Eveeet.. Çok sevdim ve inceleme yazmak istedim ben bu kıymetli kitaba.
Arka fonda: Fazıl Say insan insan
Öncelikle;
Bu kitabın kapağı çok dikkatimi çekti. Freud’un Buzdağı Topografik kuramından esinlenilmiş olmalı.
Bilinç buz dağının gün yüzünde kalan kısmıdır. Kelime anlamı insanın kendisi ve çevresini tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Kör Baykuş şimdiye kadar okuduğum romanlar arasında en olağandışı olanlardan biridir. Anlamak, dolayısıyla da anlatmak çok zordur bu romanı. Her okumadan sonra, bu anlayamamaktan kaynaklanan anlatamamazlık öylesine çarpıcıdır ki, “sen anlamazsan, senin dediğin de anlaşılmaz,” diye bir not düşme gereği duyarsınız. Ama, kesinlikle oldukça doyurucu
Okur musunuz bilmem lakin yazdım.
İncelemeye başlamadan önce, felsefi bilgileri bu denli basit ve eğlenceli bir üslup ile kaleme alan Nigel Warburton 'a şükranlarımı iletiyorum :)
* Metnin uzunluğu gözünüzü korkutmasın, madde madde elimden geldiği kadar özetlemeye çalıştım.
Kitabımız kronolojik bir sıraya göre dizilmiş, 40 bölümden oluşuyor.
"Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?"
Franz Kafka'nın dediği gibi bu kitap beni sarstı, beni fazlasıyla rahatsız etti.
Duyguların, kelimelerle damara enjekte edildiği kitaplardan bu.
Beton yolun iki yanı, birbirine dolaşmış kuru otlardan bir şilteyle kaplı
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/CrOf6VKt09F
Neredeyse herkesin bildiği ve her insanın okurken ağladığı bu kitabı sonunda ben de okudum... Peki, ben nasıl buldum?
Bu incelemenin altına yazılacak her yoruma karşılık olarak her yaşa uygun harika
Nikolay Vasilyeviç Gogol'ün "Ölü Canlar" isimli bu kitabı, edebiyat otoritelerince onun en önemli eseri olarak kabul edilmektedir. Gogol bu eseri üzerinde on yıldan fazla süre çalışmıştır; fakat geçirmiş olduğu psikolojik bir kriz (manik depresif psikoz) neticesinde eseri tamamlayamamıştır. 1852 yılının 11-12 Şubat tarihlerinde Gogol
"Însan susmaya mahkum"
Însan, susar içini dökecek kimsesi olmazsa
Susar!
Yorulursa susar!
Arayıp da bulamadığı için susar!
Gönlündekilerini diline dökemediği için susar!
Anlatsa da bir dinleyeni olmadığı için susar!
Anlatsa da anlayanı bulamadığı için susar!
Bazen kırılmaktan korktuğu için susar!
Bazen de kırmaktan korktuğu için!
Însan susar!
Îçinde konuşur, hep içine döker derdini...
Kendisinden başka dinleyeni/anlayanı olmadığı için susar!
Ne zaman ağır gelse sözleri bedenine dertlerini içine dökerek kendiyle paylaşarak rahatlamaya çalışır insan...
Kısır döngü gibi...
Kendini yine kendiyle teselli eder insan...
Susar insan!
Kalabalıklar içinde yanlızlaştığı için susar!
Însanı susmaya biz mahkum ediyoruz belki de
dinlemeyi bilmediğimiz için...
Empati kurmayı hâlâ öğrenemediğimiz için...
Uzaklaşır insan herşeyden ve insan yine susar!
✍️🍂
Benim notum:
Burada yaptığım bir tespitten bahsetmek istiyorum. Bilirsiniz hayalperestliğin ne kadar önemli olduğundan ve sürekli hayal kurmanın öneminden bahsedilir durulur. Hayalinizde bir kahraman, dünyanın en akıllı insanı olabilir, istediğiniz insanla istediğiniz şekilde istediğiniz yerde bulunabilirsiniz. Kısacası hayalinizde her şey
Ne diyorsun, dostum Govinda, acaba doğru yolda mıyız? Acaba bilim denen şeye, esenlik denen şeye yaklaşıyor muyuz? Bir kısır döngü içinde dolanıp duruyor muyuz yoksa - oysa biz çevrim denen şeyden kaçıp kurtulmayı düşünmüyor muyduk?"
Kime sorsanız derdini kimseye anlatamıyor veya kimse onu anlamıyor. Hepsi anlatıyor, ama hiç kimse kimseyi anlamıyor. Kendini anlatmadan önce kimseyi anlamak istemeyen insanlar topluluğu. Devasa bir kısır döngü.
Yunancada;
Biblion= (kitap)
Mania= (hastalık)
Evet, kitap hastalığı..Hastalık derecesinde kitap düşkünü olan kimse anlamına gelmektedir.
Huysuz , suratsız henüz 30 yaşında ve saçı başı ağarmış bir adam hayal edin ve bu adam Tanrı ‘dan sonra en fazla kıymet verdiği varlığını, parasını kitaplara feda etmiş ve yine yetinmemiş, insanın paradan sonra da en fazla kıymet verdiği varlık olan ruhunu da kitaplara teslim etmişti.O kadar saplantılı ve bir o kadar da takıntılı bir kitap aşığı.
İşin en ilginç yanı Kitaptaki baş karakter Giacomonun okuma yazması çok az okumasa da dokunmayı,koklamayı, ellerini kabartmalı el yazmalarında gezdirmeyi çok seviyor.Ve kitap koleksiyonu yapıyor.Bu tıpkı benim küre kolleksiyonuma benziyor çalıştırıp dinlemem müziğini, sadece karları sallayıp izlerim o kadar.
Her kitap sever kendinden birşeyler bulacaktır.En basiti çoğumuzda hunharca fütursuzca kitap alma hastalığı vardır. O kitapları elbette okuruz ama henüz bitmeden rafa yenileri konur,bu kısır döngü sürüp gider.Bibliyomaniye yakalanmamamız ümidi ile, keyifli okumalar :)
BibliyomaniGustave Flaubert · Sel Yayıncılık · 2017724 okunma
Bizim çocuk ilkokula giderken kendisiyle şöyle bir diyalog yaşamıştık:
“Ödevlerini bitirdin mi oğlum?”
“Hayır baba.”
“E ne geziniyorsun madem ortalıkta. Koş ödevlerini bitir!”
“Senin ödevin bitti mi baba?”
“Ne ödevi oğlum? Babaların ödevi olmaz!”
“Niye?”
“Bütün gün çalıştım zaten ben!”
“Ben de bütün gün okuldaydım, ben de çalıştım.”
Diyaloğu devam ettirmedim tabi. Gerçekten durumumuz çok da farklı değildi. Evden yaklaşık aynı saatte çıkmış ve aynı saatte gelmiştik. Üstelik ben koltukta oturmuştum, çocuksa tahta bir sıranın üzerinde.
Bir de aramızda 32 yaş farkı var tabi…
Çocuklar gerçekten dinlenmeye vakit bulamıyor. Okullarda çok ödev veren öğretmenler, veliler tarafından daha iyi öğretmenmiş gibi algılanıyor. Anlayış böyle olunca da bu kısır döngü dönmeye devam ediyor.
Eğitimin özüne inemediğimiz için ve hep vitrine yoğunlaştığımız için de taslar da hamamlar da hiç değişmiyor.
Salih Uyan