Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Evet!.. Eğer pervanelerin muradı yanıp kül olmaksa araya giren cam başlı başına bir külfetti. Aksine pervanelerin arzusu başlarına bir iş gelene değin ateşi tavaf etmekse bu durumda arada fanus olması büyük bir rahmetti. Gördüklerinden kendisine ayna tuttuğu için, ışıl ışıl parlayıp etrafı aydınlatan ateşi şehadete benzetmişti. Kendisiyse pervane misaliydi. Peki, kâh rahmet kâh zahmet olabilen şu cam fanus neyin işaretiydi? Aşık gönüller ya gördüklerine meftun oluyorlardı veya yakin olabildiklerine... Pervanelerin şu anki hâline nispetle tavaf edip ateşi gözlemek isteyenler açısından rahmet olan cam fanus, tavaftan sonra yakine erip közlenmek isteyenler için aradaki son perde hâline gelmişti. Aradıklarına dair bir iz bulduğu için hemen onaylayıverdi. Fanus perdelerden bir perdeydi. Ateş misal şehadet ile pervanenin arasındaki son engeldi. Sanki pervane hazır olana değin onu erken gelecek bir şehadetten koruyordu. Bu engeli aşabilen pervanenin yakini ise cennetti.
Hamd yalnızca yüce Allah (c. c)'a mahsustur. Yalnız O'na hamd ederiz. Yalnız O'ndan yardım isteriz ve yalnız O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden O'na sığınır, kötü amellerimizden tevbe eder, O'na yöneliriz. Allah'ın hidayet verdiğini kimse yoldan çıkaramaz, saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Allah'tan başka ilah olmadığına, eşi ve ortağı bulunmadığına, tek olduğuna ve Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.
Reklam
"Tek arzum, emelim vatanda vahdet Çalışır, didinir, ederim gayret Son durak, son rütbe ya bir şehâdet Ya gazi olurum” diyene kurban.
Sayfa 30 - Kadim YayıneviKitabı okudu
Bu kâinat bütün mevcudatıyla beraber kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin çekiciyle yapılmış manidar hadsiz kitablar, mektublar, nihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde -herbiri binler vecihle ve beraber hadsiz vücuh ile- Rabbanî ve Rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin menşe'leri olan binbir esma-i İlahiyenin hadsiz cilveleriyle ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfât-ı Sübhaniyenin nihayetsiz tecellileriyle, o yedi muhit ve kudsî sıfatların madeni ve mevsufu olan ezelî ve ebedî bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücuduna ve vahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri gibi; bütün o mevcudatta bulunan bütün hüsünler, cemaller, kıymetler, kemaller dahi, ef'al-i Rabbaniyenin ve esma-i İlahiyenin ve sıfât-ı Samedaniyenin ve şuunat-ı Sübhaniyenin kendilerine lâyık ve muvafık kudsî cemallerine ve kemallerine ve hepsi birden Zât-ı Akdes'in kudsî cemaline ve kemaline bedahetle şehadet ederler. Ayet-ül Kübra - 104
Şeyh Hamd Bin Atik (Rahimehullah) şöyle der: “İnsanların çoğu, şehadet kelimesini açıkça söylemeye ve namaz kılmaya güç yetirebildiğinde ve yine mescitlerden alı konulmadığında, müşriklerin veya mürtedlerin arasında yaşıyor olsa dahi dinini açıkça ortaya koymuş olduğunu zanneder. Halbuki bu zanları nedeni ile çok çirkin bir hatanın içine düşmüşlerdir. Şunu iyi bil ki! Küfre götüren nedenlere göre küfrün bir çok nedeni ve çeşidi vardır. Her kafir topluluğun da kendisine göre mutlaka yaygın olan bir küfür çeşidi bulunmaktadır. Müslüman, her kafir toplumunda yaygın olan bu küfür çeşitlerinin tümüne karşı çıkıncaya, onlara karşı düşmanlığını ve onlardan beraatini açıkça gösterinceye kadar dinini ortaya koymuş olmaz.”(6)
Sayfa 16 - 17 / Beyaz Minare Kitap - (6)Sebilu’n-Necat.
Sahâbenin dilinde "ben" sözü "Eşhedü" derken vardı. Onlar "Eşhedü" derken (Ben şehâdet ediyorum) diye o potaya girer girmez "İyyakenabudu" (Biz ancak sana ibadet ederiz) derlerdi. Artık benlik biter biz olmak başlardı. Sahâbeyi sahâbe yapan en önemli vasıf da budur.
Sayfa 134 - Siyer Yayınları
Reklam
Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur'an'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayret ve tebrik edilecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.
Sayfa 152 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Dudağında anasından emdiği süt dururken 18 ağabeyi ile birlikte boğdurulan bebeklere rastlanmadı mı? padişah olamayan yüzlerce şehzadenin boyunlarına İbrişim dolanmadı mı? yaşamasına izin verilenler bile şimşirliğe hapsedilerek yaklaşan her ayak sesinde celladı bekleyip kelimeyi şehadet getirerek yıllarını geçirmedi mi? çoğu bu yüzden delirmedi mi?
