Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu aralar çok karşıma çıkıyorsunuz Rousseau :D
Emil de bir ütopya, bütün büyük kitaplar gibi. Rousseau kurtulmak isteyen insanları gemisine davet eder; geminin adı terbiye, yöneldiği liman: Tabiat. Avrupa iki asırdan beri Rousseau'nun mirasıyla yaşıyor. Çağdaş pedagoji, hataları ve sevaplarıyla Emil'i hecelemektedir. Rousseau da Sokrat gibi hayasız ve Sokrat gibi sarsıcı. Maruf tabirle, at sineği.
sokrat'ın tozunu soktun gözüme. onun yanından mı geliyorsun? o haklı. sualinin cevabı: göstermek ve görünmek için.
Sayfa 10
Reklam
Düşünürlerden biri şöyle diyor: “Eğer kötülüğün, kötülük olduğunu tanırsak, kötülük yapmıyoruz, eğer iyiliğin iyilik olduğunu bilirsek, ona sevgi ve aşk besliyoruz. Ve Sokrat şöyle demiştir: “Kendini kendinle tanı”.
Aşırı tevazu, kibirden gelir...
Haddinden fazla kendini hor görmek, kendini beğenmişliğin başka bir ifadesidir. Gururunu aşağılama ile yenebileceğini düşünenler belki de Spinoza'ya kulak verseler iyi olur: "Kendini hep küçük gören, kibirli olmaya en yakın insandır." Antik çağ Atinası'nda Sokrat, son derece pejmürde kıyafetlerle halkın arasında gezinerek işçi sınıfın oylarını toplamaya çalışan bir politikacının maskesini şu sözleriyle düşürmüştü: "İçindeki kibir, paltondaki her delikten dışarı fışkırıyor."
Sayfa 95 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Hayatın amacı mutluluktan çok sevinç duymaktır. Sevincin temelinde kendimize duyduğumuz sevgi ve saygı, varlığımızı - gerekirse bize dışımızdaki her şeye ve herkese karşı- kanıtlamanın haklı gururu vardır. Sokrat bu gururu en ideal şekilde taşıyan tarihi bir karakterdir. Düşüncelerinden ve inançlarından ötürü ölüme mahkum edildiğinde o, ölümü yenilgi olarak değil, düşüncelerini pazarlık konusu yapmaya karşı bir zafer olarak kabul etmiştir. Sevinç, salt kahramanların yaşadığı bir his değildir. Birey, güçlerini dürüstçe ve özgünce dışarı vurduğu sürece, sevinç de hazır bekler.
Sayfa 92 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
İlim kendin bilmektir...
... Çoğu insan Sokrat'ın 'kendini bil' özdeyişinde aslında insanlığın en zor mücadelesinin yattığını anlayamaz. Onlar aynı şekilde Kierkegaard'ın şu cümlesini de tamamıyla anlaşılmaz bulmuşlardır: "Riske atılmak en uç anlamda tamamıyla kendi öz bilincimize erişmektir."
Sayfa 63 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Reklam
Bir ahlak dersi
 Öğretmenim, yâni o Sokrat dediğiniz adam, bizim tanıdığımız bir demir tüccarı Ahmet Bey var, ondan daha mı ahlâklıymış? —    Çocuklar! Ahlâkın parayla pulla ilgisi yok. Tarihte öyle iyi ahlâklı insanlar vardır ki, açlıktan ölmüşlerdir. Ama ahlâklarına leke sürmemişlerdir. —    Öğretmenim, yâni bu ahlâk iyi bişey değil galiba...
