Mithat Paşa ile Cevdet Paşa arasında birinciyi deli edecek, İkinciyi de asla unutmayacağı ve bir gün tatmin edeceği bir kine bürüyecek bir çatışma oldu. Kanun-ı esâsî çalışmalarının tam sonuna gelindiği bir zamanda, Cevdet Paşa burada söz alarak kanun-ı esâsî isteklerinin bütün nedeninin müstebit ve deli hükümdarlardan çekilen kötülüklerden olduğunu, oysa şimdi tahta akıllı bir padişah geldiği için şeriata göre bile bir kanun-ı esâsîye gerek olmadığını ileri sürdü. Saf, patavatsız, sert bir adam olan Mithat Paşa öteden beri hiç sevmediği Cevdet Paşa’nın bu pişmiş aşa soğuk su katması karşısında kendinden geçti: “Senin aklın Avrupa kanunlarına ermez, sus!” diye bağırınca öteki, “Birkaç kelimelik Frenkçe’nle sen mi bilirsin; senin bildiğin kadarlık Fransızca'yı kunduracılar bile bilir” karşılığını verince birbirlerine girdiler. Osmanlı devletinin umudunu bağlayacağı, ikisi de ellisini aşmış bu iki büyük paşanın sakallarına bakmadan çocuklar gibi kavga edişi gerçekten hazin bir manzaraydı. Bu çekişmenin kişisel olmadığı, altında iki adamın çatışık görüşü ve yaratılışı olduğu bellidir