Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye de çok güzeldir. Fakat ne yazık ki memleketimizi tanımıyoruz, insanımızı sevmiyoruz.Hatta bu ülkeye, bu millete saygısızlık etmek, ihanet etmek marifet bile sayılıyor.
Varsayalım ki hakikati istiyoruz: neden daha çok istemiyoruz hakikat olmayanı? Ve belirsizliği? Hatta bilgisizliği? Hakikatin değeri problemi çıktı karşımıza-yoksa biz miydik bu problemin karşısına çıkan?
Sayfa 5 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
Bölgenin kendine has bir diğer dinamiği ise hâlihazırda bölgenin bir gerçeği durumuna dönüşmüş olan mezhep savaşları olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bölgede hüküm süren istikrarsızlık ve çatışma ortamında mezhep temelli bir motivasyonla insanların öldürülmesi meşrulaştırılmakta ve hatta teşvik edilmektedir. Bu durum özellikle ABD'nin Irak'ı 2003 yılında işgal etmesi ile birlikte yeni bir aşamaya girmiştir. İşgal sürecinde Irak'ın tüm idari mekanizması çökmüş ve hem etnik temelli (Arap-Kürt-Türkmen) hem mezhep temelli (Sünni-Şii) ayrışmalar üzerinden ülke ve bölge yeniden şekillendirilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak Irak, mezhep temelli radikalleşmenin bir laboratuvarına dönüşmüş durumdadır.
Sayfa 13 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okuyor
insanlarda zerre kadar akıl ve hikmet olsaydı, değil ebedi bir hayat aramak, hatta bu miskin ve fakat geçici varlığa bile katlanmayarak, sonu eyvahla bitecek zevkini ve hayat tacını yokluk sultanına takdim ederlerdi!
Başka bir zaman zorla aşık olmak istedim, hatta iki kere.
Gökyüzü her yerde aynıdır derler. Seyyahlar, deniz kazasına uğrayanlar, sürgünler ve ölüm döşeğindekiler bu düşünceyle rahatlarlar ve şüphesiz eğer gizemciliğe meyilliyseniz, o kesintisiz yüzeyden teselli, hatta açıklama sağanak olur yağar.
Sayfa 31
Reklam
Bir gün gelir ve yüreğimizi bir şey ele geçirir. Bunu yapan herhangi bir şey olabilir; hatta küçük bir şey de olabilir. Bir gülün tomurcuğu, kaybettiğimiz şapka, çocukken sevdiğimiz bir kazak, eski bir Gene Pitney plağı... Artık gidecek bir kalmamış mütevazı şeylerin listesi. O şeyi iki üç gün yüreğimizde hissederiz, sonra eski yerine döner... Karanlığa. Yüreklerimizde hep bir kuyu vardır. Ve o kuyunun üzerinde kuşlar uçar.
Eskiden şüphe nedir bilmezdim, ama bütün bunlar gizliymiş içimde... Hatta kendimi içkiye vermem, kavgalarım, kudurmalarım hep içimdeki çelişmelerden, gelişmelerdendi belki. Bunu söndüreyim diye dövüşüyordum.
(Ne var ki) bunlardan sonra yine kaplariniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katı. Çünkü taşlardan öylesi var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir. Bakara 74
Ne kadar da doğru:))
"Tek sen misin sanıyorsun? Kimi kedisiyle konuşur, kimi çiçeğiyle. Ben mesela kendimle konuşurum." "Sana kızdım diyelim. Yolda yürürken kafamın içinde konuştuğumuzu düşünmeye başlarım. Sen bir laf edersin, ben sana cevap veririm. Sonra sen cevabıma cevap verirsin, ben verdiğin cevaba cevap veririm. Böyle böyle kavgaya tutuşuruz. Sonrasında duruma göre öfkelenirim, hatta küserim, bir zaman sonra barışırım. Ne bileyim işte, duygudan duyguya girerim, ruhun bile duymaz. Üstelik bunu yapan tek kişi de değilim. Herkes aslında orada olmayan birileriyle konuşur. Ölülerle, dirilerle, geçmişle, gelecekle, kendisinde gizli başka bir kendiyle...."
Reklam
Kişilik Etiği’nin parlaklığı ve kitlelere çekici görünmesinin nedeni şudur: Kişisel açıdan etkili olmayı ve başkalarıyla derin ilişkiler kurmayı sağlayan çalışma ve gelişme gibi doğal süreçlerden geçmeden, nitelikli bir yaşam kurmayı mümkün kılacak kolay ve çabuk bir yöntem olduğu sanılır. Bu, özü olmayan bir simgedir. “çalışmadan köşeyi dönmeyi” vaat eden, “kısa yoldan zengin olma” düzenidir. Hatta bazen işe yarıyormuş gibi de görünebilir; ama düzenbaz, düzenbaz olarak kalır. Kişilik Etiği yanıltıcı ve kandırıcıdır.
Olurda sorarlarsa…
“Çoğunlukla yalnız yaşıyordu evinde. Kitap okuyor, hatta bir şeyler öğrenmeye çalışıyor, Bol bol müzik dinliyordu. Az insanla görüşüyordu…”
Bir gün gelecek, bulutlarla kucaklaşan kuleler, Şatafatlı saraylar, o heybetli tapınaklar Ve hatta yerkürenin tamamı da Üstündekilerle yok olup gidecek, ... Geriye zerresi bile kalmayacak.
Sayfa 82 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
düşünüyorsun... ...düşünmenin yazgısının yalnızlık olduğunu bilerek... bakıyorsun... ...gözlerinle dışarıya, zihninle içine... görüyorsun... ...olan biteni, hatta hiç olmayacakmış gibileri... arıyorsun... ...bir ruh, kendine, kendin için... buluyorsun... ...tutunuyorsun ona, ha gayret bu kez senin, bu kez sensin... oluyor... ...yine olacakmış gibi, olmuyor. diyor... ...yüzüne açık açık, 'serbest bırakmadıkça, beni tutamazsın.' anlatıyor... ...anlıyor ya da anladığını sanıyorsun... yaşıyorsun... ...gerçeği bulmak için bir rüyanın içinde.
Sayfa 4
Zargana her şeyi seyretti. Üzüntüyü gördü. Hatta kadın yanından geçerken üzüntüye dokundu. Hayran kaldı. Saydam gözyaşlarına, kırışan yüze, abartılı hareketlere, gerçeği kabullenmemek için yapılan bedensel mücadeleye hayran kaldı. Derinden üzülen bir insan, gördüğü en büyük gösteriydi. Sevinen birini seyretmekten daha zevkliydi bu, çünkü gerçekle arasında bir sorun olmadığı için insanın kendini o denli zorlaması gerekmiyordu. Mutsuzlar, büyük şoklar yaşayanlar, kanser olduğunu öğrenenler, çocukları ölenler çok daha iyi bir performans gösteriyorlardı gerçeğe alışabilmek için. Profesyonel aktörler gibi çevrelerindekileri de inandırmak için uğraşıyorlardı. Tabiî, son olarak da, mutsuzluk mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu. On iki yaşındaki bir çocuk için önemliydi işin kulakları ilgilendiren bölümü. Çocukların çoğu renge ve sese doğru yürürdü. Zargana da öyle yaptı. Hayatı boyunca üzüntüye doğru yürüdü. Büyüyen her gözbebeğinde, titreyen her çenede, buruşan her alında daha da hızlandı. Ne istediğini biliyordu artık. Dünyanın kabuğu olacak kadar üzüntü. Siyah ve grinin hüküm sürdüğü o eşsiz üzüntü. Gözlerinin rengine yakışacak bir dünya…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.