Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
1961'de kurulan Eti, Firuz Kanatlı'nın projesini kendi elleriyle çizdiği ilk tesisiyle 1962'de Eskisehir'de üretime başladı. Eti, ismini Hitit uygarlığından aldı. Firuz Kanatlı, önceleri Bal ismiyle piyasaya çıkmayı düşündü. Ankara'ya müracaat ettiğinde bu ismin tescilli olduğunu öğrendi. Bunun üzerine yeni bir isim
Sayfa 70 - Business DergisiKitabı okudu
Günümüzde yaşayan canlılardan elde edilen bilgilerle evrim tarihinin bir kısmına ulaşıldıysa da, bu tarihin gerçek kanıtlarına, yalnızca taşıl kayıtlarını çalışan bilim adamları olan taşılbilimciler (paleontolog) ulaşabilirler. Günümüzde yaşayan çeşitli primatların anatomileri arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri gözlemleyebilir, ölçebilir ve kaydedebiliriz. Bu gözlemler sonucunda, örneğin, insanın soyağacında oluşan değişimleri ortaya koyabiliriz. Fakat taşıllar üzerine yapılan araştırmalar evrim tarihinin ayrıntılarını, insan ya da insansı (hominin) soyunun iri insansı maymunlardan ayrıldığını belgeler. Taşıl kayıtları bizlere, yaşayan döller bırakmamış sayısız yaratığın varlığını; büyük yok oluş ve farklılaşma olaylarını; ve canlıların günümüzdeki dağılımını açıklayan kıta ve canlı hareketlerini anlatır. Sadece bu kayıtlardan, evrimsel olayların mutlak zaman ölçeğini ve ayrıca onların ortaya çıktığı çevresel koşulların kanıtlarını elde edebiliriz.
Sayfa 66 - Palme Yayınları / 2008Kitabı okudu
Reklam
_Az yemek, az uyku, az konuşmak ve herkesle düşüp kalkmamak. İşte doktora ihtiyaç olmaması için yapılması gerekenler bunlardır. _Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey yeme! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. Tıp ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa
Minik insan
Bebek bir duygu gösterdiğinde, öznel olarak acı ya da hazzın farkında olduğunu nasıl kanıtlayabiliriz? Bu soru, örtük bir biçimde, sözel yetiler gelişmeden önce, erken öznelliğin, erken ruhsal yaşantıların ve ruhsal güdülenme sistemlerinin etkinleşmediğini ima eder. Bebeklerde bir uyaran verilmesinin ardından ortaya çıkan, duyguları etkinleştiren gerilim durumları (örneğin kalp atış hızı) üzerine yapılan çalışmalar, uyaranın bilişsel algılanışına göre gerilimde azalma ya da artma yönünde bir değişiklik olduğunu gösterir. Başka bir deyişle, duyguların ifade ve boşalım örüntülerinin henüz görülmediği bir zamanda, ruhsal gerilimde bir artış ya da azalma olduğuna ilişkin kanıtlar bulmaya başlıyoruz. Algının itici ya da ödüllendirici niteliklerine ilişkin yaşantıları düzenleyen beynin orta bölgelerindeki merkezlerin, doğumda tümüyle gelişkin olduklarına ilişkin kanıtlar da vardır. Bunlar, erken dönemde de haz ve acı yaşama yetisinin bulunduğu çıkarımını destekler. Ayrıca, bebeğin bilişsel ayırt etme yetisinin şaşırtıcı derecede erken gelişmesi, duygusal farklılaşma potansiyelinin de varolduğunu düşündürüyor. Üç aylık bir bebeğin coşkuları yaşayabilmenin yanı sıra, haz, öfke ya da düş kırıklığı hissettiğini davranışlarıyla da gösterebilmesi (lzard 1978) akla yakın görünüyor. Plutchik ve Kellerman (1983) bu varsayıma çok katkıda bulunmuşlardır.
