçirme olanağı bulurken, aynı zamanda etkin olarak oyun sürecine katılacaklarından hem yaratıcılıklarını geliştirmiş hem de bedensel, zihinsel ve sosyal açıdan sağlıklı bir gelişim göstermiş olurlar. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, çocuk oyun alanlarının tasarımı söz konusu olduğunda her ne kadar "Evrensel Tasarım" kavramı adına farkmdalık, hem ülkemizde hem diğer başka ülkelerde giderek artış gösterse de özellikle ülkemizde tasarlanan çocuk oyun alanlarının çoğunluğunu farklı yetilere sahip çocukların kullanamadığı, kullanabildiği alanlarda ise diğer yaşıtlarıyla oynanan oyunlara dahil olamadığı yapılan çalışma ve gözlemler sonucunda açıkça görülmektedir. Oyuna dahil olamayan farklı yetilerdeki çocuklar kendilerini dışlanmış hissetmekte ve çocuk oyun alanları yerine kendi evlerinde ya da bahçelerinde ebeveynleri ile oynamayı tercih etmektedir.
Dünyadan dışlanmış kişiler için zaman farklı biçimde akar .
Dışlanmışlar, diye tabir edilir. İnsanların dünyasında, zavallı, yenik, ahlaksız olanları ifade eden bir sözcük galiba. Ben doğuştan dışlanmış olduğumu hisseder, şu dışlanmış bir insan diye parmakla gösterilen biriyle karşılaştığımda, içimde mutlaka bir rahatlama duygusu uyanırdı. Alelade değil, büyüleyici bir rahatlamaydı bu.
Sayfa 40 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Irkçılık hastalıktır!
Böylesine bir ırkçılık ve kinle ilk kez karşılaşıyor­dum. Korkunç bir haksızlıktı bu. Türkiye'de doğup büyümüş­tüm, köleci, sömürgeci Avrupalılarla hiç ilgim olmadığı gibi, son iki yıldır milliyetim yüzünden sürekli dışlanmış, aşağılanmıştım. Avrupalıların gözünde "renkli" idim, beyaz bile sayıl­mıyordum yani. Irkçılığa, ayrımcılığın ve sömürünün her tür­lüsüne karşı koymayı varoluş nedenlerimden biri sayardım.
Dışlanmak diye bir kelime var. Toplumun arasına karışmış, acınası, ezik ve ahlaksız insanları tanımlayan bir kelime gibi duruyor. İşte ben, doğduğum andan beri kendimi dışlanmış gibi hissediyorum. O yüzden ne zaman dünya tarafından dışlanmış biriyle tanışsam, kalbim yumuşardı. Dahası benim bu "yumuşayan kalbim" kendinden geçercesine hafiflerdi.
Sayfa 57 - Tokyo KLASİKKitabı okudu
İslamiyet kimlik için olduğu kadar onur için de bir tapınaktır. İnsandaki gerçek inancı elinde bulundurduğu, kendisine daha iyi bir dünyanın vaat edildiği, Batıklarınsa ileride perişan olacakları düşüncesi, bu dünyada bir parya, bir mağlup, sonsuza dek kaybetmeye mahkûm olmanın utancını ve acısını dindiriyor. Bugün, Müslüman halkın, diğer uluslar arasında kendisini lanetlenmiş ya da dışlanmış değil de kutsanmış, Yaradan tarafından "seçilmiş" olarak gördüğü ender alanlardan biri, hatta belki de tek alan...
Ama bisikletçilerde bir kabına sığamama hali var. İnsan, toplumdan dışlanmış bir biçimde yaşamaya zorlanıyor, sağlıklı kişiler için bile giderek daha motorize bir hale gelen yerleşik trafik sisteminin bir köşesine itiliyor. Bisikletçiler eziliyor; bizler sessiz azınlığız, avlanma alanlarımız giderek azalıyor, bize dar gelen bir kalıba sokulmaya çalışılıyoruz; kendi dilimizi konuşmamıza izin verilmiyor, yeraltında yaşamaya itiliyoruz. Ama kendinizi hazırlayın, çünkü mantıksızlık ortada; bisikletçilerin arlan öfkesi ve saldırganlığı kimseyi şaşırtmasın. Bir gün, bisikletçi olmayanlar şişkoluktan arabalarına zar zor inip binerken, bizler onları bütün gücümüzle geri püskürteceğiz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.