Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bu Albay'ı, kim bu kadar kızdırdı???
Orhan Albay: 'Buranın adı, nedir?' Kamil Albay: 'Dağ ve Komando Tugayı Karargah binası, komutanım!!' Orhan Albay: 'Bir daha söyler misiniz, Kamil Albayım!' 'Dağ ve Komando Tugayı Karargah.....' Orhan Albay, Kamil Albay'ın yanındaki genç bir kurmay yüzbaşıya: 'Neymiş Yüzbaşım?' 'Dağ ve Komando Tugayı....' 'Siz söyleyin Üsteğmenim, neresiymiş burası?' 'Dağ ve Komando Tugayı, Komutanım!' 'Evet, doğru bildinizzzzz...Burası, Hakkari Dağ ve Komanda Tugayı'dır. Peki, sizler kimsiniz?'
-8. yoksa “tecrit”te misiniz? siz kimsiniz yoksa kimsesiz misiniz neden soğuk böyle soluk benziniz yoksa haftalardır “tecrit”te misiniz kapı duvar sağır arayan soran yok o dipsiz boşluğa düşmekte misiniz?
Reklam
Hiçbirimizin yolculuğu kolay değildir. Zorlu yolculuklarla, sıklıkla kendimize yabancılaşarak baş etmeye çalışırız. Şimdi biraz düşünün bakalım: Siz gerçekte kimsiniz?
«Kimsiniz siz?» Ve o, hiç tereddütsüz: «Avare ruhum ben.»
Ben Hiç Kimseyim! Ya siz kimsiniz? Siz - de mi - Hiç Kimsesiniz? Demek bir çift var bizden! Söylemeyin! duyururlar - bilirsiniz!
Sayfa 20 - iş bankasıKitabı okudu
Oysa ki kendini sadece böyle tanıyan insanlarla dolu etrafımız...
"Biraz önce size 'siz kimsiniz?' diye sordum. Nerede doğdunuz, nasıl bir aileye mensupsunuz, nerelerde okuduğunuz, kaç dil biliyorsunuz, neleri başardınız, neler sizin için hayal kırıklığı oldu diye sormadım. Dikkat ederseniz soru çok basitti: Siz kimsiniz?"
Reklam
"Kimsiniz?" "Leydi Reika Antonella," ilk yalan ağzından çıkmıştı bile. "Arabanız nerede Leydi Reika?" "Gelirken saldırıya uğradım. Yardım edin lütfen, çok korkuyorum." İkinci yalan...
Sayfa 22 - IrithelKitabı okuyor
bu ziyaretinin nedenini hâlâ anlamadım. kimsiniz...ne istiyorsunuz...
"Günaydın.'' dedi heyecanla, "Uzun bir uyku oldu. "Siz kimsiniz?" diye sordum korkarak, "Ben neredeyim? Ne oldu? Onlar nerede? Onlar..." dedim karmakarışık kafamdan birkaç isim çıkarmaya çalışarak, "Uraz... Nisan, Eren, Bulut..." Bu isimleri onlardan başkalarına söylemek öyle garip hissettirmişti ki neyin içinde olduğumu anlayamıyordum bile. Gözlerim böylesine bir aydınlığa alışık değildi, ruhum da. "Ben Beste. Doktor Beste Karman..." dedi kadı gülümseyerek yanıma gelirken "Arkadaşların iyi, merak etme. Seni odana çıkardığımızda onları görebileceksin. Anneni ve babanı da." "Annem ve babamı mı?" diye sordum şaşkınlıkla. "Evet, elbette."
Reklam
"Alo." dedi Araz, "Kusura bakmayın, uyandırdım mı?" diye sordu kendince alaycı bir tavrla. "Siz kimsiniz?" dedi kadın, sesi endişeli geliyordu, "Bu saatte beni neden on yedi kez aradınız?" Sesi artık öfkeliydi. "Ben Araz Kayalar." diye tanıttı kendini, "Uraz'ın ağabeyi, isim tanıdık geldi mi?" Telefon yüzüne kapanırken Araz kaşları çatılarak Murat'a döndü. Kadın Uraz'ın adını duyunca telefonu Araz'ın yüzüne kapatmıştı.
“Günaydın... Günaydın... Günaydın...” dedi yankı. “Kimsiniz?” “Kimsiniz... kimsiniz... kimsiniz...” “Dostum olur musunuz? Yalnızım.” “Yalnızım... yalnızım... yalnızım...” “Ne tuhaf bir gezegen burası!” diye düşündü Küçük Prens. “Kupkuru, sipsivri, kirli mi kirli. İnsanların hiç hayal gücü yok. Yalnızca kendilerine söylenenleri tekrarlıyorlar.”
Siz Musa mısınız ki, Firavun karşısında asayı yılan edesiniz; Yunus musunuz ki siz, bir balığın karnında ömür tüketesiniz; siz İbrahim misiniz de ateşe girip can vermeyesiniz; İsmail misiniz siz ki bıçak kesmeye boynunuzu? Siz kimsiniz bilmezsiniz, bilemezsiniz. Siz 'halifemdir' denensiniz, dağların çekemediği yükü yüklenensiniz. Alpsiniz, erensiniz siz; kılıçsınız, kalemsiniz siz. Yunus değilseniz, Musa değilseniz, İsmail değilseniz ve İbrahim değilseniz en azından bir karınca kadar olun da su taşıyın susuz kalmış gönüllere. Bir kişiyi suya kandırın canlar. Zira çok ötelerde yana yana sizi bekleyenler var.
Sözde gazete okurmuş gibi yapan yaşlı adam elinden gazeteyi bıraktı. Kendisini tutamayıp sesli sesli güldü. Başlar kendisine çevrildi Yaşlı adam gülerek, — Batmaz beyler, bu memleket batmaz... dedi. İçlerinde en çok sinirlenmiş olan, — Nasıl batmaz, dedi, hem de öyle bir batar ki... Yaşlı adam, — Hiç merak etmeyin, batmaz... dedi. — Nasıl olur da batmazmış peki? diye sordu biri. Yaşlı adam yanıtladı: — Baksanıza, bu kötülüklere, alçaklıklara, ahlaksızlıklara hâlâ sizin gibi kızıp bağıran çağıran,üzülen, dertlenen insanlar da var çok şükür. Ne zaman ki alışırız, artık bunlardan konuşmayız hiç, bunlar bize de olağan gelmeye başlar, işte o zaman batarız. Ordakilerin hepsi de yaşlı adamın bilginçliğini sevimsiz buldular. Kırantadın biri yaşlı adama, — Bağışlayın, dedi, siz kimsiniz? Yaşlı adam hep o gülümseyişiyle, — Ben, bu öykünün yazarıyım... dedi.
Sayfa 30 - Bu Memleket BatarKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.