Uzun süren bir kuraklıktan sonra, dudakları çatlamış toprağından ötürü ellerini göğe kaldırmış çiftçi için birden boşanan yağmur neyse, biz müslümanlar için, gelen bu oruç da odur.
Bu 20. yüzyıl sularında, müslüman, kültür alanında da, ekonomi ve maddî güç alanında da sıkıştırıla sıkıştırıla son duvara dayanmış bir savaşçıdan farksızdır. İşte böyle bir durumda, bir melek alayının sessiz ve dört yandan birden bastırışını ve yanımızı yöremizi aydınlatan bir Hızır meşalesinin yalnız inanmışların gözüne görünmesi gibi çıkagelir oruç.
Ve bir yandan müslümanı kurşun işlemez zırhıyla, kılıçkıran kalkanıyla koruyor, öte yandan inananla inkâr eden arasında aşılmaz bir duvar oluyor; bir yandan da, o inanmazları eteklerinden yakalıyarak yere çarpıyor. Propaganda, hile, kuşku, umutsuzluk darağacında sallandırılmak istenen müslümanın ruhunu bir Hızır hızıyla yetişip kurtarıyor. Ruh, yeniden, inançla, güvenle, gayb bilgisiyle, gelecek zamanı fark etme ustalığıyla, sabırla, sabır ilmi ve sabır şiiriyle doluyor.