Bebeklikten göçeriz çocukluğa, delikanlılığa, olgunluğa, yaşlılığa ve ölüme! Geri dönülmez yolculuklardır bunlar. Yaşamın sonuna doğru yapılan o tek yönlü yolculuk... Anılarsa, yol kenarındaki evler, ağaçlar gibi...
Öleceğimizi biliyoruz ve bu müthiş bir keder. Ama dağ bunu bilmiyor, karınca bilmiyor. Bilmeden yaşıyorlar ve bu çok neşeli bir durum. İnsan bilincinin olmadığı bir hal hakikaten çok neşeli olmalı.
Ataerkil toplumlar, erkekleri erkeksi düşünmek ve davranmak, kadınları da kadınsı düşünmek ve davranmak üzere eğitir ve bu sınırların dışına çıkanlar cezalandırılır.
Erkekler yorgun düştükleri için evlenir, kadınlarsa merak ettikleri için. İkisi de hayal kırıklığına uğrar.
İnsan her zaman aşık olmalıdır. Tam da bu sebeple asla evlenmemesi gerekir.
Bütün dünyayı kocaman bir ülke olarak görmek istemişti Sabahattin.
Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmadan , kavgasız gürültüsüz, barış ve huzur içinde yaşanan bir dünyanın vatandaşı olmak istiyordu.
Zaten şairler hakkında hükümleri şairler, şiir tabiatı olanlar, şiiri sevenler değil de , alimler ve edebiyat tarihçileri vermeye başlayalı bu nevi hükümler bu kadar manasız, yersiz, saçma olmaya başlamıştır.
Plath için şiir, dış dünyanın tehdidine katlanma ve izolasyon olasılığını sağlayan bir sığınaktır. Bu izolasyon gerçeklerden kaçış olarak yorumlanabilir.