Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Seve seve itiraf edeyim sana, zira bu konuda bana söyleyeceğini biliyorum, çocuklar gibi gününü gün eden, oyuncak bebeklerini yanlarında sürükleyen, soyup giydiren, annenin şekerli ekmeği sakladığı dolabın çevresinde büyük bir saygıyla sessiz dönenen, arzu ettikleri şeyi en sonunda ele geçirince, avurtlarını şişire şişire yiyerek, daha daha! diye bağıranlar en mutlu kişilerdir. - Bunlar mutlu yaratıklar. Paçavra uğraşlarına ya da giderek kendi meraklarına muhteşem isimler vererek, bunları insansoyuna onların iyiliği ve refahı diye satanların da keyfi yerindedir. - Ne mutlu, bunu yapabilene! Ama huşu içinde bunun insanı nereye götürdüğünü görense, tuzu kuru vatandaşın, kendi küçük bahçesini budayıp cennete çevirdiğini, mutsuz olanın bile, sırtındaki yükle ahlayıp oflayarak ilerlemeye çalıştığını ve hepsinin, şu güneşin ışığını bir dakikacık daha uzun görmek için aynı isteği duyduğunu bilense -evet, o sakindir ve kendi içinde kendi dünyasını kurar ve bir insan olduğu için, o da mutludur. Sonra, ne kadar darda olsa bile, yüreğinde yine hep özgürlüğün ve istediği zaman bu zindanı terk edebilmenin tatlı duygusunu taşır.
Sayfa 12
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kağıt üzerine yapıştırmalıyım, saçların Sibirya'da olmalı, dudakların Çin'de. Gözlerin Hindistan'da bir mabudun gözleri olmalı, ellerin İtalya'da bir heykelin elleri. Bulsam da seni parça parça bulmalıyım. Yine de bir yerin eksik kalmalı. Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım. Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
Sayfa 118
Reklam
Mektup
Bir türkü söylüyorum güzelim gözlerine Kanıyor içerimde gizli bir yara Hasretin büyüyor yüreğimde çaresiz; Resmini çiziyorum kâğıtlara... Boy verdiğin odalarda seni duşünüyorum Dolaşıp duruyorum sonra bir ara. Bir efkar basıyor beni ansızın Kendimi zor atıyorum sokaklara Bir gün çıkıp gelsen vursan kapıma Atılsan boynuma kollarını açarak Otursan dizlerime, yaramaz bakışlarla... Konuşsan yine öyle yarım yamalak
Sayfa 25 - Yakın Plan
“Yine yalnızım, ben koskoca hükümet sözcüsü Bay Salamonsohn hep yalnızım. Sabahları işe gidiyorum. Onlar tüm gün uyuyor. İşten yorgun argın geldiğimde kendilerine mutlaka gidecek bir yer buluyorlar. Geceleri de danstan eğlencelerden çok geç dönüyorlar. Bana ihtiyaçları yok.”
Her ayrılık zor Bin yıldır söyler dururum Öğrenmiyor kalp Görüldüğü üzere durumum İnsan biraz olsun akıllanmaz mı Büyümez mi er geç Yanardağ gibi için için Sönmez mi bu sinsi ateş Vay, yine mi keder Ama artık yeter! Yine kapıda kara geceler... Vay, çileli başım Ortasında kışın İyice beter... Bu zor günler de Elbet geçer bir gün Herkes farkında Herkes nasıl üzgün
Sayfa 19 - Vay-2011Kitabı okuyor
Sûfi taifesinin efendisi, tarikat ve hakikat erbabının imamı Cüneyd-i Bağdâdî [kuddise sirruh] şöyle demiştir: "Resûlullah'ın (sallallahu 'aleyhi ve sellem) izinden gidenlerin yolları dışında, tüm yollar kapalıdır" Yine şöyle buyurmuştur: "Kim Kur'an'ın çizdiği sınırları korumaz ve hadisleri bilmezse bu işte
Sayfa 41
Reklam
Ama Goldmund kuşkusuz biliyordu ki, ormanda daha çok yol gidebilir, bugün, yarın, yarından sonra pek çok gün, yine de bir Allahın kuluna rastlamayabilirdi. Böyle bir şey alnına yazılmışsa, onu da sineye çekmek gerekiyordu. En iyisi pek uzun boylu düşünmemek, işi oluruna bırakmaktı.
