Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir gün annem babama dedi ki: “Kızların çok üstüne düşüyorsun, bahçedeki çocukları kor­ kutuyorsun, daha küçücük çocuk onlar.” Babam da anneme dedi ki: “Küçücük müçücük, çükleri yok mu onların?” Çok şaşırdım, o dediği şeyin ne olduğunu biliyor gibiyim ama bu yüzden onlara kızacağını hiç ummazdım. Hem o şey­ den babamın da var, neden onlara kızıyor hiç anlayamıyorum. Şaşırdım kaldım ama bunu çözmeliyim, ne nedir öğrenme­ liyim.
Hülagü Han'ın Bağdat'ı Ele Geçirmesi ve Halife'nin Cimriliği Üzerine
Hülagü Bağdat'ı fethedip girdiğinde, Halife'nin elinde altın, gümüş ve başka hazinelerle dolu bir kule buldu, bu öyle doluydu ki kimse hiçbir yerde böylesini görmemiştir. Ama Halife pinti olduğu için ne yeterli bir ordu edinmeyi ne de atlılara hediyeler vermeyi bildiğinden, felaketten kaçamadı. Hülagü bu büyük hazineyi gördüğünde büyük bir hayranlık duydu, Dünya'da bu kadar çok altın olabileceğine güçlükle inandı ve Halife'yi çağırttı ve huzuruna çıkardı. Sonra dedi ki: "Halife söyle bana, bu kadar çok hazineyi niçin biriktirdin? Cimriliğin karşısında şaşkına döndüm ve süvariler ve halkına dağıtmayı ya da vermeyi reddedecek kadar cimri olmana pek şaşırdım. Ne yapacaktın bunu? Senin düşmanın olduğumu, seni ele geçirmek ve senin mirasını kaçırmak için büyük bir orduyla üzerine geldiğimi bilmiyor muydun? Bunun öğrendiğinde, niçin hazineni alıp seni ve şehrini savunmak için süvarilere ve askerlere vermedin?"
Sayfa 76
Reklam
"Neye uğradığımı şaşırdım burada. Her şey öyle beklenmedik, insafsız ve hızlı bir şekilde değişmiş ki neye uğradığımı şaşırdım. Bana biraz yardım edemez misiniz?"
Çaresizim, çaremsin
Sözde senden kaçıyorum dolu-dizgin atlarla Bazen sessiz-sedasız… ipekten kanatlarla. Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla Karşıma çıkıyorsun en serin İmbatlarla Adını yazıyorsun, bulduğun fırsatlarla Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla… Baş başa kalıyorum, sonunda heyhatlarla Sözde, senden kaçıyorum dolu-dizgin atlarla. Ne olur, bir gün beni, kapında olsun dinle Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle Çarpsan kara sevdayı, en azından yüz binle Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle. Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle… Hangi düğüm çözülür, nazla, sitemle, kinle… Ne olur, bir gün beni kapında olsun dinle. Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki, nemsin? Bazen kız kardeşimsin, bazen öp öz annemsin. Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin Eksilmeyen çilemsin… Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin Çaresizim, çaremsin Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki nemsim?
Son
Başıma harika bir şey geldi. Göğün yedi kat yukarılarına çekildim. Tanrılar orada saf saf dizilip oturuyorlardı. Bana özel bir lütufla bir dilekte bulunma ayrıcalığı bahşedildi. "Ne dilersin?" dedi Merkür, “Gençlik mi, güzellik mi; güç mü, uzun bir ömür mü; en güzel bakireyi mi, yoksa sandığımızda bulunan öteki nimetlerden birini mi? Sadece bir tanesini seçeceksin ama." Bir an şaşırdım kaldım. Sonra tanrılara şu şekilde hitap ettim: “Çok saygı değer çağdaşlar, dileğim tek şudur ki, kahkaha hep benden yana olsun."
Sayfa 277 - Ayrıntı yayınlarıKitabı okudu
Ve bir gün her şey bitti... O kadar basit, o kadar kati bir şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı... Yalnız biraz şaşırdım, bir hayli üzüldüm; fakat bu hadisenin hayatım üzerinde bu kadar büyük, bu kadar değişmez bir tesiri olacağını asla düşünmedim.
Sayfa 132
Reklam
Mazhar Müfit, Vahdettin'le görüşüyor.
