Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gözlerim doluyor... günlerdir biriktirdiğim acılar, öfkeler, kaygılar, kuşkular, korkular sonunda taşıyor.
RÜZGÂRINI ÖZLÜYORUM Bırakıp gittiğin zaman Dünya terk ediyor beni Bir garip duyguyla öyle Yapayalnız kalıyorum Kısa sürüyor verdiğin esenlik Kuşkular ikircimler içinde Başlıyor bekleyişin işkencesi Hiçbir yere sığamıyorum Hele bir de uzadı mı arayışın Unutulmak korkusuyla tedirgin Tükeniyor kalbimin direnci Aykırı sularda bungun Bir çürük tekne gibi Rüzgârını özlüyorum.
Sayfa 88
Reklam
kuşkular denizinde kürek çekiyorum kıyıyı umuyorum hayalimde ve kaderimde her kürekte çarpıyor heyecanla genç kalbim bilmiyorum okyanus var her insanın kaderinde falan filan şiiri falan boşverelim de hayatın bu garantisizliği , ne olacağının aşırı bir şekilde belirsiz olması ,zamanın geri alınamıyor olması gerçeği, yetiştiğin çevrenin hayatını ve fikirlerini büyük oranda şekillendiriyor olması, hayatta mutlak bir doğru, anlam, amacın belirgin olarak önümüze sunulmamış ve bizim bulmamız inisiyatifine kalmış olması, ya beceremezse kaygı ve hezeyanları, psikolojik durumun insanı ele geçirmesi ve büyük oranda değiştirilememesi, bu modern hayatta içgüdülerin etkisinin az iradenin gerekliliğinin büyük olduğu işlere mecburiyetten bu genç ömrün boyunca savaş vermiş olmam ve hala devam etmesi, gençlik duyguları, eksik kalmış ve doyurulamayack duyguların eksikliğinin yarattığı zararla savaşmak, altı delik bir kovayla kendini doldurmaya çalışmak, ne olduğunu olacağını bilememek falan filan... yoruldum
Uçuştular kuşkular Ormanda çalılıkların içinde Takılıp kaldılar yelkenlere Güzel kokusunda gecenin Cam parıltıları yıldızlar Gör bak Çatılara oturmuş kuşlar
Çoğu terapist gibi julius da terapi alanındaki aralıksız saldırılara kendini karşı kapatamıyordu. Saldırılar pek çok yönden geliyordu: ilaç şirketlerinden, ilaçların ve kısa terapilerin etkinliğini doğrulamak için düzenlenen yüzeysel araştırmaları destekleyen kontrollü bakımdan; terapistlerle alay etmekten hiç bıkmayan medyadan; davranışçılardan; motivasyon konuşmacılarından; hepsinin hastaların kalbi ve zihni için rekabet ettiği bir yığın yeni çağ şifacılarından ve mezheplerden. Ve kuşkusuz içteki kuşkular da söz konusuydu: artan bir sıklıkla rapor edilen olağanüstü moleküler nörobiyolojik keşifler en deneyimli terapistin bile işinin uygunluğundan kuşkulanmasına yol açıyordu.
Kuşkular, insanoğlunun zayıflığına özgüdür.
Sayfa 575Kitabı okudu
Reklam
sadece inançsızlık onu el değmemiş bırakır; onu aşındıran, kuşkular değil imandır.
Gece dilsizliğinde sesler büyütüyoruz Uykular dağılıyor kuşkular dehlizinde Ken elimizle boğup kendi sesimizi Başımız eğik geçiyoruz kapılardan Bir büyük suç oluyor suçsuzluk içimizde
Bir insanın yeni ya da pahalı bir şeye sahip olması, dinbilimden de geometriden de habersiz olduğunun kanıtıydı; o insanın ruhuyla ilgili kuşkular bile uyan­dırabiliyordu.
Sayfa 13 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okuyor
Gözlemlemek yerine, usa vurum yoluyla hangi mevsimin in­tihara daha uygun olduğunu öngörmeye çalışsak, göğün daha loş renkli, sıcaklığın daha düşük, havanın daha nemli olduğu mevsimi söyleriz. Doğanın böyle havalarda aldığı kasvetli görünüm insanı düşlere itmez, üzüntülü tutkuları uyandırmaz, melankoliye dave­tiye çıkarmaz mı? Bununla birlikte, doğal sıcaklığın eksiğini kapa­mak için daha zengin bir beslenme gerekir ve besin bulmak da yine bu mevsimde daha zordur. Zaten bu nedenle, Montesquieu puslu ve soğuk ülkeleri intihara çok uygun yerler olarak göstermiş, onun bu düşüncesi de uzun zaman yasa gibi kabul edilmiştir. Bunu mevsim­lere uygulayarak, intihar sayısının doruğunun sonbahar olduğuna karar verilmiştir. Her ne kadar Esquirol daha o zaman bu varsayım üzerinde birtakım kuşkular öne sürmüşse de Falret ilke olarak ka­bul ediyordu. Bugün, eldeki istatistik bilgiler bunu kesinlikle çürütmüştür. İntihar en üst dereceye ne kışın ne sonbaharda erişir; en çok intihar edilen mevsim doğanın en güleryüzlü, sıcaklığın en tatlı oldu aylardır.
Reklam
"Kadınlar ne kadar severse o kadar korkar. Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var. Yoksa hiç yoktur. Siz bilirsiniz Benim ne türlü sevdiğimi. Öyleyse anlayın ne türlü korktuğumu. Büyük sevgide, küçük kuşkular korkuya döner, Küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler. "
Ciddi ciddi ne tür bir dünyaya çattığımı düşünmeye başladım. Anlaşılan kentsel dünyanın ne dağlardan, ormanlardan, nehirlerden ve hayvanlardan oluşan gerçek dünyadan, yani kırsal dünyadan ne de Tanrı’nın düşüncelerinden (bitkiler ve kristaller) haberi vardı. Bu düşünce beni rahatlatıp özsaygımı yeniledi. Tüm öğrenme zenginliğine karşın, kentsel dünyanın zihinsel açıdan oldukça kısıtlı olduğunun bilincine varmıştım. Bu sezgi tehlikeli oldu çünkü beni kendini beğenmişlik nöbetlerine, yersiz eleştirilere ve saldırganlığa yöneltti. İnsanlar benden hoşlanmamaya başladılar. Haklıydılar da. Bunun sonucunda, bütün eski kuşkular, aşağılık duyguları ve bunalımlar yinelendi. Çözümlemeye kararlı olduğum kısır bir döngüydü bu. Garip biri olduğumla ilgili namımı beğenip oturacağıma, dünyanın dışında kalmamaya karar verdim.
Ara sıra babamla ciddi konularda konuşmaya kalktığımda, her zaman beni şaşırtan bir sabırsızlıkla ve gergin bir savunmayla karşılaşıyordum. Zavallı babamın, içindeki kuşkular onu yiyip bitirdiği için düşünmeye cesaret edemediğini ancak birkaç yıl sonra anladım. Kendinden kaçtığı için körü körüne bir inancı inatla sürdürüyordu. İnancı, uğraş vererek elde etmek istiyor, ürperti veren bir gayretle çabalıyor ve bu nedenle inanç ona bir inayet olarak kendiliğinden gelmiyordu. “…Hala uzaktaki masumlar ülkesinde yaşıyor, oysa ben kendimi gerçeğe ve yaratılmanın görkemine ve acımasızlığına kaptırdım. Bunu duymaya dayanabilir mi? Aramızda aşılmaz bir duvar var. İletişim yok; olamaz da.”
İnsan ne yaptığını bilmeden hain oluveriyor. Neden korktuğumuzu bilmeden kuşkular içindeyiz. Azmış kudurmuş bir denizin ortasında Sağa sola boşuna yalpa vurup Olduğumuz yerde sayar gibiyiz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.