"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Hep mi geçmişle gelecek arasında sıkışır insan.
Kulakları sağır eden sorular,
Görmekten korktugumuz gerçek,
Suya akseden silüet,
Aldanmak şifa niyetine.
Ne zaman huzura erecek yüreğim?
Mutmain olmak bu kadar mı zor?
Kuş misali diyardan diyara göçmek istiyor ruhum.
Bazen bir kelebek gibi ölümü bekleyen,
Bazense bir huma kuşu gibi huzuru resmeden .
Ah bu onulmaz sevdam .
03.05.2022 S.AŞCIOĞLU /Samsun
Soğuk bir yazı olacak, daha ilk cümleden belirtmek isterim. Kitabı okuduktan sonra sıcağı sıcağına yazsaydım, çok daha soğuk bir yazı olabilirdi, olacaktı da. Lâkin birtakım cenaze durumları ve lokanta işlerinden bir türlü fırsat bulamadım. Fırsat bulduğum ilk gün yani bugün, fakültemin açıldığı bugün yazmak istedim.
Kitabı daha önce görmüştüm
Küçük İskender
Ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs
Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden sözettim
“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
Pervane...
Ne hoş bir sözcük anlamı var değil mi?
"Geceleri ışığa koşan ve ışık çevresinde dönüp duran küçük bir kelebek."
Ve ne kadar hüzünlü geçiyor Behçet Necatigil'in şiirinde:
"Ötede mum yanıyor bir şeyler dönüyor.
Pervaneler art arda ne çabuk ölüyor."
Her zaman kapağından başlamışımdır bir kitabı okumaya.
Sabahları benim kadar seven şair Şükrü Erbaş'ın, kapağı mint yeşili, içi derya deniz, kıymetli 4 kitabının derlendiği Bütün Şiirler-1 ile günlerimi insanlıkla doldurdum da geldim. İnsan olmayı hissettiren ve hissedenler var olsun.
Kitabın ilk sayfasına kime ait olduğunu bilmediğim bir sözü not düştüm: ''Merhamet acımak değil, acıtmamaktır.''
Fyodor Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” başta olmak üzere “Beyaz Geceler”, “Kumarbaz”, “Ecinniler” ve “Karamazov Kardeşler” gibi dünya edebiyatında en çok tanınan başyapıtlarını okudum. Okurken her birinden ayrı bir tat ve haz aldım. Okuduğum her kitabı bitirdiğimde Dostoyevski’yi tanıma ve anlamaya yönelik merakım sürekli arttı. O nedenle bir
Godot'yu Beklerken, ismini birçok kez duyduğumuz bir tiyatro metni. Bu esere kadar absürt tiyatro hiç okumamıştım. Kara mizahtan pek hoşlanmam birçok mantıksızlık gibi görünen durumlar barındırdığı için, ama buradaki absürtlük daha okunabilir ve güldürücü geldi bana. 2 perdeden oluşan eserde ana karakterler Estragon (Gogo) ve Vladimir (Didi).
İnsanı, yarattığı dehşetle sarıveren bir hikaye Fowles’un kurguladığı. Gencecik bir kızın, ezik bir karakter olan kelebek koleksiyoncusu Ferdinand tarafından kaçırılmasını ve hapsedilmesini konu alan bu hikaye, Fowles’ın sürükleyici anlatımı kadar kurgunun gerçekçiliği nedeniyle de okurunu bir anda çarpıyor. Hele tam da Türkiye’deki kadın taciz ve
Bütün Zafer Şarkıları ve Antik Yunan şiir geleneğine dair detaylı bir rehber için öncelikle bu incelemeyi okumanızı öneririm: #151815757
Orada söylediklerimi burada tekrarlamama gerek olmadığı için şimdi kısaca Bakkhylides’den ve eserinden bahsedeceğim.
“Hiçbir fani mesut değildir her zaman.”
1. Bakkhylides
Baştan sona, her bir kelimesinde, kitaba dair her bilginin, her sonucun, her nedenin olduğu bir inceleme yazısıdır. Kitabı okumayanlar, eğer olayların sonucu ne merakıyla okuyacaklarsa, bu incelemeyi okumamaları daha iyi olur. Benim gibi her şeyi bilmesine rağmen, nedenlerini ve işlenişini merak ederek okuyacaklarsa buyursunlar.
BÖLÜM 1
1900'lü