Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Annem, bu toprağın altında, fakat, Milli hakimiyet ilelebet payidar olsun. Beni teselli eden tek kuvvet bulur Milli hakimiyet ile ilelebet devam edecektir."
Sayfa 27 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 7. BasımKitabı okuyor
İstiklâl harbi'nin büyül dâhi komutanı, Türk köylüsünün sesini duydu
Milliyetçi hareketin fikri mahiyetini bu hareketin dâhi kahramanı birkaç tarihi hitabe ve beyannamesiyle mükemmelen tespit ve ifade etti. Gaye, Türk milliyetinin gerçekleşmesi, yani tam bağımsızlığı ve tam hürriyetiyle Türk milleti çoğunluğunun, yani köylünün hâkimiyet ve refahıdır. Türk milleti de artık büyük çoğunluğunun menfaatlerini yerli veya yabancı azınlığın menfaatlerine feda etmemek azmindedir. Milli cihadın gayelerinden birisi de işte budur: Türk köylüsü artık hakikaten hâkim ve efendi olmak istiyor. Milli cihadın Dâhi Kahramanı milletin bu iradesini derinden duydu ve açıktan ilan etti.
Reklam
"Şapka kanunu 1925 yılı Kasım ayında Meclis'te müzakere (!) olunurken, hürriyet ve insan hakları adına, sadece bir kişi, Milli Mücadele kahramanı Nureddin Paşa, Bursa mebusu olarak, bu kanuna itiraz etmiş ve verdiği bir takrir ile şunları söylemiş; Böyle bir kanunun, Anayasa'daki "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Her Türk hür doğar hür yaşar Şahsi masûniyet, vicdan, tefekkür kelâm, amel, temellük ve tasarruf... hak ve hürriyetleri Türklerin tabii haklarındandır. İşkence, esaret, müsadere memnudur. Hiç bir kimse, hiçbir fedakarlığa zorlanamaz... maddelerine aykırı olduğunu" ileri sürmüştü."
Sayfa 10 - Şule Yayınları | dipnotKitabı okuyor
Türk milliyetçileri dilin Türkleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının asil Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, bedayiin Türkçeleşmesini, yani şiirin, musikinin, resmin ...ilh. millî ̧ve asli olmasını, kısacası Türk kültürünün yabancı etkilerden kurtulup kendi asliyetini bularak gelişmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı. Fakat bütün bu kültürel hürriyet ve istiklâlin, siyasî sahada tam hürriyet ve istiklâl kazanılmadıkça elde edilemiyeceği Meşrutiyet tecrübesiyle anlaşılmıştı. Osmanlı devletinin siyaseti, sayısız sebeplerden dolayı, serbest olmadığı gibi, Türk'ün kültürü de Gökalp Ziya Bey'in dediği gibi bir çok kapitülasyonlarla bağlıydı. Bu kapitülasyonların bazılarını Doğu, bazılarını Güney, bazılarını da Batı Türk'ün boynuna takmıştı. Bütün bu ağır ağır halkaları atıp istediği gibi yürüyebilmek için Türk, hayat kudretini belirten ve gösteren bir iktidar ve hâkimiyet fiilini yapmak, başarmak zorundaydı. Burada siyaseten tam hürriyet ve istiklâl kazandı. Artık kültürel saldırıları birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk milleti, açtığı bu yolda enerji ve başarıyla devamlı ilerledi. Kültürel hürriyet ve istiklâlini sınırlayan engelleri ara vermeden kaldırdı ve hâlâ kaldırmakta devam ediyor.
Bu arada Hilâfet ve Saltanat makamının dokunulmazlığına gelince: Millî kuvvetler âmil ve millî irade hâkim olup, “bütün cihan milletleri artık yalnız hâkimiyet tanır, o da hâkimiyet-i milliyedir” denilince, bunların temel olduğu bir millet ve devlet yapısı içinde hilâfetle saltanatın yerleri ve varlıkları zaten ne olabilirdi ki?
Sayfa 193 - Remzi Kitabevi, 1987Kitabı okudu
Yahya Kemal'in veciz bir cümlesi var. "Din milletin mektebidir" diyor. İnanç sisteminiz ve değerleriniz, anlam dünyanızın ürediği bir ocak görevi yapıyor. Müslümanlığı Türklerden öğrenenlerin, biz herhangi bir telkinde bulunmasak bile Türklüğün diğer değerlerine sempatisi otomatikman yükseliyor. Emperyalist Haçlı dünya, sömürdüğü
Sayfa 267 - Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020Kitabı okudu
Reklam
Hükümranlık bahsinde sonuç şudur ki, başka devletlerden çoğunda halk kütlelerini sadece hükümdar ve ailesi, idareci zümre ve imtiyazlı sınıflar menfaatine çalışmakta yükümlü sayan hakimiyet uygulamasına karşılık, Türk siyasi düşüncesi "Devlet halk içindir" prensibine dayanmaktadır ve bu anlayış kısaca şöyle ifade edilmiştir: "Hizmet etmekle kul, bey olur."
