Son zamanlarda okuduğum en farklı hikayeler oldu...
Ama ilk önce yazar hakkında birkaç cümle yazmak istiyorum
Isaac Bashevis Singer kimdir? Yazdığı kitaplarındaki esas konular hangileridir?
Başlıca konusu Yahudiler ve onların yaşamları olduğu için yazar çok dikkatimi çekmişti daha önce. Açıkçası kitaplarını
"Neden kendimize yetmiyoruz, biliyor musun? Çünkü doğduğundan beri hep senden daha büyük bir şeye ait olman gerektiğini söylediler. Doğuyorsun, otomatikman bir ailenin parçası oluyorsun. yetmiyor, bir okulun, bir arkadaş grubunun, bir şirketin, bir dinin, bir takımın, bir politik görüşün, hatta bir sanat dalının... Ve onların ne kadar ulvi
Çek yazar Milan Kundera’nın 1979 yılında Fransa’da sürgündeyken yayınladığı “Gülüşün ve Unutuşun Kitabı”, ülkesinin politik durumu ve sürgün hayatı nedeniyle bunalan yazarın karmakarışık düşünceleri ve hislerinin ironik, hatta absürd bir karışımı. Birbirinden bağımsız gibi görünen, ancak ufak tefek de olsa ortaklıklar barındıran 7 öyküden oluşan
Edebiyat bulunduğu çağda dünyanın nasıl anlamlandırıldığıyla yakın ilişki içinde olmuştur. İçinde bulunulan çağın “gerçek”e verdiği anlama göre şekil almıştır. Bu değişmelerden yüzyıllar nasıl etkilenmiş ona bakmakta fayda var. 19.yy itibariyle Aydınlanma Çağı’nda maddenin somut gerçekliğine olan güven tavan yapmıştır. “Yalnızca gözümle gördüğümü
Gogol'dan yine alegorik bir anlatımdan , absürd mizahla yapılan bir yergiden oluşan bir hikaye. Burun. Sabah kalktığında burnunun yerinde olmadığını gören adamımız burnunun peşine düşüyor. Saçma geliyor dimi kulağa, evet, çünkü saçma.
Gogol bu kısa hikayeyi 1835'te yazdığında bir dergiye yayınlansın diye gönderiyor ama derginin cevabı, "hadi ordan" oluyor. Ama bu öyküdeki eleştiriyi görebilen Puşkin hemen alıp kendi dergisinde yayınlıyor. Peki nedir bu eleştiriler? Toplumdaki ve sistemdeki çarpıklıklardan, yozlaşmadan, gündelik hayatın çekilmezliğinden, insan davranışlarına yani burnunun önündeki herşeyi eleştiriyor Gogol. Kim ne derse desin dünyada bu tür saçmalıklar oluyor diyor yazar. Evet, dünyadaki saçmalıkları düşününce insan, "harbiden bu mu olmuyacak?" demiyor değil.
Kitabın bir çok yayınevinden baskısı var ben Tutku Yayınevinden Enver Günsel çevirisini okudum 64 sayfacık, merak eden okuyabilir. Kitabı alamayanlar için hikayeyi yorumda paylaşıyorum.
BÖLÜM 1: SİYASET
Paul Muaddib çöle doğru terk-i diyar eyledikten yıllar sonra, devletin başında kardeşi Aila bulunurken "hükümetle din birleşmişti ve kanunu çiğnemek günah olmuştu." Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, devlet denilen "canavar" için geçerli bir günah yoktur; çünkü bu "canavar", “Yeryüzünde benden
Uzun bir aradan sonra merhaba demek bazı bedenlerde ıstırap yaratsa ve zor olsa da bunun buradaki kişiler ve benim için hiç mi hiç ehemmiyeti yok. Tek olduğumuz bir yaşamda başkalarını ayna görevi olarak kullanıp üzerimize çeki düzen vermenin azabını toplumsal olarak en derinlerde hissetmeliyim ki; buna ihtiyaç duyuyoruz. Bu durum bizim
Bir görme engelliyi karşıdan karşıya geçirdikten sonra, şapkanızı çıkarıp selamlıyorsunuz. Peki neden yapıyorsunuz bunu? O kişi zaten görmüyor. O hareketi siz topluma ve kendinize yapıyorsunuz işte. Birçok kapıya çıkabilir bu davranış. Selam vermek gelmiyor içinizden bazen ama sırf takdir toplamak için veriyorsunuz mesela.
