"Dalgaları okumayı düşünüyorsanız
mutlaka ama mutlaka bu incelemeyi gözden geçirmenizde fayda olacağını düşünmekteyim"
Bir kere Virginia Woolf'u (1882-1941) okumak başka bir şey
diğer yazarları okumak daha ayrı bir şey!
Woolf'un dünyasına girecekseniz, öncelikle
hayatla boğuşmuş olmanız gerekir
düzenden tiksinmiş olmanız gerekir,
Bu kitabı bir cümle ile özetle derseniz şunu söyleyebilirim:
Yalnızca okursanız anlayamazsınız, içine girerseniz çıkamazsınız!
Lou Salome küstahça sayılabilecek bir notla Dr. Breuer ile görüşme talebini iletmiş ve bunda başarılı olmasıyla olaylara ilk adımımızı atmış oluyoruz bizde. Her şeyin başı sayılabilecek bu notun sonrasında olanlar ise
Bitmeyen Kavga yı. Bu 3.kitabı olacak. Steinbeck in anlatımını net bir şekilde ayırt edebiliyorsunuz. Kitabın başına hiç bakmadan bu kitabı okusaydım kesinlikle bunu Steinbeck yazmış derdim. Bu önemli bi durum bence. İşci sorunları, yerlilere daha fazla dokunma, toplumsal sorunlar, toprak meselesi
YouTube kanalımda bu tür ölmeden önce okunması gereken değil okumadan önce ölünmesi gereken çay edebiyatı kitapları için içerikler hazırlıyorum: ytbe.one/xHTvIh7z7ws
Çay var,
İçersen,
İnceleme var,
Okursan...
Oğuz Aktürk
Evet arkadaşlar, gördüğünüz gibi artık ben de kitap çıkarabilecek yetkinliğe ulaşmış görünüyorum. Şu an
Aklınızdaki, hayalinizdeki sevgiliye artık ulaşmanız imkansız olunca , adı konmamış bir şehirde hem de aramaktan vazgeçtiğiniz anda adım adım size gelen sevgili ile duymasın ama sadece dinlesin endişesiyle konuşmayı denediniz mi hiç?
İçinize yerleşen, koskocaman şöyle derince çekilen vermekten korktuğunuz, gizlediğiniz, yüreğinizdeki nefesin
Bir insanın ne çektiğini anlayamazsınız. Daha açık ifade etmek gerekirse bir insanın ne çektiğini sadece anlamaya çalışırsınız.
"Ne çektiğini anlıyorum sözü" bence çok yapmacık bir sözdür. Bir insanın babası öldü ise ancak o insanın ne çektiğini babası ölen başka bir insan anlayabilir. Velev ki bu çekilen ızdırap bir acı sonucu meydana gelen bir ölüm ise onu anlamanız imkânsızdır.
Şu hayatta en kutsal şey yaşamdır ve yaşama hakkıdır. Yöntemi nasıl olursa olsun bir vatandaş antidemokratik bir yöntemle cezalandırılarak öldürülürse o vahşettir, cinayettir, caniliktir. Ve kesinlikle kabul edilemez.
Siz hiç denizde bir botta boğulup ölmediğiniz için, suda boğulup ölenin halini anlayamayacağınız gibi, linç sonucu öldürülen bir insanın çektiği acıyı, çileyi de anlayamazsınız, veyahutta kafasına ayağıyla bastırıp nefes alamayacak hale getirip nefessizlikten ölen bir insanın halini de anlayamazsınız.
Yaşam haktır. İnsan Hakları Evrensel beyannamesine göre de "Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine dair hakkı vardır."
Sizler belki bu şekilde ölüp giden insanların halini anlayamayabilirsiniz ama onların durumunu düşünebilirsiniz. Düşünün ve sorgulayın ve sorgulayan nesiller yetişmesini sağlayın.
Hakkınızı arayın ve takipçisi olun.
I can't breath. Nefes alamıyorum.
__
Düşes, genç kızlarına uyguladıkları zorbalığı evli kadında da sürdürmeye alışık tüm anneler gibi, hiç yanıt kabul etmeyen görüşler öne sürüyordu; kimi zaman düşüncelerinin kabul görmesi için aldatıcı bir dostluk gösterisi sunuyor, kimi zaman yumuşak tavırların elde edemediğini korkutarak kazanmak için incitici bir soğuklukla yaklaşıyordu; ardından, çabalarının boşa gittiğini fark ederek, annemde gözlemlediğim aynı alaycı tutumu sergilemeye başladı.
...
Sizin adınıza ne mutlu ki, annelerin en mükemmeline sahip olan sizler böyle şeyleri anlayamazsınız.
