Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Evim şehrin en tenha köşesindedir. Hem yürüyor, hem şarkı söylüyordum. Neşeli olduğum zamanlar, sevincini paylaşacak dostu, ahbabı olmayan kimsesiz her mutlu insan gibi ben de mutlaka bir şeyler mırıldanırdım. Tam o sırada başıma hiç ummadığım bir serüven geldi. Kanalın parmaklığına dayanarak duran bir kadın gördüm. Parmaklığın demirine abanmış,
– Anna Andreyevna, madrabazın biri! O, seni de beni de bütün dünyayı da aldatır! Öteki bayanla sorunu daha iyi halledeceğini bildiğim için seni bekledim. – O bayan da kim? – Mme Andrakova. Ben her şeyi biliyorum. Onun sendeki mektuptan korktuğunu kendin söyledin… Utanarak: – Hangi mektup? Yalan söylüyorsun… Onu gördün mü, diye homurdandım. –
Reklam
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
"...sana sevgimi kanıtlamam için çiçek serpmekten başka birşey gelmez elimden, bu demektir ki en küçük bir özveriyi, bir tek bakışı, bir tek sözü bile kaçırmayacağım, en ufak şeyleri bile değerlendireceğim ve yaptığım herşeyi sevgiden yapacağım... Sevgiden acı çekmek, hatta sevgiden sevinmek isterim, işte böylece serpmiş olduğum çiçeklerimi tahtının önüne; gördüğüm her çiçeğin her yaprağını senin için koparacağım... ve şarkı söyleyerek serpeceğim çiçeklerimi... Onları dikenlerin arasından derlemem gerekirse bile şarkımı söyleceğim, dikenler ne denli iri, ne denli batıcı olursa şarkım o denli ezgili olacak..."*
Sayfa 103 - Sel & III. Güllerin Gecesi & * Lisiexlü Aziz Teresa Chaiers EseriKitabı okudu
Kitabın tamamı
TARHUN Bir tüccarın kızı olan Tarhun, ablalarına hiç benzemiyordu. Fereng, Sultan, Mahsan, Begüm, Moluk ve Anka’nın, yani tüccarın öbür altı kızının her birinin ayrı bir şımarıklığı, çeşit çeşit istekleri vardı. Bazen, onların gürültülerini, oyunlarını duyan mahallenin erkek çocukları sokağa fırlarlardı. Tüccarın kızlarının neşeli
Reklam
“Daha ergin yaşa gelmemiş bir çocuk bu Mikolka… Ödlek falan değil, ama… nasıl söyleyeyim, sanatçı gibi bir şey… Onu böyle anlatışıma gülmeyin! Temiz yürekli, kolay etkilenebilen birisi. Üstelik hayalci. Çok güzel şarkı söylüyor, çok güzel dans ediyor ve dediklerine göre öyle güzel masal anlatıyormuş ki, başka yerlerden kalkıp kendisini dinlemeye
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ) “ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
SEVMEK İSTERSEN ŞARKISI
Kadın deniz gibidir Bir dalgalı bir durgun Hırçın huysuz kaprisli Hem çok taydur hem olgun Hem suyuna gitmeli Usta bir kaptan gibi Sevecen koca affeder Ufak tefek şeyleri Ilık bir yel esti mi Coşar bütün hisleri Artık ferman onundur Görmez gözü bir şeyi Fakat rüzgar dindi mi Her şey birden durulur Tazeleyip rujunu Döner yine yuvaya Sevmek istersen eğer Boş ver olup bitene Sevmek istersen eğer Sünger çek belleğine
Düşünmemek için kendine verdiğin her sözü çiğneyip yaşadığınız her anı en ufak ayrıntısına kadar düşünüyorsun. Düşünmek istemesen bile radyoda ansızın çalan bir şarkı, vizyona giren herhangi bir film veya dışarıda el ele gördüğün herhangi bir çift sana onu ve yaşadıklarınızı hatırlatıp o özlemi ciğerine kadar hissettiriyor. Özlememek için kendinle savaşıp yenik düşüyorsun. O başka aşklara yelken açarken sen kendi limanına demir atıp öylece o geminin gelmesini bekliyorsun. O gemi gelse bile her şeyin eskisi gibi olmayacağını da biliyorsun. Ama bile bile bekliyorsun işte. Özlemem deme, özlüyorsun. Ondan sonra başkasını seveceğini düşünme, onu sevdiğin gibi bir başkasını aynı heyecanla sevemiyorsun. İnsanın kalbi de bir yerden sonra yoruluyor. Kan pompalamaktan değil, yanlış insana karşı doğru sevgiyi beslemekten. Ama yanlış insana karşı doğru sevgiyi beslemene ve onun yanlış insan olduğunu bilmene rağmen yine de özlüyorsun. Konunun onunla bir ilgisi yok aslında, sen sevgine verdiğin emek ve saygı için tüm bunlara katlanıyorsun.
Reklam
II Benerci, Somadeva'nın odasından sokağa çıkınca, Roy Dranat'ın «akşamüstü serinlikte bir teferrüçten dönerken» soğuk alıp zatürreeden öldüğünü duydu. Ve Roy Dranat'ın oteline gitti. Gördüklerini şöyle anlatıyor: Girdim ki içeriye,
TANYA, MİŞA, LENA VE RİNAT: ŞİMDİ NEREDELER? Gerçekten de, şu anda bizler neredeyiz? Çoğumuzun güvenebileceğimiz sürekli bir işe ve ücrete sahip olduğu SSCBde yaşamış olan, yarının getirecekleri konusunda sınırsız ve sarsılmaz bir güven duygusu içinde yaşamış olan bizler. Hasta olduğumuzda bizi tedavi edecek doktorların ve bizleri eğitecek
KIRMIZI GÜRGENLER O sabah Sherlock Holmes Daily Telegraph’ın küçük ilânlarını okuduktan sonra: —Sanat sanat içindir prensibini kabul etmiş olanlar, basit, önemsiz şeylerden zevk alırlar dedi. Bu hakikati kavradığınıza şüphem yok Watson. Benim büyük rol oynadığım heyecanlı davaları bir tarafa bırakıp, basit ve ehemmiyetsiz sayılacak hadiseleri
Büyük Saat
Tarihi bir olmaz akış gibi, Oh sanki evrenin en son gecesini yaşadım Sanki dinozorlar ve ben ve en hızlısı öbürlerinin Bir ilkel eşitlikte buluştuk. (Evrenin kendi kurduğu gecesini.) Ben! Çocukları sevdim yaşadım. Dünyaya alışmadım Kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz. Hep bunu duydum. Bunu yaşadım. Pastanelerde şurda burda. Oturdum emekli
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.