Sayfa 35 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
_Aristo ile Hegel, diyalektiği oldukça geniş biçimde incelemiştir. Oysa asıl diyalektik, bugünkü doğabilim için en önemli düşünme biçimidir, çünkü ancak o, doğada ortaya çıkan evrim süreçleri, genel olarak iç bağıntılar ve bir araştırma alanından ötekine geçiş için benzeşimler ve bununla birlikte açıklama yöntemleri verir. _Boşinanların en boşu,
_Metafizik, var olanı olduğu gibi zihne tekrar kazandırmak için var olanın ötesini araştırmak demektir. _Metafizik, insanın tabiatına aittir. O, mevcudiyetin içinde esaslı bir andır: Bizzat mevcudiyettir. İnsan varlığı, hiçliğin içine dalmış bulunduğu takdirde ancak var olanla temasa geçebilir. Var olanı aşan hamle mevcudiyetin özünde meydana
Reklam
_Freud ve Josef Breuer, nörotik semptomların, örneğin histerinin, gerçekte simgesel anlamları olduğunu fark ettiler. Bunlar da tıpkı rüyalar gibi, bilinçaltının dışavurum biçimleridir. _Breuer ile Freud’un Travma Kuramı’na göre, nörotik septomlar ve histeriler, travmalardan ve psişik hasarlardan ortaya çıkıyor ve bilinç dışında yıllar boyu
Bilinçdışının özümlenmesinden kaynaklanan olgular
İnsan beyninin her yerde benzer olması, yine her yerde tek tip bir zihinsel işlevin geçerli olma olasılığına yol açmaktadır. Bu işlev de kolektif ruhtur. Ne kadar çok ırk, kabile ve hatta aileye karşılık gelen farklılaşma varsa, "evrensel" kolektif ruhun ötesinde ve üstünde de o kadar ırk, kabile ve aileyle sınırlı kolektif ruh vardır. Pierre Janet'den ödünç aldığımız deyişle, kolektif ruh, ruhsal işlevlerin parties inférieures [alt kısımlar] yani kalıtımsal yolla geçen ve her yerde bulunan bireysel ruhun kökleşmiş, neredeyse otomatik kısımlarından oluşmakta olup, bu yüzden ben-ötesi ya da kişilik-ötesidirler. Bilinçlilik artı kişisel bilinçdışı, ruhsal işlevlerin parties supérieures [üst kısımlar] dolayısıyla ontogenetik olarak gelişen ve dışarıdan elde edilen parçalardan oluşmaktadır. Bu nedenle, kendisine ontogenetik gelişme yoluyla gelen şeye kolektif ruhun bilinçdışı mirasını onun bir parçasıymış gibi ekleyen birey kişilik alanını gayrimeşru olarak genişletir ve bunun acısını çeker. Kolektif ruh ruhsal işlevlerin alt kısımlarından meydana geldiğinden ve dolayısıyla her kişiliğin temelini oluşturduğundan, kişiliği ezici ve değersizleştirici bir etki yapar. Bu da kendini ya söz konusu özgüven baskılanmasıyla ya da Benin öneminin bilinçdışı şekilde patolojik bir güç istencine yükseltilmesiyle gösterir.
Sayfa 170Kitabı okudu
-NOTLAR:- Yazar: Ahmet Yıldız, lngilizce'de ulus anlamına gelen "nation" kelimesi. Latince'de "doğmak" anlamına gelen "nasci" fiilinin ortacından türetilmiştir. Latince'de "nationem" kelimesi soy ya da ırkı çağrıştırır. Bu asli anlamda ulus, ortak kan ve soy bağı fikrini ifade eder. Edebi
Safevilere Kızılbaş denilmesinin, Şeyh Haydar'ın, 12 dilimli Kızılbaş tacı giymesi, kızıl sarık sarınması, müritlerine de, derecelerine göre, ayna tâcı, sarıklı ya da sarıksız olarak giydirmesi üzerine başladığı, söyleniyor. Şeyh Haydar'dan itibaren Safeviye tarikatı mensupları için kullanılan "Kızılbaş tâbirinin, aynı zamanda bazen Safevi Devleti ve bazen de bu devletin hakim olduğu coğrafya için kullanıldığı; ancak zamanla sadece Anadolu'daki Alevi toplulukları için kullanılan bir terim haline geldiği anlaşılmaktadır. Onceler Osmanlı Devleti tarafından, Safevi Devleti ve bu devletin Anadolu'daki taraftarlarını küçümsemek için hakaret anlamında kullanılan "Kızılbaş" tabiri zamanla toplumsal farklılaşma ve kopmaların ardından yükselen önyargı duvarlarının bilgisizleştirdiği zihinlerde, gayri ahlâkî çağrışımlar yapan kelime halinde telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Sayfa 144
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.