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
“Bir gece, Ebû Süfyân b. Harb, Ebû Cehil b. Hişâm ve Ahnes b. Şerîk (veya Şureyk), birbirlerinden habersiz olarak, Resûlullah[sav]’ın geceleyin evinde namaz kılarken okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek maksadıyla onun evine doğru gittiler. Bunlar, birbirlerini görmeyecek şekilde, Resûlullah Kur’ân okurken onun sesini duyabilecek bir yere oturdular.
Günlerden bir gün Ya Pazartesi ya Salı Son meteliğime kadar içecegim Yine hatrıma sen geleceksin Oturup ağlayacağım.
Reklam
Ötüken artık Gök Türklerin elinde değildir, Sırtarduşların eline geçmiştir. Kara Kağan oradan oraya göçmektedir. Tulu Han hapisten çıktıktan sonra Kara Kağan'ı tanımayıp Çin'den yardım istemiştir. Yamtar, Sançar ve Gök Börü, Yamtar'ın çadırında konuşmaktadırlar. Birden üşüdüklerini hissederler. Sançar, neden üşüdüklerini anlamak için kapıya yönelir. Ve birden meşhur kahkahaları ortalığı çınlatır. Yaz ortasında kuşbaşı kar yağmaktadır. Kar beş gün sürmüş, ortalık buz kesmiştir. Soğukların geçtiği bir akşam Gök Türkleri çok şaşırtan bir şey olmuştur. Ay parçalanmış, gökyüzünde üç ay birden görünmüştür. Şaşıran Gök Türkler, göğe ok yağdırmışlar, kılıçlarıyla kalkanlarına vurup gürültüler çıkarmışlardır. Binbaşı Bögü Alp yine Kıraç Ata'nun sözlerini hatırlamıştır: "Kıtlık olunca ay parçalanacak."
Tekrar tekrar okunan kitaplar
Onlar heyecanlarla ve şaşırtıcı sonlarla gözünüzü boyamazlar. Beklenmedik şeylerle şaşırtmazlar. İçinde yaşadığınız ev kadar tanıdıktır size. Ya da sevgilinizin teninin kokusu kadar. Nasıl bittiklerini bilirsiniz, ama yine de bilmiyormuş gibi kulak verirsiniz. Tıpkı, bir gün öleceğinizi bilmenize karşın hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanız gibi.
Bu adamı anlamak çok zor
İbranice Baskıya Önsöz Bu kitabın okurlarının, kutsal dili bilmeyen, atalarının dinine -ve de diğer tüm dinlere- tamamen yabancılaşmış, ulusal idealleri paylaşmayan, ama yine de halkına olan aidiyetini asla inkâr etmeyen, özünde kendini Yahudi sayan ve başka türlü olmak da istemeyen yazarın ruh halini anlaması kolay değildir. Kitabın yazarına, "Madem soydaşlarınla hiçbir ortak yönün yok, neren Yahudi senin?" diye sorsalar, şöyle cevap verirdi: "Epeyce bir yönüm, muhtemelen de özüm." Ama bu özün ne olduğunu o anda kelimelere dökemezdi. Fakat hiç kuşku yok ki bir gün bu husus da bilimsel incelemeyle açıklığa kavuşacaktır. Ezcümle, kitabının İbraniceye tercüme edilmesi ve kutsal kadim dili kendi "dili" olarak yaşatan okurlarla buluşturulması böyle bir yazar için çok özel bir hadisedir. Üstelik de bu kitap, dinin ve ahlakın kökenlerini inceleyen, ama Yahudi bakış açısından yola çıkmayan ve Yahudilik lehine kayırmalarda bulunmayan bir kitaptır. Ama yazarın ümidi, tarafsız bilimin yeni Yahudiliğin ruhuna yabancı kalamayacağı kanaatinde okurlarıyla buluşmaktır. Viyana, Aralık 1930
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
...kumarbazın kumarbaza senede beş kuruşu bile geçmezmiş; bir gün yine toplanır telafi ederiz.
Bu gün bir yalnızlığa düştüm yine. Başımı ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım. önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi <<beni iç>> diye fısıldıyordu, «beni iç.» Sonra yalvarmağa başladı: <<Ne olur dedi ne olur haydi iç beni.>>
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.