İbni Mes'ud buyurdu: "Hiç biriniz nefsine Kur'andan baş- kasını sormasın. Eğer nefsi Kur'anı seviyorsa, o Allahı se- ver demektir. Eğer Kur'anı sevmiyorsa Allah'ı da sevmez."
Sehl buyurdu: "Allah sevgisinin alâmeti Kur'an sevgisi- dir. Allah ve Kur'an sevgisinin alâmeti peygamber sevgisi- dir. Peygamber sevgisinin alâmeti sünnet sevgisidir. Sünnet sevgisinin alâmeti âhiret sevgisidir. Ahiret sevgisinin ala- meti dünyadan hoşlanmamaktır. Dünyadan hoşlanmama- nın alâmeti ondan ancak kendisini âhirete vardıracak bir azığı edinmedir!"
Hem kendini, hem de aileyi korumaya memur olan babalar; Allah Resulü'nün, "Çocuklarınızı üç haslet çerçevesinde terbiye ediniz: Peygamber Sevgisi, Ehl-i Beyt muhabbeti ve Kur'an-ı Kerim tilaveti" hadis-i şerifi çerçevesinde usta bir sanatkâr gibi usanmadan, yorulmadan yavrularını ruh ve fikir dünyalarını inşa ederler.
Şems-i Tebrizi, henüz küçük bir çocukken manevi ilimlere ilgi duyar ve bu alanda eğitim alarak dehasını gösterir. Hocaları tarafından öğretilen her şeyin derin liğine inme kabiliyeti nedeniyle hep övülür. Dini ilim ler konusunda büyük dikkat çeker. Şems-i Tebrizi bunu şöyle anlatır:
“ Henüz ilk mektepte idim. Daha buluğ çağma girmemiştim. Peygamber efendimizin sevgisi bende öyle yer etmişti ki, kırk gün geçtiği halde, onun muhabbetinden aklıma yemek ve içmek gelmezdi. Bazen yemeği hatırlattıklarında, onları elimle yahut başımla reddederdim.Göklerde olan melekleri ve yerde gaip âlemini, kabirde- kilerin hallerini müşahede ederdim. Hocam Ebubekir, hallerimi haber vermekten beni men ederdi.”
Peygamberin amcaoğlu ve pek sevdiği damadı Ali de, gizli anlamların varlığını şu sözleriyle desteklemiştir: Ben, her akşam Peygamber'in evine giderim. Sırlardan söz ederdik. Peygamber, birçok ayetleri bana yazdırır, gizli anlamlarını da açıklardı ...
Tasavvufçuların Ali sevgisi (Alevilik) bu yüz dendir. Birçok Tasavvufçular, Tasavvuf düşüncesini, gene bu yüzden, Ali'yle başlatmaktadırlar. Bu sevgi, kimi tarikatlarda Ali'nin Tanrılığını savunmaya kadar varmıştır (Örneğin Galiye tarikatı). Akılcı ve bilimci bir yolda yürüyen Tasavvuf'un, kimi yerde, böylesine akla ve bilime aykırı sonuçlara nasıl vardığı düşünülebilir. Tasavvuf, dinin karşısına, en bilimsel yollardan dikildiği gibi, bilime en aykırı yollardan da dikilmiştir. Suç, Tasavvuf akılcılığında değil, kafalarında akıl taşıdıklarını sananlardadır. Yorum özgürlüğü, her kafayı, kendi ölçüleri içinde ve o ölçülerin gerektirdiği zorunlu sonuçlara götürmüştür. Tanrısız edemeyenler, bir Tanrıyı yadsımaya kalkarlarsa elbette onun yerine başka bir Tanrı bulmak zorunda kalırlar. Tasavvuf düşüncesini bir sıraya dizmek gerekirse Ali'nin önemi ortaya çıkmaktadır. İslamlıkta ilk tarikat Ali düşmanlığından doğmuştur. Ancak bu, düşünsel bir tarikat değil, siyasal bir partidir...
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: "Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan (aşırı) sevgin seni kör ve sağır yapar." (Ebu Davud)
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) çocuklara karşı sevgisi ve merhameti, yalnızca müslüman çocuklarına ait değildi. Şöyle ki:
Bir savaşta iki birlik arasında kalan birkaç çocuk öldü. Sonradan Resûlullah(sallallahu aleyhi ve sellem) durumu haber aldı ve son derece üzüldü. Sahabiler, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu derece üzüldüğünü görünce:
-“Ey Allah’ın Resûlü(sallallahu aleyhi ve sellem)! Niçin bu kadar üzülüyorsunuz, onlar nihayet kâfir çocukları değil mi?” dediler. Peygamber Efendimiz de:
-“Bu çocuklar, Allah’a ortak koşan kâfirlerin çocukları da olsalar sizden daha iyidirler; dikkat ediniz, çocukları öldürmeyiniz, asla çocukları öldürmeyiniz! Her insan, Allah’ın insan nev’ine verdiği özellikler(fıtrat) ile doğmaktadır!” diye cevap verdi.
Ebü'l - Abbas Sehl İbni Sa'd es-Saidi (r.a) söylediğine göre, Peygamber (sav)'me bir adam geldi ve :
"Ya Rasulallah, bana yaptığım zaman hem Allah'ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle dedi. Bunun üzerine Resu'l-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu :
"Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni sevsin. Halkın elinde olandan yüz çevir, insanlar seni sevsin."
Hadisten çıkarttıklarımız :
1. Allah'ın sevgisini elde etmek, bir mü'minin dünyadaki en büyük arzusu olmalıdır.
2. Allah'ın sevgisini elde etmenin başta gelen şartlarından biri zühd* hayatını benimsemektir.
*zühd : Dünya sevgisi, bütün kötülüklerin başıdır. Zühd ise dünyada nefsin hoşuna gidecek birtakım işleri yapmaya gücü yetmesine rağmen, ahireti düşünerek Allah'ın azabından korkup cenneti umarak Cenab-ı Hak dışındaki her şeyden gönlü arındırmak nefsin isteklerine gem vurmaktır.
3. Zühd, dünyadan tamamen el etek çekmek değil, dünya sevgisini Allah sevgisinin üzerine çıkarmamaktan ibarettir.
4. İnsanların sevgisine layık olmanın yolu, onların elinde bulunan dünyalıklara göz dikmemek, onlara karşı ihtiras ve haset sahibi olmamaktır.
5. İnsan, dünyada helal rızık kazanmaya çalışmalı ve bütün gayretini sarfettikten sonra Allah'ın verdiğine razı olup kanaat etmelidir.
6. Gerçek mü'minlerin özelliği, haramlardan sakınmak, şüphelilerden uzak durmak, Allah'ın verdiğine şükretmektir.
Peygamber efendimiz (s.â.v.) şöyle buyurmuştur:
"Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Allah'a yaklaşanlar, kendilerine farz kıldığı şeyleri yapmaktan daha üstün bir yolla yaklaşmamışlardır."
Gamze’yle bir araya geldiğimizde daha çok hayal kurardık. Saçma sapan, çocukça şeyler olsa da mevcut hayatlarımız hakkında konuşmaktan iyiydi yine de. Ailesi Gamze’ye hiç de onu seviyormuş gibi davranmıyordu. Bizimkilerin beni sevip sevmediklerini de bilmiyordum. Allah ve peygamber sevgisi dışında bir sevgi hakkında konuşulmazdı bizim evde. Biz de Gamze’yle birbirimizi severek telafi etmeye çalıştık sanırım hep bir şeyleri.