İşte bunları yapmış bir karakter var ortada. Ve barda tanıştığı birine anlatıyor yaşantısını. Baştan sona bir monolog bu kitap. Toplum tarafından kabul görmek isterken bir sürü göze hoş gelecek şeyler yapmış karakterimiz, kendi içinde de kaliteli bir yaşam sürdüğünü düşünmüş, ta ki uyumsuzluğunu görene kadar. Camus’nün eserlerinde sık sık bahsettiği absürd evresine gelene kadar yani. Kitabın adıyla da yorumlayacak olursak; bir tür Düşüş. Hayatın özündeki boşluğu kavrama, yapılan şeylerin düpedüz saçma gelmesi ve bir hayattan kopma durumu. Salmışlık, kendi kendine itiraf, insan olmanın hem çok ağır hem de bir o kadar hafif gelmesi...
Kahraman kendine sık sık eleştiriler yöneltirken, kitap da modern insana bir eleştiri halini alıyor. Bazen durup “doğru, bunu ben de yaptım, yapıyorum” diyorsunuz.
Yine Camus, yine güzel ve tokatlayıcı bir eser.
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 201915,2bin okunma
Erkek Japon bıldırcınlarının cinsel hayatı konusunda uzmanlık sahibi. Niyetçilikle başlayan meslek hayatına şu günlerde psikolog olarak devam eden Alper Canıgüz'ün okuduğum ilk kitabı. Murat Menteş'le yakın dost olduklarını öğrendikten sonra "bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" düsturuyla kitaba başlayıp, MENTEŞ tadı alamadığımı belirtmek istiyorum. Konu olarak absürd bir hikaye, yakın dostu ile absürdlük konusunda uyuşmalarına rağmen MENTEŞ kitaplarında rastladığjm o egzantrik kelime ve cümlelere rastlamadım. Bilmiyorum, belki de yanlış yada kötü kitabından başladım ama cümle mühendisi diye adlandırdığım Menteş'in yanında Canıgüz şimdilik kaldırım mühendisi gibi kaldı. İlk kitabından aforoz etmek istemiyorum ama çıtırdan bir hayal kırıklığı oldu mu? Ow yeeee!
Rüyalar, bilinçaltı, Freud, psikoloji ve absürdlüğün tavan yaptığı hikaye merakla başladı ama ilerledikçe o ilk heyecan stabil kaldı. Yine de psikoloji ile haşır neşir olanlar için vasatın biraz üzerinde olduğunu düşünüyorum. Marjinallik ve komiklik mi? Komik mi şimdi bu Alper! Neyse ki ilk hayal kırıklığımız değil!
Freud'un ışığı üzerinizden hiç eksilmesin ve hepinizin sapığı bol olsun. İyi okumalar...
