Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
- “Eminim, çoğu aşık şiir yazarak unutmaya çalışmıştır aşkını. Şiirin bu gücünü ilk kim keşfetmiş acaba?” - “Halbuki ben şiir sanatını, aşkın gıdası olarak bilirdim.” dedi Darcy. - “İyi, kararlı ve sağlıklı bir aşk için geçerli olabilir bu dediğiniz. Zaten sağlam olan bir aşkı, daha da saglamlaştırabilir ama şöyle zayıf, kararsız bir eğilim oldu mu, güzel bir sone üstesinden gelecektir.”
Sayfa 46
Eyüp'te, kalabalığın su gibi aktığı bir caddede gördüm onu. Eski zamanlardan günümüze sarkmış gibiydi. Ne kıyafetleri bizimkine benziyordu, ne de bakışları. Duvarın dibine bir kilim sermiş, kilimin bir ucuna oturmuş, önüne de on demet kadar gül koymuştu. En az seksen yaşında. Sanırsınız, kilimin üzerine ürkek bir kuş konmuş. Bu ilginç görüntüsüne rağmen, inanın, kimsenin dikkatini çekmiyordu. Onun yerinde filanca bankanın kredi kartını tanıtan manken olsaydı eğer, gözlerinde bozukluk olanların bile dikkatini çekerdi. Önce uzun uzun onu seyrettim, sonra önündeki güllere eğilip baktım. Belli ki gülleri toplayalı çok olmuş. Sararmış, solmuş, boyunlarını bükmüşler. Demek ki pek alan yok. Bu solgun görüntülerine rağmen, plastiğe benzeyen ve ağzına kadar hormon doldurulan güllerden daha iyi görünüyorlar. Ve mis gibi kokuyorlar. Gülleri koklayınca, evde yapılan reçeller aklıma geldi. "Nine, güllerin demeti ne kadar" diye sordum. "Beş yüz" dedi. Bir demet gül alıp iki milyon verdim. "Bu para çok oldu" deyip zorla bir demet gül daha verdi. Ve gülü verirken de ekledi: "Hak geçmesin." Ah benim güzel ninem... Çok yaşa emi...
Reklam
Sonunda eski bir otelin kasvetli bir odasında buldum kendimi. Başucundaki duvara belden aşağı laflar kazınmış, büyük, sert, beyaz, temiz bir yatakta güzel bir uyku çektim. Sisli demiryolu manzarasının üstüne eski sarı panjurlar çekilmişti. Güneş kızarmaya başlarken uyandım. Bu, hayatımın en değişik, en garip ânıydı: kim olduğumu bilmiyordum, evimden uzakta ve yol yorgunuydum, daha önce görmediğim ucuz bir otel odasında yatıyordum. Dışardaki buharın ıslığını, otelin eski tahtalarının gıcırtısını, yukarı kattaki ayak seslerini, bütün kederli gürültüleri işitiyordum. Çatlamış yüksek tavana baktım. Yaklaşık onbeş saniye kim olduğumu hatırlayamadım. Korkmuyordum, sadece başka biriydim, bir yabancı. Ve tüm hayatım hayaletlere, ruhlara aitti. Amerika'nın ortasında, gençliğimin doğusu ile geleceğimin batısını ayıran çizginin üstündeyim. Belki de olanlar bu yüzden tam orada ve o zaman oldu, o garip kızıl öğlesonrasında.
Epup
"Ama benim ailem değil." "İleride olabilirler," dedi Jem. "Buraya ilk geldiğimde on iki yaşımdaydım. Kesinlikle kendimi evimde hissetmedim. Tek görebildiğim, Londra'nın Şangay olmadığıydı ve ev özlemi çekiyordum. Bu yüzden Will alışverişe çıkıp bana bunu getirdi. "Boynundaki zinciri çıkarınca, Tessa kapalı bir el şeklindeki yeşil kolye ucunu gördü. "Sanırım yumruğa benzediği için Will'in hoşuna gitmiş. Ama kolye yeşimden ve Will, yeşim taşının Çin'den geldiğini biliyordu. Bu yüzden kolyeyi bana getirdi ve o zamandan beri takıyorum." Will'in bahsinin geçmesi Tessa'nın kalbinin kasılmasına neden oldu. "Bazen nazik olabildiğini bilmek güzel."
