Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
-Küfür nedir? -Nimetin çokluğundan şaşırıp azmak, Allahın rahmetinden ümit kesmektir. -Rıza nedir ? -Allahın hükmüne bağlanmak, başa gelen musibetlere sabretmektir. -Hilim / yumuşaklık nedir? -Gücü yettigi anda merhametini göstermek , kızdığında razı olmak. -Sabır nedir? -Kızmamak ve isteyen şeye tahammül göstermektir. -Kerem nedir? -Dostluğu
Mustafa Kemal milli teşkilatlanmada siyaset kurumunun oluşturulmasına öncelik vermiştir. Diğer bir ifadeyle Mustafa Kemal düzenli orduya geçişi bazı şartların gerçekleşmesine bağlamıştır. Önceliğin ordu kurulmasına verilmesini benimsememiştir. Bu düşüncesini şöyle açıklamıştır: "Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça, milletin genel eğilimine tercüman oldukça meydana gelir. Evvela meclis, sonra ordu… Orduyu yapacak olan millet ve onun vekili olan meclistir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir." Mustafa Kemal'in önceliği Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuna verişi, onun meşruiyete verdiği önemi çok net olarak ortaya koymaktadır. Onu değerli ve ölümsüz kılan niteliklerin başında da yaptığı her şeyde meşruiyeti araması, onu sağlamaya çalışması gelmektedir.
Sayfa 270 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
"Sistem sadece zenginlik ve yoksulluk üreterek, tatminler kadar tatminsizlik üreterek ayakta kalıyor."
Sayfa 26 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
"O halde, ikimiz de zenginliğe sahip olmayı istiyorsak, benim gibi bir budala ile bilge arasında ne fark var?" Büyük bir fark var. Zenginlik bilgeye göre köle, budalaya göre efendi konumundadır. Bilge zenginliğe hiç önem vermez, sizin içinse zenginlik her şeydir; zenginliğe, sanki biri size, ona ebediyen sahip olacağınıza dair söz vermiş gibi, davranıyor ve bağlanıyorsunuz, bilge ise fakirliği en çok, zenginliğin tam ortasında dururken düşünür. Bir komutan kendisini, henüz başlamamış olsa bile, ilan edilmiş savaşa hazırlamayan barışa asla güvenmez. Güzel bir ev, asla yanamayacak ve yıkılamayacakmışçasına şımartıyor sizi, zenginliğiniz de her tür tehlikeden uzakmış ve talih onu yıkmaya yetecek olan tüm gücünü yitirmişçesine sersemletiyor. Ablukaya alındıklarında, savaş araçlarından bihaber, kendilerini kuşatanların teşebbüslerini kayıtsızca izleyen ve uzaklarda dikilen yapıların amaçlarına dair tahmin yürütmeyen barbarlar gibi, hiçbir işle uğraşmayıp zenginliğinizle oynuyor ve onun karşılaşabileceği tehlikeleri öngörmüyorsunuz. Aynısı başınıza geliyor, sahip olduğunuz şeylerin içinde aylaklık ediyor, sizi birçok yönden ne çok şeyin tehdit ettiğini ve yakında tüm değerli mallarınızın yağmalanacağını düşünmüyorsunuz. Oysa bilge, birisi zenginliğini elinden alırsa, her şeyini ona bırakacaktır, zira bilge mevcut durumda sahip olduğu şeylerle mutlu yaşar ve geleceğe güvenle bakar.
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Onlar yarın için hazırlanırken koca insanlık da acı ve adaletsizlik dolu akışını sürdürüyordu. Dünyanın her köşesinde kan, savaş ve gözyaşı vardı.. Zenginlik, fakirlik, zevk. can sıkıntısı, aile saadeti, doyum, keyif ve daha pek çok şey hayatın içinde adaletsiz ve hiç de eşit olmayan tarzda bölüştürülmuştu.
Sayfa 101 - YAZARIN KENDİ YAYINIKitabı okudu
Reklam
Lider vaat ettiğini gerçekleştiremediği anda, intikama başvurur. Vaatlerde söz konusu olan, refah ve zenginlik gibi somut şeyler değildir. Belirleyici olan, büyük ve güçlü olma vaadıdır. Bir liderin iktidarını ve gücünü yitirdiği anda, ona duyulan hayranlık, tıpkı savaş kaybedildiğinde Hitler için söz konusu olduğu gibi, nefrete dönüşür. Hans Frank, "O bizi baştan çı karttı," demişti. Bu yüzden de bu taraftarlar çok çabuk taraf değiştirebilir.
Sayfa 168 - Çitlembik YayınlarıKitabı okudu
Fırtınada kaptanı, savaş meydanında askeri tanırsın. Nereden bileyim yoksulluk karşısına ne tür bir ruh haliyle çıkacağını, zenginlik içinde yüzüyorsan eğer? Rezalete, kötü şöhrete ve toplumun nefretine karşı ne ölçüde bir dayanıklılığın var, nereden bileyim, eğer alkışlar içinde yaşlanıyorsan, eğer zaptolunmaz ve bütün insanların yüreğini sana bağlayan bir sevgi sürekli peşinden geliyorsa? Hayat verdiğin çoluk çocuğun her zaman yanındaysa, yokluklarına serinkanlılıkla katlanabileceğini nereden bileyim?
Sayfa 53
Ancak, bir lideri idealleştirmenin başka bir tarafı daha vardır: Lider vaat ettiğini gerçekleştiremediği anda, intikama başvurur. Vaatlerde söz konusu olan, refah ve zenginlik gibi somut şeyler değildir. Belirleyici olan, büyük ve güçlü olma vaadidir. Bir liderin iktidarını ve gücünü yitirdiği anda, ona duyulan hayranlık, tıpkı savaş kaybedildiğinde Hitler için söz konusu olduğu gibi, nefrete dönüşür. Hans Frank, "O bizi baştan çıkarttı," demişti. Bu yüzden de bu taraftarlar çok çabuk taraf değiştirebilir.