TEKİN YAYINEVİKitabı okudu
Bir ahlak dersi
   İnsanın vicdanı rahat olmalı. Bütün büyük adamlar hep ahlâklıydı. —    Eskidenmiş o öğretmenim. Bizim mahallede bir büyük adam var. Üç tane Kadillâk arabası var. Pamuk Kralı, hem de... —    Ben size büyük adam diyorum. Yâni büyük bilgin, büyük düşünür, büyük san'atçı... Meselâ Sokrat... —    Sokrat'ı tanıyorum öğretmenim. — Tabiî tanırsınız. —    Bizim tarafta dükkânı var, elbise temizleyicisi... Ama o kadar çok zengin değil. Ondan daha ahlâklı neler var... —    Ben size eski Yunan Filozofu Sokrat'ı söylüyorum. Sokrat, Aristo, Galile gibi ahlâklı olun!
TEKİN YAYINEVİKitabı okudu
Batı dünyası, kendi temellerini teşkil eden eski Yunan hikmetinin büyük üstadı Sokrat'ın felsefeyi fizikten ahlâka yükseltmesine karşılık, asrımızın insanını ahlâktan fiziğe çevirmiş bulunuyor.
Sayfa 41 - Dergah YayınlarıKitabı okudu
"Hayattan uzaklaştığımız ölçüde hakikate yaklaşırız," diyordu Sokrat ölüme hazırlanırken. "Biz, hakikate âşık olanlar hayatta ne için çabalarız? Kendimizi bedenden ve onun yol açtığı bütün kötülüklerden kurtarmak için! O halde ölüm bize geldiğinde nasıl mutlu olmayalım? Bilge kişi bütün hayatı boyunca ölümü arar durur.Bu yüzden de ölüm ona korkunç gelmez.
Reklam
Üstün muradı anlatmakta bu çok kısır ifadenin hedefini çılgınca arayan bir oluş hasretinden başka bir delaleti yoktu. Bulunması gereken bizzat hayattı; asıl hayat... Onu bul da evvelâ yaşa, sonra yaz yazabildiğin kadarını... Burada yaşaya- bilmekle yazabilmek beraber... Garp âleminde, kendilerince yaşayabilenler, yâni duyup yazabilenler arasında,
Cariyl'a göre; millet, cansız bir kil tabakası gibidir. Eğer bir sanatçının eline geçmezse, sonsuza kadar şekilsiz ve hareketsiz kalır. Fakat Sezar, Napoleon, Büyük Petro, Sokrat, Hz. Muhammed gibi bir sanatçı, bir büyük adam, bir kahraman, bir peygamber çıkıp da bu kili eline alacak olursa, ona istediği şekli verebilir.
Her şey seyirlikti. Acılar ve sevinçler.. Aşklar ve düşmanlıklar. "Duygular paketlenmiş, tecime elverişli..." idi. Rek- lam, etiket, fiyat, her şeyin, herkesin bir ederi vardı; suyun, çiçeklerin bile. Güzellik, paranızla ulaşabileceğiniz bir mesafedeydi. Burjuva değerleri hayata hakimdi. Paranız kadar konuşabilirdiniz ve konuştuklarınız da ancak ederi kadar değerliydi. Sokrat'ın yüzüne hiç kimse bakmaz, Yunus'un yüzüne tüm kapılar kapanırdı. Din bile ticarileşmiş, Leyla bile pazara sürülmüştü.
Sokrat'tınız ne diyor: Güzel, faydalı olandır.
Ancak onu uyandıran, felsefe ve bilim yoluyla devasa dün­yayı tanımaya iten, Yahudi cemaatinin dinsel hayatından ve eğitiminden duyduğu tatminsizlik veya henüz filizleurneye başlayan entelektüel rnerakı degildi sadece. Felsefi duruşunu tayin edecek bir sorgulama sürecine girmesine neden olan bir hissiyata da kapılmıştı: Gündelik arayışların özellikle de Arns­ terdarnlı bir tüccarın maddi arayışlarının beyhudeliği ve haki­kati -doğal hadiseler hakkındaki ampirik gerçekler degil, Sok­rat'ın deyişiyle insan hayatını anlamlı kılan hakikatlar- arama­nın çekiciligi. Entelektüel'in Kendini Düzeltrnesi Üzerine adlı eserinde yazdıkla­rıyla hayatının bu dönemine işaret ediyor olmalıdır:
İletişim Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.