Yalnızlığın karanlık yansıması deyince akla ilk gelen isim, çok erken gidenlerden bir güzel adam, duyguların soyut hâllerine somut şekiller veren Oğuz Atay.
Öykü yazmanın roman yazmaktan daha zor olduğunu düşünenlerdenim; zira kısa pasajlarda, işlenen konuyu istenen duygular ile aktarmak büyük maharet istiyor. Atay'ımız da işte bu ustalardan
"Sözünde durmayan adam olamaz"
-Bir halk türküsünden-
Vefası olmayan, şefkati olmayan, düşüncesi olmayan samimiyeti olmayan, gayesi olmayan, cesareti olmayan, imanı olmayan, vicdanı olmayan, güzel ahlâkı olmayan, basireti olmayan, edebi olmayan ve nihayet aşkı olmayan adam olamaz.Yukarıda saydığım hususiyetleri bünyesinde toplayabilen, adam olma vasfını kazanan var mı? Elbette var. Böyleleri sayıca çok olsalar bile bizler, çok azlarını fark edebiliriz. İman denizinde kulaç atan bir inanmışı o denizin kıyısına bile uğramayan nasıl görsün. Tevazu mahviyetinin erittigi ile gurur putunun dirilttiği arasında dünya ile ahiret arası mesafe var. Beyinle düşünmek, mideyle düşünmek ... Yakınlık var mı acaba? Adam olmak için zor olanın tercihi şart. Çileyi kabullenmek gerekli... Tehlikelerle boğuşmayı göze almalı. "Ben" diyecegi zaman korkunun doruğuna çıkmalı kişi. Doğrulukta en doğru çizgiyi utandırmalı.
İnsan, hayatı boyunca hep aynı kalamaz. İçerisinde bulunulan şartlar yani günün koşulları insanların düşünce dünyasını değiştirmekte oldukça etkilidir. Bu durum herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Ne var ki bunun dışında kalan kişiler de var. Bu insanlar değişimin, gelişim sürecinin bir parçası olduğunu reddeder. Değişim rüzgarına kapılmaktan korkar, fikirlerinde değişim oluşturabilecek her şeyden uzak durmayı tercih ederler. Böyleleri, yaşadıkları sürece gözlerini bir noktaya diker, hep o noktaya bakarlar. Daha doğrusu bir düşünceye bağlanır, başka düşüncelere hayat hakkı tanımazlar. Bu saplantı içinde yaşayıp giderler. Bu yüzden de hem kör, hem bencildirler. İçerisinde bulundukları bu durum da onları hayatları boyunca mutsuz bireyler olmaktan öteye götürmez..☆
Bundan 49 yıl önce kirli düzenin, emperyalizmin özbeöz çocuğu olan faşizmin kirli kuklaları, suçlarına bir suç daha ekledi: Denizler hakkında aldıkları sözde idam kararını infaz ettiler.
Denizler, bir davaları olduğu için asıldı. Kirli düzen, bir davası olan gençleri sevmez. Burjuvazinin, hakimiyeti altına almaya çalıştıklarının kini olmalıdır, dini olmalıdır; ama aklıyla, yüreğiyle yürüttüğü bir davası olmamalıdır. Böyle isterler. Ama biliyoruz ki davası olmayanların geleceği de olmaz.
Bu toprakların büyük gerçeği budur: Çıkarcı, bencil, boyun eğen, gerici insanlarla ileriye gidilemez, böyleleri ancak geriye gidişin mimarları olabilirler, öyle de olmuştur.
Denizlerin, Mahirlerin davasını yaşatmak biz ilericilerin boyun borcudur. İleri giden bir memleket için verilen mücadeleye kendini adamak, onlardan öğrendiğimiz şeydir.
Bundan 49 yıl önce yaşamlarına son verilen; halkların kardeşliği ve dayanışmasını savununan, “tam bağımsız Türkiye” şiarını benimseyen, 68 kuşağının devrimci önderlerinden olan Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i saygıyla anıyor; onları kahpece idam eden emperyalizmi, ve yerli işbirlikçilerini lanetliyorum.
Denizleri bitmeyen bir ülkede yaşamanın umuduyla...
"Elbet bir bildiği var bu çocukların
Kolay değil öyle genç ölmek
Yeşil bir yaprak gibi yüreği
Koparıp ateşe atmak.."
#6Mayıs1972
#DarAğacındaÜcFidan
YAŞAMASIN BÖYLELERİ!!!
Söylenecek o kadar çok şey var ki nereden başlasam bilemiyorum ve ne yazsam eksik kalacak biliyorum
Bazı kitapları okurken kurgu olduğunu bilerek kendimi teselli ettiğim olmuştur.
Bu kitapta ne yapmalıyım?
Okuduklarım gerçek...
Gerçek can yakıcı, gerçek üzücü...
Ben okurken neler hissettiğimi anlatamayacak durumdayken
Hepimizin çevresinde iletişim kurduğu insanlar var. Dost, arkadaş, akraba... Ama bazıları var ki çok özel bizim gibi okurlar için. Onları duyduğunuzda, gördüğünüzde ya da onlarla karşılaştığınızda aklınıza kitaplar gelir. Kültürden, sanattan, hayattan konuşursunuz yine ama konuşmanın içinde her zaman bir kitap geçer mutlaka. Bir kitap üzerine
***Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi. “Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarsı.” “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti.***
Hikâye kahramanı bir
Sefaletimiz Korkunç..
Madde, kazanını patlatıp fışkıran kızgın ateşten bir mayi halinde alemde zaferini ilan etmekte;
Fabrika bacasının sanki delmek ve yıkmak istediği göklerden rahmet bekleyen kalpler perişan, feryat etmekte;
Hiçbir zaman doymayacak midelerden fışkıran ihtiraslar sefalete sefalet katmakta, yeni yeni
İnce Memed romanı; İnce Memed’in ne kadar incelikli olduğudur.
İlk bildiğim ozan Aşık Veysel’dir benim. Şairliğin şuurunu da; şuurun şiirini de ölçüyü de haddi de ondan öğrendim. İlkokulda okuduğum Cahit Külebi, İ. Hakkı Talas gibi önemli şairlerden sonra içimin ateşini korlandıran bir yan buldum onda. “Uzun ince bir yoldayım” diyordu ozan. Bu
NOT : Yarım bırakılan eserler arasındadır ancak şans verdiğiniz takdirde rahat okunabilir.
Dostoyevski'nin sevdiğim eserlerinden biri oldu Karamazov Kardeşler. Fyodor Pavloviç isimli karakterin tutku dolu yaşantısı evlatlarına da bulaşmıştır. Bu baba, çocuklarına karşı çok cimri ve hayata karşı fazlasıyla bencil özellikler barındıyor. Kendi