Sayfa 256Kitabı okudu
Osmanlı'da batılılaşma denemeleri
Batı yanlısı Osmanlı devlet erkanı'nın büyük devletlerin istediği ıslahatlar yapıldığı takdirde imparatorluğun parçalanmayacağına kalben inanıyorlardı. Oysa İngiltere ve Fransa'yı Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun safına iten tek neden; ıslahat fermanında açıklanan haklardan ziyade, Rusya'nın sıcak denizlere açılmasını ve bölgede hakimiyet kurmasını istemeyen bu iki devletin milli çıkarlarıdır.
Sayfa 83 - Yeni Şafak
“Efendiler! Millî hâkimiyet öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir. Taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletin esareti üstünde kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdur... ”
Sayfa 187
ANAYASA SOSYAL YAPIMIZA UYGUN DEĞİLDİR
Osmanlı Kanûn-i Esâsi'si, güya büyük bir hürriyetperverlik eseri olarak, tâ Arabistan çöllerine kadar uzanan Osmanlı ülkelerindeki bütün milletlere, asrımızın en ileri milletlerinin bile çoğunun sahip bulunmadığı siyasî hak ve hürriyetler bahşediyor. Halbuki Osmanlı milletinin çoğunluğunun, tamamen ilkel bir cemiyet hayatı yaşadıkları; halkın hâlen, cismânî veya dinî ve ruhânî bir reisin hüküm ve nüfûzuna körü körüne itaat etmekte olduğu; bu reislerin ise halkın cehâletini kendi he- saplarına kazanç vesilesi yaptıkları ve bundan insafsızca istifade ettikleri kimsenin meçhûlü değildir. Şu hâle göre, böyle bir sosyal seviyede bulunan milletin, bu derece mühim siyasî hak ve hürriyetlere sahip olması, tarihte ilk defa vukubulmaktadır, denebilir. Böyle bir durumun, son derecede gayri tabiî olduğu da âşikârdır. O derecede ki, eğer seçimler tabiî şekilde cereyan etmiş ve seçmenler kendi vekillerini seçmek hususunda serbest bırakılarak, şahsî temayüllerine uymuş bulunsalardı, Osmanlı Meclis-i Meb'ûsânı, ağalar, beyler, şeyhler, papazlar veya bunların temsilcilerinden meydana gelmiş garip bir meclis manzarasını gösterecekti. Böylece en ileri hürriyet nazariye ve kaideleri ile millî hâkimiyet adına olmak üzere, fakat hürriyetperverliğin asla kabul edemeyeceği ve şimdiye kadar görülmemiş bir derebeylik idaresine dönülmüş olacaktı.
Sayfa 60 - İZ Yayıncılık / 18. Baskı / Baskı Yılı: 2022Kitabı okudu
Reklam
Türk Ortodoksların Fener Rum Patrikhanesinden Ayrılma Girişimleri
Hakimiyet-i Milliye gazetesindeki bir haberde Türk Ortodoks Hristiyanların kendi Patrikhanelerini kurmak istedikleri ve konunun Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) zamanında Hükümet gündemine de taşındığını ifade edilmiş ve şu bilgilere yer verilmiştir: "Anadolu Rumlarının İstanbul Patrikliğinden ayrılma arzusu yeni birşey değildir, Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) içindede bunu istemişlerdi. Bu mutelabat üzerine o zamanki Hükümet, Anadolu'da dinen Hristiyan fakat aslen Türk olan bu Rumlar için Karaman'da yeni bir kilise, yeni bir Patrikhane ihdası tasavvurunda (meydana getirme düşüncesinde) idi. Mesele şimdi tekrar canlanmış bulunuyor. Ümit ederiz ki bu defa bur neticeye vasıl olur." Bu vesika ve haberden anlaşılacağı üzere, Anadolu'da bir Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin tesis edilmesi fikri milli mücadeleden çok öncelere dayanmaktadır.
“Kayıtsız şartsız milli hakimiyet” Atatürk devrimciliğinin tek amacı idi.
Sayfa 30 - pozitif yayınları, 15. baskı. eylül 2023Kitabı okuyor
“Milli hakimiyet, iktisadi hakimiyetle sağlamlaştırılmalıdır.”
Sayfa 325 - Mustafa Kemal Atatürk/İzmir İktisat KongresiKitabı okudu
658 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.