Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
ADAM Anneciğim. Hoş geldin. ANNE Hoş bulduk evladım. Nasılsın? Aaa, bak zayıfla­ mışsın. Üç gün yalnız bırakmaya gelmiyor. Yemedin di mi yemekleri? ADAM Yedim anne. Hem üç gün değil, bir hafta oldu sen gideli. ANNE Oldu mu o kadar? Lafa dalmışız. ADAM Sende bir tuhaflık var. ANNE Ne tuhaf l ığı olacakmış? Her zamanki halim. Tey­ zene canım sıkılıyor. İyice vazgeçti hayattan. ADAM Gelmiş altmış yaşına. Ne yapacaktı bu yaştan son­ ra dul kadın? ANNE Ölsün mü yani? ADAM Onu demiyorum tabii de, ne bileyim işte ... Ne bek­ ler ki bir kadın hayattan o yaştan sonra? ANNE Tabii di mi? Elliyi geçtin mi, çekil
Sayfa 64 - Mitos Boyut yayınları 2011Kitabı okudu
Erişirgil asalete düşkün olmak gibi bir zaaf yakıştırdığı Akif için bir kere daha tezada düşerek "Akif münzevi bir adamdı ve Mısır'da ikametten gözettiği hiçbir maksat yoktu" diye yazabiliyordu. Erişirgil'in sergilediği tezatlar çoktu. Akifin her yere yürüyerek gitmeyi sevmesinden dolayı Mısır'da ba­şına gelen epeyce komik bir olayı zikrederken ulaştığı netice de bu tezat­lardan biriydi. Davetli olduğu bir konağa her zamanki adetini terk etme­yerek yürüye yürüye giden Akifi kapıdaki ağalar diğer davetliler gibi ara­bayla gelmediği için küçük görerek içeriye almak istememişlerdi. Davetli­lerden biri olan Abbas Halim Paşa bu kişinin Akif olduğunu hemen anla­mış ve Akif'i zorla içeriye sokmuştu. Akif bu olaydan sonra ''Bir daha yaya gelenleri sofralarına almayan adamların evine gitmemiş" diye kendisine söz ver­mişti. Erişirgil hükmünü veriyordu: Asıl onun sevdiği insanlar bu asilza­delerin dışında olanlardır. Akif, Erişirgil'in tezada düşmek uğruna söyle­diği gibi daima asilzadeleri değil, Abbas Halim Paşa gibi soy asaletine ruh asaletini de ilave etmiş kişileri sevmişti.
Reklam
Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden
Sayfa 50 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Henüz uzlaşılabilir bir çelişki yumağı halinde Aziziye Postası'na vardım. Önder ve Mümtaz Usta yarınki gazete üzerinde çalışıyorlardı. Radyoda bir kadının yanık yanık söylediği "Bilirim susmayacak kalb-i viranımdaki kuş", tam bana göreydi. Dalga geçmesinler diye yazıhaneye geçtim, gözlerimi sildim. Bugünkü nüshadaki "Sanat Sayfası"nı açtım. Yazılan, şiirleri gözden geçirdim, yaptığımız işi epeyce beğendim. Ufak tefek arızalar da yok değildi. "Anayasa, anayasa / Kalmadı içimde tasa" diye başlayan ve geçen yıl kabul edilen yeni Anayasa'yı öven Cevat'ın manzumesi nihayet sayfaya girmişti, görünce çok sevinecekti. Benzer şeyleri Okurdan Gelenler köşesinde yayımlıyorduk, ne de olsa hatır-gönülden geçemezdik. Aynı köşede babamın arada bir gittiği kahvenin garsonu Sami'nin "şiir"i de vardı. Önder işini bitirip içeriye geldi, birazdan Ferruh Abi ile Cemal uğrayacak dedi. Köşedeki paravanın arkasında, masanın üstünde duran gazocağını pompaladı, kaynamakta olan çaydanlıktan demliğe su döküp çayı demledi, sehpada ve yazı masasının üstünde dağınık duran gazeteleri, dergileri topladı, rafa koydu. Bana dönüp, bi'şey mi oldu diye sordu. Yoo, neden sordun dedim. Biraz soluk gördüm seni dedi. Her zamanki halim, boşver şimdi. Anladı.