İlk söze başlayarak müraice: "Heyeti Temsiliye benim tacı saltanatımın pırlantalarıdır. Allah sizden razı olsun, vatan ve milleti ve saltanatı ve hilafeti kurtardınız. Mustafa Kemal Paşa hazretleri inşallah afiyettedirler, İstanbul'u teşrif etmiye­cekler mi? Kendisiyle mülakata hasretim." dedi. Şaşırdım. Heyeti Temsiliye tacının
Sayfa 540 - Türk Tarih Kurumu
Ebû Turâb Nesefî, nefsiyle cihad bitince savaş atını düşmanlara doğru sürdü. İki taraf karşılıklı sıraya dizilince saflardan savaş naraları yükseldi. Aslan yüreği gibi cesur yüreğiyle atından indi, abasını altına döşek edip kılıcı yatak arkadaşı, kalkanı yastık yaptı. İki saf arasında öyle bir uykuya daldı ki, arkadaşları onun horlamasını duydular. Bir süre uyuduktan sonra kalkanından başını kaldırdı. Uyanıklar ordusuna destekçi oldu, arkadaşlarının safındaki açığı kapattı. Biri dedi ki: "Korkudan insanın ödünün patladığı savaş gününde senin uyumana çok şaşırdım." Şeyh bu söze gülerek şöyle dedi: "Savaş günü emniyet duygun düğün ve zifaf gecesindekinden az olursa; tevekkül eşiğinden uzaksın ve mağrurluk ayağı üzerinde durmaktasın demektir." • Bir adamın kalbinde şüphe pası yoksa, uyku yatağı ve savaş safı onun için birdir. • İş ister zor ister kolay olsun, ezelî ihsan ve hikmet için hepsi birdir. • Senin yakîn (keskin inanç) düğümün gevşediğinde, başına ne gelirse gevşekliğinden gelir.
Ali, alet tuttuğunu sandığım sağ elini cebinden çıkardı. Şaşırdım. Çünkü eli boştu. Aletsiz, boş eliyle suratımın ortasına öyle güçlü bir yumruk vurdu ki, gözümde şimşekler çaktı.
Sayfa 112Kitabı okudu
Öncesinde tedbiri mümkün olmayan ve devamlı seyir halindeki olaylar silsilesi...
...Ayrıca ihtiyatlı olmalı; insan, kafasındaki meseleyi durmadan düşünmeli ki sonuçla birdenbire karşılaşmasın. Yalnızlığa dayanmanın en önemli şartı, her şeye karşı hazırlıklı bulunmaktır. Gene de telefon birdenbire çaldı ve ben şaşırdım. Beklediğim bir haber yoktu. Yanlış numara çevirmiş olmalılar. Kimler? Münasebetsizler...
Reklam
Sonrası polisi arayın
Bir gün haftalık bir mecmuadaki bir çorap reklamı şiddetle gözlerimi buğulandırdı ve damarlarımda, kadın isteyen acayip bir kanın dörtnala dolaştığını hissettim. Koltuğun kenarlarını yakaladım. Sonra ayağa kalkarak odanın bir başından bir başına hızlı hızlı yürümeye başladım. Nihayet daha fazla duramayarak sokağa fırladım. Caddeye çıkınca bu kadın kalabalığı içinde Şaşırdım. Geliyorlar gidiyorlar, gülüyorlar ve konuşuyorlardı. Hepsinin yüzüne sanki bir tanıdığı arıyormuş gibi israrla bakıyordum. Gözlerimi vücutlarında gezdiriyor, kalçalarda uzun müddet kalıyor, bacaklara indiğim zaman tıkandığımı, boğulur gibi olduğumu, avaz avaz bağırmak istediğimi hissediyordum. Ve her şeyden evvel, kendilerini soyuyordum: Çırçıplak. Sonra bu çıplak vücutları yakalıyor, eziyor, kıvırıyor, boyunlarını, enselerini ve kollarını öpüyordum. Hiçbir zaman kendimi kaybetmiş değildim. Hatta yürüyüşümdeki, bakışımdaki tabiilik ve sükunetin içimdeki vukuatla yaptığı tezada, kendime bile hissettirmeden, kıs kıs gülüyordum. Akşam üzeriydi ve kadınlar daha çok birbirlerine benzemeye bağlamışlardı. O kadar ki, boylari ve vücutlarının sekli bile gitgide aynı oluyordu. Ve ben onların başka başka kadınlar oldugunu yalnız değişen kokularından fark ediyordum.
Sayfa 67 - Venedik Yayınları - Bir Delikanlının HikâyesiKitabı okudu
"Ve bir gün herşey bitti... O kadar basit, o kadar kati bir şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı... yalnız biraz şaşırdım, bi hayli üzüldüm; fakat bu hadisenin hayatım üzerinde bu kadar büyük, bu kadar değişmez bir tesiri olacağını asla düşünmedim..."
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.