Sayfa 526Kitabı okudu
Her türlü mermerin satıldığı bir pazaryerinden geçen Michelangelo, çok güzel bir mermer parçası gördü ve fiyatını sordu. Dükkân sahibi, "Eğer çok istiyorsan bedava alabilirsin," dedi. "Zaten yer işgal etmekten başka bir işe yaramıyor. Tam on iki yıldır kimse onu fark etmedi bile. Açıkçası ben bu kaya parçasında herhangi bir
Sayfa 146 - Butik YayıneviKitabı okudu
Bu yanlış oldu :))
"Ben güzel bir evim, sağlıklı yemeklerim, hoş elbiselerim, çokça arkadaşım ve param olsun isterdim. Ayrıca bir sürü yardımcı olsun ve hiç iş yapmayayım isterdim. Yok, bu yanlış oldu, vazgeçtim. İyilik yapmak ve herkesin beni sevmesini isterdim.
Reklam
Okuma durumu özetim
Bir kitaba başlayınca, ille de hemen bitirmek amacıyla dört duvar arasına kapanıp dünyayı unutanlardan değilim. Doğrusu, okumaya indirgenemez acısı-tatlısıyla dünya. Öyle de, çoğun, beni bekleyen başka kitapları özlediğim için şöyle yapıyorum: kendiliğimden, parça parça okurum okuduğumu; böyle oldu hep şimdiye dek. Hiçbir sakıncasını da görmedim. Kuşkusuz, her kitapta başka başka gerçekleşse de, bölük-pörçük bir okuma tutumu bu. Kimi okuduğum bir hafta sürer, kimi bir yıl... Daha az, daha çok sürdüğü olabilir. Zaman belirleyici bir kuralı yok okuyuşumun. Sevinerek söylüyorum, benim için güzel olan şu: bıraktığım yerden bıraktığım gibi, hiç bırakmamışçasına okur giderim kitapları. Çoğu kez, kitaptan ayrı geçen zamanım, okumamı daha verimli kılan bir zaman niteliğine bürünmüştür. Bu süre, okuduğumu daha iyi özümsediğim bir zaman kesitine dönüşmüştür. Okumada kesinti, kesilme değil güçlenme benim için.
Sayfa 140 - Yapı Kredi Yayınları ikinci Baskı
İyi geceler dünya ...
Hayal güçsüzlüğümüzü nerede yitirdik. Sahip olduklarımız bize nasıl sahip çıkamadı. Tam birbirimize sarılmışken bu nasıl oldu. Kimsesiz kalmanın gururundan nasıl vazgeçtik. Camlar avuçlarımızda parçalanırken kanımızı sakin sakin izlerdik, kırılışların zaferiydi bizi avutan, Bu yüzden ağlarken dünyanın en güzel kadınıydım.
"Onlara bir cinsel ayrımcılık davası açarak karşılık verebileceğini söyledim. Bu onları endişelendirdi. Uğraşmak istemedikleri bir şey varsa, o da sızlanan bir feministtir." "Ne güzel." "Aklıma gelen tek şey bu oldu." "Komik. Bu asla düşünmeyeceğim bir şey. Ve kadın olan benim."
Aklımda yalnız gözlerinin çok güzel olduğu kalmış, neden bu adamın belleğimde bu kadar yer ettiğini doğrusu ben de bilemiyorum. Işıklı, soğuk bir günün öğle sonrası saat üçte öldü. Güneşin kuvvetli, yandan gelen ışıklarının koğuş pencerelerinin yeşil, hafifçe donmuş camlarından sızdığını hatırlıyorum. Bu ışık seli zavallıyı boğuyordu sanki.
Reklam
Böyle mi gelecektin Eylül? Farkında mısın, Ne başka bir sonbahara verdin bahçemizi. Neler savrulmadı bilsen yapraklardan evvel! Bu sefer ne olduysa biz insanlara oldu. Daha doymamıştık son yemişlerine yazın; Kuşlardı, çiçeklerdi besleyen neşemizi. Gün sakindi, gece yıldızlı, yaşamak güzel! Geçen yaz mevsimiyle sulh bir hâtıra oldu
O güzel gençlik elbisesi bir emanetti. Ve onu üzerimden çıkaralı çok oldu. O gitti. Bana ise onunla yapıp ettiklerim kaldı. Şimdi ruhumun üzerinde bambaşka bir elbise var. Ve benim için hem en uygun, hem de en güzel elbise bu!