Tatlı RüyalarAlper Canıgüz · İletişim Yayıncılık · 20136,8bin okunma
Öncelikle böyle bir kitabı nasıl anlatacağımı, yazılanları nasıl aktaracağımı bilemiyorum. Konunun hassasiyeti ve benim de konu hakkındaki altyapımın pek sağlam olmaması dolayısıyla, değerlendirmemde değindiğim konularda bir eksiklik veya bir yanlışlık olmuş ise şimdiden özür diler, tarafınızdan düzeltilmesini rica ederim. İki gündür çok etkisinde
Gaye Boralıoğlu ile Dünya'dan Aşağı kitabıyla tanışmış ve çok sevmiştim. Yeni kitabı Alâmetler Kitabı ile bir kez daha buluştuk ve çok keyifle okudum yine kendisini. Umarım okuyucusu bol olur kitabın keza ben herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
Kitap on dört güzel öyküden oluşuyor. Hepsi birbirinden dokunaklı ve hayatın içinden öyküler. Kimi okurken içinizde ince bir sızı bırakıyor, kimi gülümsetiyor, kimi kahkaha attırıyor, kimi bu kadar da olmaz dedirtiyor, kimi sonunda gözünüzde bir damla yaşla uğurluyor ama sonuçta hepsi son noktada insan olmanın hallerinde birleşiyor.
Öykülerin çoğunun çıkış noktası toplumda birlikte yaşadığımız insanlar ya da yakın zamanda tanıklık ettiğimiz olaylar. Yaşandığı anda hepimizi feveran ettiren, akabinde balık hafızalarımızdan sildiğimiz olaylar.
Her bir öykü kendisinden uzun uzun bahsettirecek üzerine düşünülüp, konuşulacak öyküler. Yaşadığımız dünyada içinden çıkılamayacak kadar kötü, absürd, kaotik durumlarla karşılaştığımızda hep deriz ya "Kıyamet alâmetleri bunlar" diye . Aslında bizler birbirimizin kıyametiyiz yaşadığımız bu dünyada. Gaye Boralıoğlu her bir öyküde bu alâmetlerden birine parmak basıyor işte.
Duru anlatımı, akıcı diliyle, insanlığın gidişatının peşine düşen öykülerle buluşmak için mutlaka Alâmetler Kitabı'nı okuyun.
Son olarak kitaptan bir alıntı ile bitirmek isterim.
"Her insan kendi hikayesi ile gelir dünyaya. Hayat o hikayeyi büyütür."
Keyifle okuyun.
Ölüm, Sisyphos'un kayasıdır. Onun mahvoluşu, cezalandırılışı, onu yaşadığı için acı çekmeye zorlayan absürd bir eyleme dönüşür. Plath'ın kayası muazzam hayal gücünün yanı sıra mutfağıdır, anne ve eş olmanın sorumluluklarıdır.
Toplumsal komplo kuramı... Tanrı'yı bırakıp sonra da, "Tanrı'nın yerinde kim var şimdi?" diye sormaktan kaynaklanır.
KARL POPPER (s.817)
______
Foucault Sarkacı, Umberto Eco’nun 1988 yılında yayınlanan romanıdır. Sekiz yıllık çalışmanın, derin bir araştırmanın ve iki bin ciltlik uzman bir kitaplığın ürünü olan bu dev eserde Eco,
Alper Canıgüz'ün okuduğum ilk kitabı, kapakta yazılan türün hakkını veriyor. Neresinden bakarsanız bu kitap ancak böyle tanımlanabilir; psiko- absürd bir komedi. Psikoloji eğitimi almış yazar, bunu epeyce kullanmış kitabı yazarken. Herkes biraz anlar bizde psikolojiden. Ama kitabın sıkıcı olmamasının sebebi bu değil. Olağanüstü eğlenceli, akıcı bir kitap bu. Yani yazar bize bir şeyler anlatmaya çalışmıyor, kendi yarattığı "Psiko abdürd" dünyasından koklatıyor biraz sadece. Bu da yetmiyor haliyle insana. Diğer kitaplara saldırıyorsunuz. Fanatik bilimkurgu okurları için bazı yerler saçma olsa, biz normal okuyucuları fazlasıyla tatmin ediyor Alper Canıgüz. Kendisinin de başka bir amacı yoktur herhalde. Neyse uzatmamak gerekir daha fazla, tatlı bir rüya görmek isteyen herkesin okuması gereken bir kitap.
Tatlı RüyalarAlper Canıgüz · İletişim Yayıncılık · 20136,8bin okunma