Arap coğrafyacı el-Ömerî Anadolu'nun batı sınırlarındaki beylikleri tasvir ederken, Osmanlıları Bizans İmparatorluğu ile sürekli savaş hâlinde ve sıklıkla da etkili olan taraf olarak diğerlerinden ayırır. İbni Batuta 1330'larda bölgedeki emirlikleri dolaştığında, Orhan'ı "Türkmen emirlerinin toprak, ordu ve zenginlik açısından en üstünü" olarak tarif etmiştir. Bununla birlikte, bu Arap seyyahın Aydınlı Umur Bey'in (hük. 1334-48), kendisini bir süreliğine en meşhur gazi lideri haline getiren ve Bizans imparatorluk yönetiminin hizip mücadelelerinde rol oynamaya sevk eden en cüretkâr ve kazançlı akınlarından önce bölgede bulunduğu hatırlanmalıdır. Orhan bu sahneye biraz daha sonra girdi fakat bir kez girdikten sonra da beyliğinin, onu tasvir eden iki Arap seyyahın bahsettikleri beyliğinin konumunun ve iç siyasî kuvvetinin arz ettiği avantajlardan tam olarak yararlanmasını bildi.
Reklam
Batı dünyasında yaşayanlar, insan soyunun tarihindeki başka herhangi bir toplumdan daha büyük maddi zenginlik yarattık. Ama "savaş" adını verdiğimiz bir düzenlemeyle nüfusumuzun milyonlarcasını öldürüp yok etme marifetini gösterdik. Küçük çaplı savaşlardan başka, 1870'te, 1914'te ve 1939'da daha büyük çaplı savaşlar yaşadık. Bu savaşlara katılan herkes, kendini savunmak için, şerefi için dövüştüğüne ya da Tanrı'nın desteğini aldığına kesinkes inanıyordu. Savaşılan gruplar, sıklıkla bir anda, dünyayı kötülükten kurtarmak için yenilmesi gereken zalim, akılsız şeytanlar olarak görülür. Ama karşılıklı katliamın bitmesinden birkaç yıl sonra, dünkü düşmanlar bizim dostlarımız, dünkü dostlarımız ise bizim düşmanlarımız olur ve yine, tüm ciddiyetimizle, onları uygun gördüğümüz beyaz ve siyah renklere boyamaya başlarız. Bu anda, 1955 yılında, eğer gerçekleşirse, insan soyunun bu zamana kadar girişmiş olduğu her katliamı aşacak boyutta kitlesel kıyıma hazırız. Doğa bilimi alanındaki en büyük buluşlardan biri, bu amaç için hazırlanmıştır. Herkes, güven ve kaygı karışımı bir duygu içinde, çeşitli ülkelerin "devlet adamları"na bakıyor, "savaştan kaçınmayı başarırlar”sa onları övgüye boğmaya hazır olarak ve çoğunlukla kötü niyetli olmasalar bile, kendilerine emanet edilen işleri akıl dışı bir şekilde kötü yönettikleri için savaş çıkaranların zaten bu devlet adamları olduğu gerçeğini görmezden gelerek.
Önceden altın madenleri buğday tarlaları ve petrol kuyuları gibi maddi varlıkları temel zenginlik kaynakları iken, bugün en büyük zenginlik kaynağı bilgi haline geldi. Savaş'la petrol kuyuları ele geçirebilirsiniz ama bilgiyi bu yolla elde edemezsiniz. Bilgi en önemli iktisadi kaynak haline geldikçe savaşların karlılığı da azaldı ve savaşlar hala eski usul hammadde ekonomileri ile yürüyen Ortadoğu ve Orta Afrika gibi belirli bölgelerle sınırlanmaya başladı.
"Kültürel savaş, ideolojik ve politik savaşın asgari ikiyüzyıllık bir süreden beri asli unsurlarından olmuştur, sizin olan, sizi siz yapandır. Sizin olanı tanı­madan nasıl ona sahip çıkabilirsiniz. Sahip çıkılamayan zengin­lik fakirliğe yol açabilir. Günümüzde dünya aileleri büyük aile tipinde bütünleşmeye götürülürken, aile fertlerini kültürel özel­likleri ile birlikte tanımadan bu yeni sosyal yapıya dahil olmala­rı halinde akrabalığın getirdiği milli kültürel benzerlikler yerle­rini milletlerüstü, kültürel benzemezliklere bırakacaktır. Yeni kültür değerlerinin kaynatıldığı bu kazanda milli kültürlerinin tapusunu çıkaramamış uluslar adeta kültürel varlıklarını ortaya koymadan kültürel başkalaşıma tabi olacaktır."
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle iniş­li çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Zenginlik arttıkça bir yandan da insanlarda sabır kavramı tükenir. Yerini “rahat yaşamaya” terkeder. Bunun sonucu bir sabır işi olan evlilikler de azalır. Boşanma oranları da hep artar. Nikâhsız yaşayanların sayısı patlar. Çünkü geliri artan ve modernleşen hiç kimse risk almak, sabretmek, çile çekmek, paylaşmak istemez. Kısacası, refahını artırdığınız bir toplumun ahlâkını, dünya görüşünü, insan sevgisini, diğergamlığını, fedakârlığını artıramazsınız.
Sayfa 258 - 9. Baskı, Temmuz 2022
365 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.