Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İntihar eden yazar ve şairler (7) Stefan Zweig..
Alman romancı Stefan Zweig, Avrupa’yı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı çıktığında eşiyle birlikte Arjantin’deydi. Ve bu savaştan dolayı kendisini de sorumlu tutmuştu. Üst düzeydeki sanatçı aydın duyarlılığı, onu böylesine derin bir sorgulamaya itmişti işte. İntihar etmeye karar verdiğinde karısı, “Beni de yanına al” diyerek birlikte intihar etmek istemiş, Stefan Zweig’in bütün itirazlarına rağmen, onunla ayrılmıştı bu dünyadan. Görevliler evlerinin kapılarını kırıp içeri girdiklerinde, Stefan Zweig’le eşinin cesetlerini birbirlerine sımsıkı sarılmış bir durumda bulmuşlardı.
Böyle durumlarda herkes kendi hayatının güçlü bir alışkanlığına, bir takıntısına sığınır. Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, heykeltıraş yontar; bir kaçış vesilesiyle her biri hayatlarındaki en güçlü itici güce yönelerek acısını, içindeki ukdeyi döker. İşte böyle zamanlarda, gerçek bir sanatçı kendinden bir şaheser yaratır.
Sayfa 27 - Kırmızı KediKitabı okudu
Reklam
İşte gerçek sanatçı duruşu budur! ABD’li Grammy ödüllü sanatçı Macklemore, ” Bana diyorlar ki 'Sana ne siyasetten, savaştan, şundan bundan... Sen sanatına bak, şarkını söyle, sanatçı olmak duygu sahibi olmakla olur, kalple olur, dışarda olup bitene kayıtsız kalırsam o zaman herşeyimi kaybetmiş olurum, eğer ben Filistin’de yaşamış olsaydım ya da Gazze’de, ya da Refah’ta, dünyadaki insanlardan 'Özgür Filistin' demelerini isterdim: Herkes için özgürlük, herkes için eşitlik !”
"Bir soylunun bile başvurmaya çekineceği ölçüde ünlü; bir portreye girişmeden önce modelin fizyonomisini incelemenin doğru olduğunu düşünen; çalışırken izlenmek istemeyen; yapıtları çok pahalı olan ve kimi durumlarda çıkar gözetmeyen bir insan olarak karşımıza çıkan bir sanatçı: İşte, günümüzde de bulabileceğimiz büyük bir ressamın ya da heykeltıraşın ideal portresi değil midir bu? Keşke bizimkilerin tümü de böyle olsa."
Eğitimci, öğretimci değilim fakat bazı bildiklerimi size anlatacağım. Geçenlerde integral müfredattan kalktı diye feryat etmiş bazı insanlar. Yurtdışında türev integral gibi dersleri üniversitede öğretiyorlar öğrencilere. Seçtiği dallara göre şekilleniyor öğretim. Ülkemizde liseden itibaren bütün öğrencileri doktor olmak hukukçu olmak için yarıştırıyorlar. Sonuç ne oluyor? Aslında iyi bir müzisyen,iyi bir mimar, iyi bir sanatçı, iyi bir mühendis vb olabiliyorlar. Neden yeteneklerine, ilgi alanlarına göre şekillendirmiyorlar öğrencileri? Bize hep yetersiz taraflarımızı söylediler:“Sen edebiyatta, matematikte yetersizsin onlara çalış.” dendi. Biz hep kendimizi yetersiz hissettik. Halbuki ilgi alanlarımız ya da yetenekli olduğumuz alanlarda kendimizi geliştirmek ve iyi duruma getirmek en doğrusuydu. Biz bunu yapmadık ya da yapamadık. Yurtdışında böyleydi, onlar iyi oldukları konularda en iyisi olmayı hedeflediler ve başarılı oldular. İlkokuldan lise sona kadar 8-10 sene boyunca yabancı dil eğitimi aldık. Sonra ne oldu? Gramer öğrettiler. İngilizce konuşmayı bilmiyoruz. Neden? Çünkü bize İngilizce konuşmayı öğretmediler. İngilizler, Amerikalılar bile grameri bizden daha iyi bilemez buna eminim. Ama konuşuyorlar ve iletişim kurabiliyorlar. Suriyeliler de konuşuyor İngilizce. Biz niye konuşamıyoruz? İşte bu yüzden eğitim modelleri ve eğitim politikaları yüzünden.
Görmüyor musun olup bitenleri ? Etrafımızı berbat bir şekilde kokutmakta olan saçma sapan değer yargıları nedeniyle nefes alamaz haldeyiz. Sen de tiksinmiyor musun bu dünyadan ? Sana da iğrenç, rezil görünmüyor mu yaşanmakta olan her şey ? İşte tam da buna karşı duruyorum. Bir sanatçı olarak, çalışmalarımla buna dikkat çekmeye çalışıyorum.