__
Bir gün Azrail adamın karşısına çıktı ve dedi; bu gün senin son günün.Dehşete kapılan adam titreye titreye ama ben daha hazır değilim dedi.Azrail bu günkü listemde senin ismin ilk sırada.Adam; peki o zaman. Gitmeden önce, benimle bir kahve içer misin?dedi.Azrail adamın son isteğini geri çevirmeyip Olur dedi ve insan bedenine büründü.Adam Azrail'e kahve ikram etti. Ve onun kahvesine bir kaç tane uyku hapı attı. Azrail kahveyi içti ve derin bir uykuya daldı. Adam Azrail'in listesini aldı ismini ilk sıradan silip listenin son sırasına koydu. Azrail uyandıktan sonra şöyle dedi; Sen bu gün bana çok şefkatli davrandın.Şefkatinin karşılığında bu gün işime listenin sonundan başlayacağım. Bazen bazı şeyler kaderinde yazılıdır. Onları değiştirmek için ne kadar çabalarsan çabala,onlar hiç bir zaman değişmezler. En başta karga ve papağanın her ikisi de çirkin yaratılmıştır. Papağan itiraz eder ve Allah onu güzelleştirir. Ama karga Yaratanın rızasından memnun kalır. Bu gün papağan kafeste, karga ise özgürdür. Her Hadise'nin arkasında öyle bir hikmet vardır ki.. bazılarını anlar,bazılarını ise anlayamazsınız.
Aydınlık bir yarın için, karanlık bir gecenin içinden geçmeniz gerekir.
KENDİ KALEMİMDEN.
Ben fil. Milyonlarca filden sadece biri. Atalarımız olan Mamutlardan sonra bizler kaldık dünyada. Düşünün neredeyse arşa değecek belki başımız. Adımlarımla ve ağırlığımla gurur duymuyorum ama bu güç içimde fırtınalar koparıyor, dinginleşiyorum. Güzel bir gün bugün. Timur'dan beri ağaçlarla aramız iyi. 1402 yılından beri
Kitabım ile alakalı öz bir eleştiri yapmak ayrıca size bir yazar olarak şiir kitaplarına daha farklı bir bakışla bakmanızı sağlamak istiyorum. Yazmak okumak gibi kolay bir eylem değildir, yazabilmek için yüreğinizin en derinlerine girmek gerekir ne kadar derin olduğunu bilmediğiniz içinize dalmak, belki de bir daha hiç çıkamamak demektir. Yazarın
"Bazen çok iyilik yaptığınız, hep iyi niyetli davrandığınız halde, neden size kötülük yapıldığını anlayamazsınız. Çünkü kötülüğün, kötü niyetin hiç bir nedeni yoktur. Sadece bazı kişilerin beyni böyle kötü niyetli çalışıyordur. Bir kişi, yaptığı kötülüğü haklı görüp savunuyorsa, ne yazık ki kötü beyinli birisidir. Kendinizi boş yere yıpratmayın. Sizle hiç bir ilgisi yok."
Dr. Zafer Akıncı
Yazar 2020 yılında yazmaya başladığı eserinin asistanlığını kızları ve eşi yapar.
Hikâyede bahsi geçen yerler yazarın hayatı boyunca gitmediği yerlerden seçilir. Beyrut, Girit, Gümüşhane, Çanakkale (Lâpseki), Edremit, İstanbul’un bazı mahallelerini ve diğer yerlerin çoğunu hiç görmemiştir.
Kızlarının internetten yaptıkları araştırmalar sonucu hazırladıkları raporlardan yola çıkarak hazırlar.
Tıpkı romanın içeriğinde de olduğu gibi- belki de biraz manidar bir biçimde – asistanlarının araştırdığını kendisi romanlaştırır.
Roman da şöyle bir alıntı var:
"İnsan davranışlarının altında yatan temel nedenleri bilmek aynı zamanda onları anlayabilmenin de esas yoludur. Öfke, sevinç, ihanet, sadakat, cesaret ve korku öz insani duygulardan her birinin tarihten, doğadan, kişinin öz sağ duyumundan ya da toplumsal etkilerden kaynaklanan nedenleri vardır. Hikâyesini bilmediğiniz insanı anlayamazsınız, anlayamadığınız insanı sevemezsiniz."
Romandaki karakterleri anlayabilmek için herkesin hikayesinin özgün ve değerli olduğunu kabul etmek gerekir ki gerçek bir empati geliştirilsin.
Roman üç kuşağın yaşanmışlıklarını anlatan coşkulu, akıcı ve bol sürprizli hayat hikâyelerinden oluşuyor.
Eğlenceli anlatım tarzıyla acının mizahla harmanlanışının yanı sıra filizlenmek üzere olan bir aşk hikâyesine de tanık oluruz. Yarım kalmış aşkların, saklı da kalmış yaşamların, gün yüzüne çıkan gerçeklerin hikâyesinin adı bu defa “EFSÛN”dur. Zevkle okudum. Yazar hakkında ön yargılarınızı bir kenara bırakıp okumanızı tavsiye ederim.
İyi okumalar dilerim.
Belki de bir 30 yıl vardır polisiye okumayalı. Feneryolu Cinayetleri'ni elime aldığım zaman aklımda bu vardı. Dolayısıyla bir önyargı. Kerim Ülkü’nün aldığı mektupla başlıyor roman. Kerim Ülkü romanın ölümsüzü. Ve Faruk Arman, bir polisiye yazarı da giriyor devreye birkaç sayfa sonra. Faruk Arman’ın dahiliyetinden sonra romanın sayfalarını