Gordiyon, Beylikköprü'nün karşılarına düşer. Sakarya'nın ötesinde, Yassıhöyük köyü, Gordiyon'un yeridir. Gordiyon, Frigya'nın başkentiydi. O Frigya ki, tarımı, buğdayı, ormanı, yeşilliği kutsallaştırmıştı. Gordiyon'u kuran Gordiyas, aslında bir çiftçiydi. En erken kalkan çiftçi olduğu için, onu kral seçtiler Gordiyas kral seçilince Gordiyon'un tapınağına kağnısının boyunduruğunu astı. Gordiyonlular bu boyunduruğun karşısında tarımı, buğdayı, çift hayvanını ve toprağı, su mahsullerini yüzyıllarda ilahilerle övdüler. Gordiyas'ın oğlu Midas ise bir şair ve musikişinasti. Onun bestelediği şarkılar, yüzyıllarca Ön Asya'da okundu. Frigyalılar topraktan en güzel testileri yaptılar. Ağacı, demiri, deriyi ve yapağıyı öyle işlediler ki, her Frigya çiftçisinin evi, tanrıların gölgesinde temelli, dokunulmaz ve bereketli oldu. Kâhinler, Gordiyas'ın tapınağa astığı boyunduruğun İsa'dan Önce VI. yüzyılda, Makedonya'dan Küçük Asya'ya geçip Ege üzerinden de İran seferine çıkan İskender'in, Gordiyon'a gelince bir kılıçta parçaladığı düğüm işte budur. Ondan sonra İskender dünyaya hâkim oldu. Ama Tanrının beğendiği tarım timsalinin yerine, kılıcı üstün tuttuğu için, devleti ömürlü olmadı, parçalandı.
Sayfa 67 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Ben şuna inanıyorum ki sosyal konulara olan ilgi şiirin aleyhine değil, lehinedir. Fakat Türkiye’de,neden aleyhine oldu acaba? Bunu, sansürlü düşünüyor olmamıza bağlıyorum. Türkiye'deki düşünce ortamı, Türkiye'ye özgü meseleleri belli bir sansür dâhilinde ele almaya elverişli olduğu için, sosyal konulara ilgi kısır kaldı, şiir açısından. Şiiri beslemedi, hâlbuki besleyebilirdi. Eğer sansürsüz düşünmeyi başarabilen okumuşlarımız olsaydı ya da sansürsüz düşünmeyi başarabilen okumuşlarımız ısrarlarını ve düşünceye olan ilgilerindeki kıskançlıklarını sürdürebilmiş olsalardı. Hayır, böyle olmadı. Türkiye'de, eğer sansürsüz düşünürlerse güme gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarını hissettiler. Sansürsüz düşünme, sonuna kadar gitmeyi göze almakla olabilirdi. Hiç kimse bunu göze almadı. Çünkü konumlarını, hatta hayat biçimlerini kaybetme tehlikesi karşılarına çıktı. Zevahiri kurtarmak gerekiyordu. O yüzden, çok yüzeysel bazı bölünmeler, toplumcu sanat-bireyci sanat gibi hiçbir yere varmayacak, aslında derinlemesine incelenmemiş haliyle yaşayan bir tuhaf durum çıktı karşımıza. Bu da şiiri beslemedi ne yazık ki. Hâlbuki, dediğim gibi şiir, hakikatle bütünüyle örtüşmez, ama gene de şiirin canlılığını sağlayan, hakikate olan atılım ihtiyacıdır. Öyleyse sansürsüz düşünmeyi başarabilen insanlar göze almak zorundaydılar çevreleri tarafından karalanmayı. Bu çok zor bir şeydi. Bizde ancak, çevreleri tarafından karalanmak, güzel olabilirse olabiliyor çünkü.
Sayfa 216Kitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.