Bir aşk hikâyesi? Kitabı sonuna kadar “aşk bu değil” diyerek okudum. İster dünyevi olsun, ister ilahi aşk için olsun fedakarlıklarda (!) bulunarak dar kapılardan geçmek benim için bir önem teşkil etmiyor. Hatta ben o fedakarlıklar ya da erdem dediklerini çokca şiddet olarak yorumluyorum. Net olmayan, karşısındaki insanı şüpheye düşüren, gel-gitli belirsiz ilişkiler. Ne aşkta, ne dostlukta, hiçbir ilişkide olmasın artık.
Ama öte yandan, “aşk bu değil” benim için geçerli. Aşkı, sevgiyi, yaşanma biçimlerini kategorize eden, kalıplara sokan hiçbir şeyden de hoşlanmıyorum. Ancak bir kitap karakterine “bu aşk değil” deme cüretini gösterebilirim. İnsan aldatsa da sevebilir, aldatılsa da aşık kalabilir, yıllarca platonik bir aşkla mutlu olabilir, uzun mesafelerde mutluluğu bulabilir, yılda bir buluşarak birbirine sadık kalabilir, sevgisini hiç dile dökmeden gösterebilir ya da her gün ilanı aşk edebilir ve bunda samimi olabilir… Tarafların farkında oldukları ve razı geldikleri her şey sadece onları ilgilendirir. Tahayyül etmekte ve anlamakta zorlanmamız başklarının duygularına dair yargıda bulunmamızın bahanesi olamaz.
Velhasıl kitabı konu ve tema açısından sevmedim ama üslup ve dil açısından sorun yok.
Muhakkak ki senin yaşayacağın aşklarda tetikleneceğim zamanlar olacak, edebimle davranmaya gayret ederken duygularım beni ele verecek. O zaman bana gösterirsin ve “kimsenin aşkına kimse karışamaz” dersin