erich fromm'un türkçe'ye sevme sanatı ismiyle kazandırılan, 1956 yılında yayınlanan, yayınlandığı tarihten itibaren birçok dile çevrilen en bilinen kitabı.
fromm sevgiyi, karşı cinsten bireylerin birbirine duyduğu arzu olarak ele almaz sadece. sevgiyi varoluşsal bir çerçevede anlatır. o, bir insanın tek bir sevgi nesnesiyle değil, tüm
"Her an yeni bir yaşam sunulur bize.
Bugün, şimdi, hemen
tutabileceğimiz tek şey budur." alıntısıyla başlıyor kitap ve bu noktada kendine hayran bırakıyor. Odile ve Isabelle olarak yazılmış iki bölümde bu iki kadının Philippe'in yaşamında nasıl yer aldıklarına ve en önemlisi de duygularının nasıl yaşandığına uzanıyor cümleler.
Son
Bazen aklım almıyor. Bütün bu büyük dehaların nasıl zamanında bu kadar ileri görüşlü olduğu, birden fazla alanla yetinmeyerek onlarca alanda ileri çıktığı…Büyük bir başarı.
İşte Hayyam da öyle bir insandı.
Öncelikle ben bu zamana kadar ağırlık olarak felsefe, bilim ve psikoloji gibi içeriklere inceleme yazdım. Çünkü çözümleyerek ve kitabın
VE BU BENIM HİKAYEM
Öncelikle belirtmem gerekir ki bu bir kitap incelemesi değildir, bu benim kitapla olan hikayemden küçük fakat hayati bir kesittir . (Anlatabildiğim kadarıyla)
Hayatımın son bir buçuk yıllık zaman diliminde vazgeçilmezim oldu kitaplar. Ve kitapçı dükkanları..Kapıdan içeri adım atar atmaz bizleri kuşatan o kitap kokusu, ve
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı
sor gücün sormaya yetiyorsa
AŞK MAHKUMU
Onu ilk kez gördüğümde kanadı kırık bir kelebeğe benzetmiştim. Uçmaya çalışan ama uçarken de acısını içinde yaşayan bir kelebeğe… Sanki acısını kabullenmiş gibiydi. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Ama bu konuda pek de başarılı değildi.
Ortak bir arkadaşımızın evinde verdiği doğum günü kutlamasında karşılaşmıştık. Dikkat çekici bir
XXXII.
Ölümün bir iyilik olduğunu iyice umduracak başka nedenler de işte. İkisinden biri: Ya ölen kimse hiçliğe, yokluğa eriyor, hiçbir şey bilmez oluyor, ya da denildiği gibi, ölüm bir değişmedir, bulunduğumuz yerden canın, tinin bir başka yere göçmesidir. Ölüm her duygunun kısılması, sönmesiyse, deliksiz ve düşsüz bir uykuya benzer bir uyku ise, ne eşsiz bir kazançtır ölmek! Bir insanın deliksiz ve düşsüz bir uyku çektiği gecelerden birini, yaşamının öbür geceleri ve gündüzleriyle karşılaştırmak için seçmek gerekseydi, bu geceden daha güzel, daha iyi kaç gece geçirdiğini düşünüp taşındıktan sonra söylemek gerekseydi, herhangi bir yurttaşın değil, koca kralın bile böyle geceleri, geçirdiği öbür gecelere ve gündüzlere bakarak parmakla sayılabilecek kadar azdır, sanırım. Ölüm bu türlü deliksiz ve düşsüz bir uykuya benzer bir şeyse, bence büyük bir kazançtır; öyle ya, geri kalan bütün zaman tek bir geceymiş gibi gelecek.
Kökler kitabı, herkesin çok severek okuduğu lakin beni etkilemek bir yana okudukça kendinden soğutan bir kitap oldu. Neden? Çok sebebi var, hakikaten ama hepsini yazamayacağım diye düşünüyorum çünkü birini yazarken diğerini unutup yorumu paylaştıktan sonra hatırlarım herhalde. Olduğu kadar artık...
Kitabın bana göre en büyük problemi yazarın