Fyodor Mihayloviç Dostoyevski!
Her eserini okurken kafasının farklı bir bölümünde dolaştığınız bir insan. Ne insan ama. Kafasında bir oda kiralasa yerleşebilirdim oraya. Orada seneler boyu hiç sıkılmadan yaşamımı sürdürebilirdim. Buna ispatım ise yüzyıllar geçmesine rağmen hâlâ eserlerinin zirvede yer alması. Nitekim bu kitap da onu zirveye
Sen, sen olarak yok olmak zorundasın, o zaman gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değilsin, rüyalarında bile. Sen gerçek dışısın ve gerçek dışılıkta yaşıyorsun. Rüyalarda yaşıyorsun, uykuya dalmış vaziyettesin. Uyanışın nasıl bir şey olacağını kavrayamazsın.
Yalnızca bir tek şey söylenebilir: Bildiğin hiçbir şeyi
Öykü de müziğe benzer ve kendini, bir sona doğru yol alan art arda olaylarla ortaya koyar ve bir öykü her an var olmaya çabalarsa yine de zamana gereksinimi vardır. Beş Dakikalık Bir Vals? adlı bir müzik parçası beş dakika sürer ve zamanla bağlantısı kesinlikle bu kadardır. Oysa, anlatılması beş dakika alan bir öykünün içeriği, bu beş dakikayı
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına bir yıldan az bir zaman kalmışken hala Kürtlerle alakalı bir kitabı yorumlarken ister istemez çekiniyorum, cümlelerimi normalden birkaç kat daha dikkatli kurmaya gayret ediyorum, zira ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü sürekli varlığı dile getirilen ama aslında hiçe yakın bulunan bir kavramdır; nitekim
Batılılaşma sürecine girdiğimizden bu yana Türkiye üç kefeli
bir terazidir. Terazinin bir kefesi üzerinde yaşadığımız toprakların gayri müslim karakterini öne
çıkarma taraftarı olanların doldurduğu kefedir. Bir diğerinde din faktörü belirleyici olmamakla
birlikte “yerlilik” ve “biz” duygusu sahibi olanlar yer tutarlar. Terazinin üçüncü kefesinde
Eski sömürge sistemleri ilk kez Asya’da parçalandı. Suriye ve Lübnan (daha önce Fransız Lübnan’ı) 1945’te; Hindistan ve Pakistan 1947’de; Burma, Seylan (Sri Lanka), Filistin (İsrail) ve Hollanda Doğu Hint Adaları (Endonezya) 1948’de bağımsız oldu. 1946’da ABD, 1898’den beri işgal altında olan Filipinlere resmen bağımsızlık statüsü vermişti. Japon
İncelemenin ilk kısmında Lacan'ın Arzu grafiğini ele aldıktan sonra, Hitchcock'un The Birds (Kuşlar) filmi üzerine Bakır'ın söylediklerine ek olarak getirmek istediğim birkaç yorumu paylaşacağım.
Arzu grafiğinin dört şeması üzerinden öznenin yapılanma süreci >>
Şekil 1 - i.imgyukle.com/2020/05/04/rXgK...
Burada S-S', vektörü
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Beden her zaman şimdi-buradadır, oysa zihin asla değildir ve tüm çatışma bundan doğar. Sen şimdi ve burada nefes alıyorsun; ne yarında nefes alabilirsin, ne de dünde. Şu anda nefes almak zorundasın. Ama hem yarını, hem de dünü düşünebilirsin. Demek ki, beden şimdiki zamanda kalırken, zihin geçmişle geleceğin arasında sıçrayıp durur. Beden ve zihin arasında bir bölünme mevcuttur. Beden şimdiki zamandayken, zihin asla orada olmadığı için bu ikisi birbirleriyle hiç buluşamaz, hiç denk gelemezler. Bu bölünme endişe, acı ve gerginliğe neden olur; kişi gergindir ve bu gerginlik endişeden kaynaklanır.
Zihnin şimdiki zamana getirilmesi gerekir çünkü bundan başka bir zaman yoktur.