Uzun yıllar, benliğimin hangi gizli köşesinde yaşamış bilemem, ama yaşamış yaşlı kadın ve onun gençlik hali; günlerin peçesi saklamış onları, somuta ve sıradan olana ayarlanmış gözlerimden. Şimdi zamana hükmedecek, ona bir şekil verecek, gücüm yok. Günlerin, ayların, mevsimlerin sınırları eriyor... Sular nasıl aşındırırsa kayaları ve katarsa onları dibi ölçülemeyen okyanusa, işte öyle günler, aylar, mevsimler insanların biçtiği gömleklerinden sıyrılıp derin ve büyük zamanın içinde eriyorlar ve ben kıyıda bekliyorum, senin beklediğin gibi, suların beni almasını. Gelmeyen mektubu, dönmeyen sevgiliyi beklediğin gibi... Kalkıversene yerinden... Yürüyüp gitsene... Güneş kızıllığını yitirmeden, yolculuklar sana el ederken, kaslarında henüz güç varken... Bir kez olsun 'hayır!' desene... O çaresiz bekleyişin nasıl bir deneyim olduğunu ancak şimdi kavrayabiliyorum; senin yaşlılık yaşına ulaştığımda. En büyük gerçek, ayrılıktır; bütün ıstıraplar ondan kaynaklanır; seni anımsıyor ve ancak anlıyorum; ancak şimdi, hayatımın belkemiğini oluşturan çocuklukları, hayatımdan yetişkinliğe uğurladıktan sonra... Bilir misin ne demiştir Tarık Dursun K? "Çocuklarımızın çocukluğu, hayatımızın konuğudur." Konuklar gitti ve ben kötürüm ruhumla, okyanusun kıyısında bekliyorum, gelmeyen mektubu; dinliyorum çalmayan telefonu, istiyorum suların beni almasını... ve seni anlıyorum...