Hayat bugün, bir yanımızdan Boğaz’ın o serin suları akarken, kurumuş bir dere yatağı gibi ümitsiz. Bir zamanlar buradan gürül gürül sular akardı. Nereye gitti hayatın o güzel suyu?
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız
kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su
hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün
aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına?
boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın
anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir
yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban
meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir!
kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir?
birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız,
hayalleri dik tutmak gerekir.
ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın
sen çatıyı kur.
sırları soracağım ben,
sen hayatın anlamını ara.
yazın yönünü değiştireceğim ben
sen yolculuğa çık.
ben arka bahçeyi özleyeceğim
sen inat et…
Şu sonsuz evrende hayatlarımızın derin anlamları falan yoktur bana göre. Doğarız, hayatta kalmaya çalışırız, üreriz, ölürüz. Bu kadar. Bilimsel açıdan burada bir mucize yoktur. Her şey sıradan ve olması gerektiği gibidir. İşin içine mucizeyi katmayı başaranlar Eleni gibilerdir. Hayatın o mucizevi anlamı olmasa her gün on defa intihar etmeye kalkışırız muhakkak. Çünkü sıradan hayatlarımızı kötülükleriyle boğmaya, çekilmez kılmaya yeminli bir türe evrimleşmeyi başaran canlılar da var yeryüzünde ve onlara da "insan" deniyor. Bu "insanların" bozduğu evrensel dengeyi Eleni gibi insanlar her seferinde daha iyi şekilde yeniden inşa ediyor. Hem de yeri geldiğinde ölerek sağlıyorlar bu dengeyi, ve evet, iyilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor dünya.
Kırklı yılların sonu ellili yılların başında Türkiye'nin çok partili hayata geçişindeki kavşakta bir ülke var ve bu ülkenin dönemeci alıp almaması söz konusu. Eserde küçük bir kasabada yaşanan siyasi gerginlikler çok partili hayatın yarattığı deprem etkisi ve halkın birbirine düşmesi romandaki insanların ulu orta konuşmaları, bir şeyleri bilen ile bilmeyenlerin konu hakkında olur olmadık şeyler dile getirmeleri siyasi çekişmeleri doğuran sebeplerdir.insanlar ve akrabalar arasında edilen sohbetler çok partili hayata geçiş ile birlikte siyasi tartışmalara dönüşünce yavaş yavaş aralarındaki bağlar koparılır. Dostluklar zedelenmeye başlar. Kahvehanelerde edilen sohbetler ağız dalaşlarına, tartışmalar öfke nöbetlerine döner. İnsanlar aralarındaki bağları tamamen koparır hatta Halk Partisi'nden olanlar Demokrat parti' ye gidenlerin tarlalarına giden suyu bile onlara çok görüp sularını keser. En cahil insanların bile kafasında üç beş politik cümle olup ve sloganik bir şekilde konuşmalarına sebep olmuş.
Bakmaya cesaret edemiyoruz. Gölge belki de yaşamadığımız hayatın en iyilerini taşıyordur. Tavan arasına, depoya ya da çöp kutusuna gidin. Orada altın bulursunuz. Suyu yemeği verilmemiş bir hayvan bulursunuz. İşte bu sizsiniz! Bu ihmal edilmiş, sürgüne yollanmış, ilgiye aç hayvan sizin bir parçanızdır
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız
kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su
hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün
aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına?
Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın
anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir
yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban
meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir!
Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir?
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız,
hayalleri dik tutmak gerekir.
"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim.
Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen
«Insanın hayal dünyası öyle başat ki - yine Joana- kurduğu tüm dünya, yaratımın kullanışlı olmasında ve sonuçları ihtiyaçlarla uyumlu olan bir plandan doğmasında değil, güzelliğinde doğrulanıyor. Bu nedenle insanı var olan düşüncelerle ve kurumlarla birleştirmek için tasarlanmış çarelerin çokluğundan geçilmediğini -örneğin eğitim çok zor- ve insanın hep inşa ettiği dünyanın dışında kaldığını görüyoruz. İnsan içinde yaşamaktan çok bakmak için evler inşa ediyor. Çünkü her şey ilhamın yolunu izliyor. Determinizm sonuçların determinizmi değil, dar bir sebepler determinizmi. Oynamak, uydurmak, karıncayı yuvasına kadar takip etmek, sonucu görmek için suyu limon suyu ile karıştırmak, küçükken yaptığın bunlardır ve büyüdüğünde de. Yüksek bir pragmatizme ve materyalizme vardığımızı düşünmek hata olur. Aslında pragmatizm -gerçek bir belirli sonu amaçlayan plan- bir kavrama, istikrar, mutluluk ve insanın başarabileceği en büyük uyum zaferi olurdu. Ama bir şeyleri "şöyle olsun" diye yapmak, gerçekle yüzleşince, insandan beklenemeyecek bir mükemmellik seviyesi gibi geliyor bana. Tüm inşası "çünkü" ile başlıyor. Merak, zevk, hayal gücü -modern dünyayı şekillendiren bunlar. İlhamı takip ederek, içerikleri karıştırıyor, karışımlar yaratıyor. Trajedisi: kendini onlarla beslemek zorunda olması. Bir hayatta hayal kurup başka bir hayatta var olabileceğine emin. Bu diğeri gerçekten de devam ediyor, ama onun hayal edilende saflaşması yavaş işliyor ve yalnız adam bir tarafta baş döndürücü düşünceyi diğer tarafta gerçek hayatın huzurunu bulamıyor. İnsan ceza yokken düşünemez.»
“İnsanlar kendi beyinlerinin tamamını kullanıyor ama her beyin her Su’yu tam anlamıyla okuyamıyor.Bu söz hayatın, kaderin,mucizenin en derin cümlesidir.Tekrar oku,düşün,anla…”
Hayatın arzuna göre şekillenmezse üzülme sakın.
Sabret! Zira sabır acı da olsa meyvesi tatlıdır.
Düğümlenmiş bir işten dolayı endişelenme sakın.
Çünkü ölümsüzlük suyu karanlıklar içindedir.
Ey felaketlere maruz kalan kişi, hüzünlenme boşuna.
Yüce Allah'ın daha nice gizli lütufları vardır.
“Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına? Boşluklan doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir? Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir.”