Sayfa 108 - DağKitabı okudu
Her zamanki halim
"Neyse ki her şeyi bilen içgüdüm sayesinde en mantıklı olana, yani hiçbir şey yapmamaya karar verdim."
Sayfa 3 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Hiç üstüne alınma canım benim,her zamanki halim.:)
Bu akşam göz kamaştırıcı bir güzelliği vardı. Acaba bu güzelliğin sebebi ben miydim? Onu ne kadar çok beğenirsem,o kadar mutlu olacağıma inanacak kadar seviyor muydu beni?
Sayfa 110 - BedaKitabı okudu
Reklam
"Her zamanki hâlim şaşkınlık ve cahilliktir."
14. MektupKitabı okuyor
Reklam
Her zamanki halim
Bedenimi ağırlaşmış hissediyorum, beceriksizleşiyorum. Dünya yıkılsa yerimden kıpırdayasım gelmiyor.
Sayfa 339 - Can, 38.BaskıKitabı okudu
Her halükârda birisiyle konuşma ihtiyacı hissediyordum ve yalnızdım. Bu benim her zamanki halim; kendi tercihim ya da ben öyle diyorum. Yalnızca tanışıklık beni tatmin etmiyor ve benim dostluk anlayışımın ağırlığını ve risklerini kabullenmeye çok az kişi gönüllü oluyor.
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
Birinci Dünya Savaşı'na girme kısmı...
(7) Mütarekeden sonra teşkil edilen bir parlamento komisyonu, harp kabinelerinin soruşturma ve kovuşturması işi ile görevlendirilmiştir. Bu soruşturmaların zabıtları, Vakit gazetesi tarafından bir cilt halinde yayınlanmıştır. Zabıtlara göre, o zamanki Mebusan Meclisi Reisi Halil [Menteşe] Bey de, harbe girişimizi bu şekilde izah eder. Ve fazla olarak, bizim harbe girişimizden, Enver Paşa'nın da malumatı olmadığını ve Enver Paşa'nın bunu kendisine, Türkiye'den kaçtıktan sonra yeminle teyid ettiğini kaydeder!... Talat Paşa hatıratında, kendisinin de harbe girişimizden malumatı olmadığını bildirir. Şeyhülislam Cemalettin Efendi de hatıratında, aynı şekilde mütalaa yürütür. O zamanki Sadrazam Sait Halim Paşa, Divan-ı Harp huzurunda devletin harbe girişinden kendisinin habersiz olduğunu ifade eder. Cemal Paşa'yla Mebusan Reisi Halil Bey, zaten habersizdiler. Hulâsa, Osmanlı İmparatorluğu harbe girmiş ve harp neticesinde göçmüş ve zaten istilâya uğramıştır ama, ne gariptir ki, bu devleti idare edenlerden hiçbiri bu harbe bizi kimin soktuğundan haberdar değildir. Görünüşe göre her şey, Almanya'nın Avrupa'da harbe girişinden sonra ve Almanya ile Osmanlı hükümetinden yalnız dört kişinin malumatı dahilinde (Sait Halim Paşa, Talat Bey, Enver Paşa ve Halil Bey) bir ittifak muahedesi imzalamakla başlar (2-3 Agustos 1914). Aynı günlerde Akdeniz'de kaçacak yer arayan iki Alman gemisi (Göben ve Breslau) da, Çanakkale'den Marmara'ya girerek Istanbul'a demirler (12 Ağustos 1914) 17 Ekim 1914'te bu filo, Karadeniz'e çıkarak, Rus limanlarımı topa tuttu ve Türkiye böylelikle fiilen harbe girdi (Tek Adam, Cilt 1.)
Sayfa 237 - Remzi Kitabevi / Başarılamayan İnkılâpKitabı okudu
110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.