Evet, İsrail zengin. Dünyanın en büyük ülkelerinde başkanlık seçimini etkileyecek lobi gücüne de mevcut. Hatta, bir savaşın seyrini değiştirecek türden nükleer silahları da... Fakat uluslararası alanda haketmediği bir üne kavuşsa bile işin aslı öyle değil. İsrail'in propaganda makinelerinin anlattığına bakılırsa şimdiye kadar Gazze'nin haritadan silinmesi gerekirdi. Ancak, İsrailoğulları her geçen güne yeni bir kabusla uyanıyor. Tel-Aviv yönetimi şaşkın. Siyonist rejimin destekçisi kitleler sukutuhayale uğramış durumda. Bir yaşındaki çocuktan seksen yaşındaki ihtiyara her filistinliyi terörist olarak lanse eden, yaptığı katliamları sapkın ideolojisinin argümanlarını öne sürerek dünyanın gözünün içine baka baka meşru göstermeye çalışan İsrail Yönetimi olan bitene anlam veremiyor. Çünkü Allah'a iman etmiş ve şehadet sevdası ile yoğrulmuş bir avuç cesur yürek, sırtını silahlara dayayan ve Batı'nın rüzgarını arkasına alan barut kokulu ellerle göğüs göğüse çarpışıyor. Dahası başarıyor.
Sayfa 61 - İbrahim Baran
Mahalle imamından borç alıp da kumarda kaybetmezsin yahu wncpwjg
- İyi ama baba, Hatice'nin benim yanımdan ayrıldığı yok ki... - Sen neci oluyorsun? Zındığın birisin. Namaz niyaz yok. Kelime-i şehadet getir desem şaşırırsın. Var mı sana rakı, şarap, karı, çenk ve çigane, hey hey var mı sana para.. İşte bu: Dün yine mahkemeden celp geldi. Mübaşir seni arar, zabıta seni arar, mahalle imamı seni arar, bekçi seni arar, bakkal seni arar, kimi mahkemeye kimi karakola götürmek ister, kimi borcunu ödetmeye çalışır. Sen hayırlı bir mal mısın ki Hatice'yi sahabet edeceksin?
Reklam
Başardığımız belliydi. Tekbirler getirerek ev ev ilerliyorduk. Zaferin tadını çıkarıyorduk, aldığımız yer ne kadar ufak olsa da. İlk anda çok mutluyduk ta ki telsizden daha 19 yaşında olan, nur yüzlü, ahlaklı ve imanlı İzo'nun yaralı olduğunu duyana kadar. Yaklaşınca yanındakilerin yarasını sarmaya çalışırken zorlandıklarını gördüm, bomba isabet etmiş ve vücudun tamamında küçük yaralar yapmış, kolun çoğunu kopartmış, yalnız sinir telleriyle tutunuyordu. İnsanın aklına ölüm aniden gelir. Şehadet ve yaralanmanın lütfunu yalnız başına gelen anlar. İzo çığlık atmadı, ağlamadı, feryad etmedi, acıyı hissetmediğini sanmıştım. Yaş olarak kendisinden daha da küçük Zenga lakaplı Mirso Ramiç telaşlı ona eğildi ve öylesine nasılsın diye sordu. Sessizce sadece ''Allah'' dedi. Hastaneye götürmek için sedyeye koyarken saati sordu. Saatin dört buçuğa yakın olduğunu söyledik, o da; ''İyi, öğleyi kıldım'' dedi. Kafamda binlerce düşünce uçuşuyordu o an. Allah'ım, sana her şey için şükürler olsun, aramızda ölüm kalım anında bile namazı düşünen böyle Müslümanlar var. İzo diyordu ki: ''İyi öğleyi kıldım, ölürsem, namaz borcum olmayacak.'' O zaman sormuştum kendi kendime ya ben Allah'ım, ben yaralandığımda nasıl davranırım?
Deli
Düşman ne yapabilir ki bana, öldürülmem şehadet, sürgün edilmem hicret, hapsedilmem hiz­mettir.
Sayfa 69 - Metis Yayınları Ekim 2023Kitabı okuyor
Onuncu Bürhan (Onuncu delil,hüccet)
Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak cezaya müstahak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira on beş gün güya bize mühlet verilmiş gibi bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik sanatlı, mizanlı, letafetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi
Ben şehit kardeşlerimizin geneliyle yaşama fırsatı buldum. Onları bir araya getiren ortak vasıfları şunlardı: 1) Dillerini Müslümanları çekiştirmekten muhafaza ederlerdi. 2) Kalplerinde Müslümanlara karşı bir kin ve nefret yoktu. 3) Sessizce işlerini yapar, reklamdan uzak dururlardı. 4) Basit bir görev de verilse emire (başındaki yöneticiye) itaat ederlerdi. 5) Tartışmaya girmezlerdi. 6) Yüksek edep, âlimlere, büyüklere ve yetkililere son derece ihtiram gösterirlerdi. 7) Cephede kalma konusunda büyük bir özen gösterir, yumuşak ve rahat hayattan kaçarlardı. 8) Dilleri sadece Müslümanların güzelliklerini anlatırdı. Allah haddini bilen ve sınırlarını aşmayan kula rahmet etsin.
“Allah’ın doğru yola götürdüğünü kimse saptıramaz. Allah’ın yoldan çıkardığını da hiç kimse doğru yolu gösteremez. Allah’tan başka ilah olmadığına, onun tek eşsiz olduğuna şehadet ederim.”
Sayfa 88 - Kampanya KitaplarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.