Benim için apayrı bir yeri olan klasikler arasına girdi Frankestein ya da Modern Prometheus.
1800'lü yılların İsviçre'sinde kendi halinde mutlu bir ailede yaşayan, güzel bir çocukluk geçirmiş ana karakterimiz Victor Frankestein'ın hayatı, gençlik döneminde doğabilime aşırı bir ilgi duyması ile bambaşka bir hayata evrilir. Üniversitede laboratuvardan çıkmayacak boyuta gelen bu ilginin artık yegâne amacı, kendi topladığı insan bedeni parçalarının bileşimiyle bir canlı var etmektir. Peki ama ne kadar doğrudur bu karar? Bazen amaçlarımızın veya tutkularımızın peşinden giderken, sonuçlarını daha iyi düşünmemiz gerekir. Nitekim Victor'un başarısı, ömür boyu onun laneti olacaktır! İsviçre'den Almanya'ya, oradan İngiltere, İskoçya ve İrlanda'ya kadar uzanan, soluksuz okuyacağınız fantastik bir roman!
Peki ben bu kitabı neden bu kadar çok sevdim? Öncelikle iyiyi ve kötüyü objektif şekilde ele aldığı için, kötünün neden kötü olduğunu bize bütün sebepleri ile sunduğu için. Ayrıca önyargılara ve şekilcilik algısına sert bir tokat atıp geçtiği için çok sevdim. Duygu tasvirleri, sizi bir canavar için ağlatacak kadar güçlüydü! Bir diğer sebep ise az sayfada çok şey anlatması, okurun merakını kitabın son sayfasına kadar diri tutması oldu.
İnanın bu kitapla ilgili daha sayfalarca konuşabilirim; ancak isterim ki beni dinlemekle kalmayın, mutlaka kaydedin ve okuyun. :)