yitirmemiz gereken ne varsa
yitirmişiz
ışıksız, yola düşmüşüz
ve ay, ay, o şefkatli kadın, oradaydı hep
ve çekirgelerin hücumundan korkan körpe ekinlerin üzerinde
kâgır bir damın ardında kalan çocukluk hatıralarına
Ne kadar ödenmeli daha
"biz yitirmiş olmamız gereken ne varsa
yitirmişiz
ışıksız, yola düşmüşüz biz
ve ay, ay, o şefkatli kadın, oradaydı hep
ve çekirgelerin hücumundan korkan körpe ekinlerin üzerine
kâgir* bir damın ardında kalan çocukluk hatıralarına
ne kadar ödenmeli daha"
biz yitirmemiz gereken her şeyi yitirmişiz
biz yola ışıksız koyulmuşuz
ve ay, dolunay, o sevecen dişi hep oradaydı
kâgir bir damın çocuksu anılarında
ve çekirge saldırısından korkan genç ekin tarlalarının üzerinde!
ne kadar daha ödemeli?...
Gözünü yumduğu zaman bir sürü dağ, fundalıklı bayır, kerpiç, ahşap veya kâgir evli kasaba ve bir sürü de insan görüyor, fakat bunların hiçbiri onun alakasını çekemiyordu. Hayatının bütün hatıraları lüzumsuz ve manasızdı. Ömrünün her vakası olmasa da olabilir, hayatına her giren insan girmese de olabilirdi. Bütün mazisinde kendisine "Ah, neden böyle yaptım?" veya, "Ah, niçin şöyle yapmadım!" dedirtecek bir şey bulamıyordu ve bu, ömrünün pek tatlı geçtiğinden değil, sadece, ömrünün her kısmına şu anda pek lakayt olduğundandı.
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı birbirinden farklı,
Ahşap evler, kâgir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar.
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kagir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar.
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde
Kalbi kara insanlar oturdu.
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde
O fıkara insanlar
Tahtalı köy, yoksul mezarlığıdır; mezara taş bile dikemeyenlerin (yoksa dikmeyenlerin mi?) mezarlığı. Rumun taş evine, kâgir'ine karşı benim habire yanan ahşabım tahtam vardı. N'olsun.
Evlerle de tanışıklığım var. Ben geçerken, her biri önüme atılıp bütün pencereleriyle bana bakar gibidir. “Merhaba, nasılsınız?.. Ben de iyiyim. Bana mayısta bir kat ekleyecekler!” Yahut: “Sağlığınız nasıl?.. Ben yarın onarıma giriyorum…” gibilerden konuşmalarını duyar gibi oluyorum. Aralarında daha çok sevdiğim, candan dostlar vardır. Bunlardan biri, bu yaz bir mimarın bakımı altına girecekmiş.
Her gün yoklayacağım. Tanrı korusun, bakıma alalım derken büsbütün yeryüzünden etmesinler. Açık pembe bir evciğin başına gelen hiç aklımdan çıkmaz. Pek sevimli küçücük bir kagir yapıydı. Bana öyle güleryüzle, biçimsiz, hantal komşularına öyle gururla bakardı ki, önünden geçerken içim hazla dolardı. Geçen hafta o sokaktan geçerken dostuma bir bakayım dedim; kulağıma bir feryat çarptı: “Beni sarıya boyuyorlar; şu halime bak!..” Vicdansızlar! Barbarlar!.. Öyle kıyasıya boyamışlar ki, fırça değmedik ne sütun, ne saçak kalmıştı. Zavallı dostumu, sapsarı bir kanaryaya döndürmüşlerdi. Üzüntüsünden az kalsın ben de sarılık oluyordum.
Sayfa 9 - Panama Yayınları • Çevirmen| Emre AlagözKitabı okudu
Şaheste hanım ile Kagir Bey'in birbirlerine dokunmadan geçtikleri yaşam öykülerine küçük bir uyku molası vermeleri gerek ve bence ben bu novellayı bitiremem.
Ancak Türklüğün Balkanlardaki göstergesi, Edirne'dir. Büyük Edirne, Balkanlar'daki Türk hâkimiyetinin mükemmelliğini, küçülmüş Edirne ise en dar sınırlara itilmişliği sembolleştirir. 1669 yılında Edirne'de 160 mahalle, 300 kadar cami ve mescid, bazıları yüksek tahsil veren 24 medrese, 220 mektep, 6.000 dükkân, 28 kütüphane, 32 umumî hamam, 53 kervansaray, 53 ticaret hanı, 8 kâgir ve 5 ahşap köprü bulunuyordu. Edirne'deki padişah sarayı, Topkapı Sarayı'ndan büyüktü. 1700'de Edirne 350.000 nüfusuyle Avrupa'nın İstanbul, Paris ve Londra'dan sonra 4. şehri idi. 1825'te bile 300.000 nüfusuyle Londra, İstanbul, Paris, Napoli, Petersburg, Viyana'dan sonra Avrupa'da 7. idi. 1850'de 200.000 nüfusla 23.'lüğe düşmüştü. Edirne'nin tarihi boyunca düştüğü minimum nüfus, 1945 sayımında görülen 29.000'dir.
"İnsanlar yüz yıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kâgir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar."