Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben gene kendimi kurtardım doktor; binlerce Mustafa İnan damdan düştükten sonra öldü,binlerce Mustafa İnan hâlâ kuyumcu yanında,eczacı yanında çalışıyor,birçok Mustafa İnan da soğuk evlerde,sefertasıyla ısıtılan yemeklerde istediği tadı bulamadığı için bilimden ayrıldı.
yaşamak dediğin nedir ki? Kaynakla birbirine tutturulmuş ayrılık halkalarından biri zincirdir. Insan dediğinde kimi demircidir ,kimi bakırcıdır ,kimi de kuyumcu. Bu tür ayrımlar eninde sonunda kaçınılmaz olur; karşılaştıkça da katlanmaktan başka çıkar yol yoktur.
Sayfa 305
Reklam
Şuaralık kazazlığa benzemez. Pek zorluklu ince bir iştir. Şöyle dersin lafın nafiyesi bozulur. Böyle dersin söz teraziden düşer. Sağa kaçarsın olmaz. Sola gidersin uymaz. Elmas işleyen bir kuyumcu dikkatiyle her lafı tartarak, kantarlayarak tastamam yerine çivi gibi mıhlamalı.
Şuaralık, şairlik demek
Ama siyah, aynı zamanda susmanın ve itaatin de rengiydi. Siyahta bütün renkler kayboluyor ve aynı sınıfta okuyan avukat, işçi, tamirci, öğretmen, memur, subay, mühendis, hademe, bakkal, kuyumcu, terzi, kasap, doktor, elektrikçi, manifaturacı çocukları "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle" oluyordu.
Alevtaşıyıcılar genelde kuyumcu ya da nalbant olur.metali yumuşatabiliyor,alev yaratabiliyor Ve ısıyı koruyabiliyoruz.ayrıca yanmıyor olmamız Da işe yarıyor
...Okuyucu, her zaman ve her yerde kurulan yalancı elmas pazarlarının alıcısı olmakta mazurdur. Herkes, bazan kuyumculardan başka hiç kimse pırlantanın yalancısını sahicisinden ayıramaz. San'at işinde bu kuyumcu, münekkiddir. Bizde bu temyiz kabiliyetini temsil eden üç isim sayamazsınız. Tenkidi olmayan bir memlekette rağbet gerçek san'at eserinin aleyhine, ters bir ölçüdür. Millî romanlarımız için de böyle. Size bir misal vereyim. Türkiye'de 70-80 bin basılan ve hiç bir kitaba nasip olmamış bir rağbetle satılan eser "Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrûkesi"dir. Bundan pay biçiniz.
Reklam
Pip eski dostum, yaşam dediğin şey pek çok vedanın birbirine lehimlenmesinden oluşur. İnsanlar da türlü türlüdür; kimisi demircidir, kimisi kalaycı, kimisi kuyumcu, kimisi de bakırcı. Bu insanların arasında bir ayrımın olması kaçınılmazdır; bunu bu şekilde kabul etmek gerekir. Şayet bugün burada bir kusur işlenmişse, o kusur bana aittir.
Sayfa 322
Böylece yalancı dünyamızda ilk kez olmamak üzere Helena Sophia'ya karşı, güzellik bilgeliğe karşı, günahkarlık erdeme karşı, her zaman iştahlı olan ten de denetim altındaki güçsüz ruha karşı galip gelmişti ve zamanında Eyüp'ün o düşündürücü konuşmasında yakındığı gibi, yeryüzünde kötülerin rahatı yerindeyken iyiler zarar görmeye, hak yemeyenler gülünç duruma düşmeye devam ediyordu. Çünkü tüm ülkede hiçbir gümrük ya da vergi memuru, hiçbir şarap ustası veya rehinci, hiçbir kuyumcu veya fırıncı, hiçbir yan kesici veya ibadethane hırsızı, ne kadar çok çabalasalar da iki kız kardeşin azıcık gayretle elde ettiği kadar para kazanamıyordu.
" Pip eski dostum, yaşam dediğin şey pek çok vedanın birbirine lehimlenmesinden oluşur. İnsanlar da türlü türlüdür; kimisi demircidir, kimisi kalaycı, kimisi kuyumcu, kimisi de bakırcı. Bu insanların arasında bir ayrımın olması kaçınılmazdır; bunu bu şekilde kabul etmek gerekir."
Sayfa 322Kitabı okudu
İsim olarak niçin GERDANLIK? Kıymetli madenleri, kıymetli taşları emek vererek, sanat harikası haline getiren kuyumcular hanımların boyunlarına taktıkları takıya GERDANLIK adı vermişler.. Benim elimde ne maden var, ne kıymetli taş ne de ben gerdanlık yapacak meslek ustasıyım.. Amma şiiri kuyumcu titizliği ile işlemek vazifemdir.. Kime hangi tür gerdanlık lazımsa onu söz kalıbı içinde yazdım, boynuna asılması icabedenlerin boynuna astım.. Siz de dilediğiniz boyunlara asınız.
Reklam
Ortaçağda sanatçıyla zanaatçı arasında gücendirici hiçbir katego- rik ayrım söz konusu olmadığı gibi, sanat eserlerinin üretiminde kes- kin bir toplumsal cinsiyet ayrımı da yoktu. Sadece erkekler ya da sadece kadınlar tarafından icra edilen iş ya da sanat sayısı çok azdı. Bunun nedenlerinden biri, üretimin önemli bir kısmının dinsel
Sayfa 61
Düşler son derece tuhaf şeylerdir: Müthiş bir açıklıkla, en ince ayrıntılarına kadar, kuyumcu işlemesi gibi gözleriniz önünde belirir, örneğin zaman ve mekânın farkına varmadan birinden ötekine geçtiğini görürsünüz sanki. Sanırım mantığı değil, arzuları yönlendirir, beyni değil, yüreği, oysa mantık bazen ne olmadık kurnazca işler yapar!
Sayfa 777 - Yapı Kredi Yayınları
Bastille'i kuşatanlar gerçekte kimlerdi? Bastille'i ele geçirenle­rin St. Antoine Meydanı'ndan toplanmış serseri, suçlu ve para­lı güruhtan oluştuğuna dair efsane yıllarca ısrarlı bir biçimde dile getirilmiştir. Fakat eldeki kanıtlar bu görüşü çürütmekte­dir. Daha sonradan Ulusal Meclis tarafından düzenlenen güve­nilir Bastille kayıtlarından, bu olayda yer almış 600 kişilik bü­yük bir çoğunluğun meslekleri, yaşları ve adresleri hakkında bilgiye sahip olmak mümkündür. Bunların çoğu, serseri ya da düşkün olmanın çok ötesinde Faubourg St. Antoine ve çevre­ sinin yerleşik nüfusunu oluşturan vatandaşlardı; yaş ortalama­sı 34'tü; nerdeyse hepsi aile babasıydı; yeni kurulan ve serseri­ lerin kesinlikle kabul edilmediği silahlı sivil ordunun mensu­buydular. Bunlar arasında devrimin gelişmesiyle öne çıkan pek çok kişi de vardı: Örneğin, devrim sürecinde generalliğe yük­ selen kuyumcu jean Rossignol; 1 792 yılında monarşiyi sona er­diren milislerin başkomutanı, bira üreticisi, zengin Antoine-Jo­ seph Santerre sayılabilir. Ancak çoğu Faubourg ve çevresinde yaşayan; marangozluk, çilingirlik, ayakkabı tamirciliği (sadece bunların sayısı sivil esirlerin dörtte birini oluşturuyordu), ma­ğaza sahipliği, tül-şile bezi üreticiliği, çanak çömlekçilik yapan, nehir kenarında çalışan (çoğu ücretli olmaktan ziyade zanaat­karlıkla uğraşan, dükkanı olan) Faubourg'un çalışan nüfusu­ nun profilini oluşturan kendi halinde insanlardı.
Sayfa 83 - PdfKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.