Edmond iyi çocuktu ama fena bir kusuru vardı. İnsanlara fazla güveniyordu. Sırf seviyor diye onları tanıdığını zannediyordu. Eğer geriye dönüp söyleyebilsem söylerdim. Edmond derdim, her ihanet sevgiyle başlar.
"Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında."
Gururla söyleyebilirim: "Bu dünyadan bir
Ahmet Hamdi Tanpınar geçti ve ben onu okuma şerefine nail oldum." Bazı yazarlar vardır, geç tanırsın. Bazıları da vardır ki, geç tanımanın daha kötüsü: yanlış tanımak...
Geçtiğimiz yıllarda çok sevdiğim,
Kör Baykuş şimdiye kadar okuduğum romanlar arasında en olağandışı olanlardan biridir. Anlamak, dolayısıyla da anlatmak çok zordur bu romanı. Her okumadan sonra, bu anlayamamaktan kaynaklanan anlatamamazlık öylesine çarpıcıdır ki, “sen anlamazsan, senin dediğin de anlaşılmaz,” diye bir not düşme gereği duyarsınız. Ama, kesinlikle oldukça doyurucu
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Okuyalı epey zaman oldu. Açıkçası bu kitabı incelemek isteği bu sitedeki incelemeleri okuyunca oluştu. İnceleyenlerin birçoğu uzun uzun açıklamak, örnekler vermek, neden desteklediğini anlatmak yerine adeta Muazzez Hanım’ın fanı gibi okunmalı, mükemmel şeklinde yorumlar yapıyor. O kadar garip, şişirilmiş inceleme
Yıllar boyunca övünüp durduk insanın "düşünen" bir varlık olmasıyla. Öleceğini bilen, irade sahibi, özgür, kendini konuşarak ifade edebilen bir varlık. Tarif edilemeyecek ayrıcalıklar değil mi?
Kimi ayrıcalıklar aynı zamanda tarif edilemeyen acıları da getirir beraberinde.
Sevdiğiniz birini düşünün meselâ, hasta yatağında, belki ona
İncognito; gözlerimle okuduğum, beynimle algıladığım ve hayal ettiğim, kalbimle hissettiğim mükemmel bir eser!
Beynimiz, eyleme döktüğümüz olayların ne kadarından sorumludur? Tıp ve Hukuk doktrinlerin tartışma konusu; nöral bozuklukların kriminolojik sonuçlarının, ceza hukukunda ki karşılığı cezai ehliyet olmalı mıdır?
Embriyonun ikinci ayına
3 yaşındaki Müslüme'den gelen haberle bir kez daha parçalandı içim.Kulaklarımızın duymadığı bir iğrençlik, gözlerimizin görmediği bir çirkinlik kalmadı artık..Kiminin umrumda değil, kimimiz ise bu olayları yadırgıyor, kızıyoruz üzülüyoruz fakat hiç düşündük mü dünyada olan bu kötülüklerden her birimizin bir payı olduğunu.Nasıl mı? İyi bir anne,
İnsanlar en özel anlarını paylaşmaktan çekinmiyorlar. Bir bayan daha nikâhlısı olmayan bir erkeğin, diz çöküp kendisine evlilik teklifi yapmasını sosyal medya üzerinden binlerce kişinin beğenisine sunabiliyor. Bir erkek; helali olmayan bir hanıma evlilik teklifi yapıp, kendisine sarılıp öpmesini hiç çekinmeden, hiç kıskanmadan, sosyal medya üzerinden paylaşabiliyor. Evlenmeyi düşündüğü bir bayanın kendisi ile olan samimi görüntüsüne başka kişileri de şahit edebiliyor.
Düğünler de ise yapılan dua aynen şöyle: "Allah'ım, bu iki evladımıza Hz. Ali ile Hz. Fâtıma gibi bir saadet ver." Bu iki güzel çift sadece dualarımızda geçmektedir. Ne evlilik teklifinlerinde ne nişanlarda ne de düğünlerimizde hiç örnek almıyoruz; ne gariptir ki, istediğimiz onlar gibi bir aile yaşantısı.
Dikkat! Kitap içinde geçen alıntılar ve ufakta olsa konuya yaklaşım olduğundan, bazı kişiler tarafından inceleme içeriğinde spoiler varmış gibi algılanabilir. Lütfen, bunun bilinci ile okumanızda fayda var…
> Konusu itibariyle kitapla bağdaşacağı için, bu incelemeye şu söz ile giriş yapmak isterim; ❝İnsan yaşamı ne zaman başlar? Ana rahmine
Bugün sizleri Madam Michel ile tanıştırmak istiyorum. Kendisi oldukça lüks bir apartmanın kapıcısı. Eşi vefât ettiğinden dolayı kedisi Lev ile birlikte yaşıyor. 50'li yaşlarda, yoksul bir aileden gelen, pek de bakımlı olmayan, hatta gördüğünüzde yukarıdan bakıp dudak bükeceğiniz bir tipe sahip. Bu özelliklere sahip olmasına bir de kapıcılık