Sayfa 161Kitabı okudu
Reklam
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Çünkü 'siz kızlar sonunda hep aldatılanlar olursunuz', Diyordu babam, annem bunu o kadar önemsemese de. Ve işte, sonunda ben de aldatıldım!
Göğsümüzün arılığında bir çaba dalgalanmakta, Kendini daha yüce, daha temiz bir bilinmeyene Şükran borcuyla gönüllü adamak yolunda, Çözerek ebediyen adsız olanın bilmecesini; biz buna İnançlı olmak diyoruz! –işte böylesine kutsanmış bir yüceliğe Katıldığımı hissediyorum, o sevilenin önünde durduğumda.
82 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 saatte okudu
Merhaba arkadaşlar. Hepimize günaydın. Muslutlu bir gün olsun. Kapanışı çok ilginç bir eserle yapacak ve Oscar Wilde’ye veda edeceğiz şimdilik. Bunun için de iyi bir araştırma yapmak gerekiyordu. Neden? Yahya Peygamber, kutsal kitaplarda kendine yer bulan bir peygamber olduğu için (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinde adı geçer ki
Salome
SalomeOscar Wilde · İmge Kitabevi · 2018373 okunma
Reklam
72 syf.
8/10 puan verdi
·
15 saatte okudu
Puslar İçinde - A. AY /Zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış!
"Nasıl da istiyorum bir bilsen bir bardak su gibi başucunda olmayı." (s. 44) Hani zaman zaman canınız ansızın tatlı ister, tatlı krizine girersiniz, veyahut gece gece çiğ köfte yeme isteği gelir, yemeden bastıramazsınız, işte öyle bir anda geldi şiir okuma isteğim, ansızın, okumadan dinmezcesine. Hani der ya
Orhan Veli Kanık
Orhan Veli Kanık
: "Şiir yazma
Puslar İçinde
Puslar İçindeArif Ay · Muhit Kitap · 202060 okunma
224 syf.
·
Puan vermedi
Sanat, hakikat arayışında bir basamak
Tarkovsky günümüz insanının manevi yoksulluk ve yetersizlik karmaşasını “ruhsal iktidarsız”lık hali olarak tanımlar. Günümüz kitle kültürü, tüketim zihniyeti bir –protezler medeniyeti- olarak ruhları sakatlamakta ve insanı kendi varlığı ile ilgili en temel soruları sormaktan ve ruhsal bir varlık olarak kendisinin bilincine varmaktan
Mühürlenmiş Zaman
Mühürlenmiş ZamanAndrey Tarkovski · Agora Kitaplığı · 2007913 okunma
"Geçmiş ile gelecek, uzak ile yakın benim duygusal hayatımla ortak olmuş, iç içe geçmişti. Böyle durumlarda herkes kendi hayatının güçlü bir alışkanlığına, kendi kuruntusuna sığınır. Ayyaş olan, gider kafayı çeker, yazar yazı yazar, taş ustası taş yontar; herkes içindeki ukdeyi, hayatının güçlü olan hareket alanına döker. İşte böyle zamanlarda bir sanatçı da şaheser yaratır."
"Bu sırada düşüncelerim donmuştu. İçimde sadece bana özgü acayip bir hayat doğdu. Hayatım çevremdeki varlıklara, etrafımda titreşen bütün gölgelere bağlıydı. Dünyayla, varlıkların hareketleri ve doğayla ayrılmaz, derin bağlarım vardı. Bu görünmez bağlar dolayısıyla tabiatın bütün unsurlarıyla arasında ıstıraplı bir akıntı hüküm sürüyor, hiçbir fikir, hiçbir hayal bana anormal gelmiyordu. Eski resimlerin rumuzlarını, zor felsefe kitaplarının sırlarını, şekillerdeki, türlerdeki ezeli ahmaklığı kolayca kavrayabiliyordum. Çünkü, o anda yerin, göklerin dönüşüne, bitkilerin gelişimine, hayvanların kıpırtılarına katılabiliyordum. Geçmiş ile gelecek, uzak ile yakın benim duygusal hayatımla ortak olmuş, iç içe geçmişti. Böyle durumlarda herkes kendi hayatının güçlü bir alışkanlığına, kendi kuruntusuna sığınır. Ayyaş olan, gider kafayı çeker, yazar yazı yazar, taş ustası taş yontar; herkes içindeki ukdeyi, hayatının güçlü olan hareket alanına döker. İşte böyle zamanlarda bir sanatçı da şaheser yaratır."
Zanaatçı/sanatçı statüsündeki ve imgesindeki ilerleme resim, hey- kel ve mimarlık sanatlarında daha da fazlaydı. Maalesef, popüler de- ğerlendirmeler bu ilerlemeyi fazlasıyla abartıyor ve Michelangelo gibi şahsiyetlere, bir nevi normal kulaklı Van Gogh muamelesi yaparak, kendilerini ifade etme aşkıyla yanıp tutuşan bir deha rolü biçiyorlar.
Sayfa 72
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.