Leyla-Kendimi geri dönmek zorunda hissediyorum burada kalmak doğru gelmiyor.
Tarık-Emin misin isteğin bu mu ?
Leyla-Tek şartla eğer sen de dönmek istersen.
Tarık- Ben seni dünyanın öteki ucuna da gitsen izlerim Leyla
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi mesulünü bulmuştum: buna içimizdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok, içimizde acz var, tembellik var, iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.
Anlıyamam kederimi,
Bir ateş yakar derimi,
İçim dar bulur yerimi,
Gönlüm dağlarda bunalır.
Ne kış, ne yazı isterim,
Ne bir dost yüzü isterim,
Hafif bir sızı isterim,
Ağrılar, sancılar gelir.
Yanıma düşer kollarım,
Görünmez olur yollarım,
En sevgili emellerim
Önüme ölü serilir...
Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli...
Beni sarar melankoli:
Kafamın içersi ölür.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
“Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.”
Kendinde her şeyi yapabilecek kuvveti görmek, sonra yapacak hiç bir şey bulamamak... Tükenmek bilmez bir sabırla bir meçhulü beklemek. Nihayet bütün bunları sisli bir havadaki ağaçlar gibi belli belirsiz, karışık bir şekilde hissetmek bu uzun zaman dayanılır şey değildi.
“Birden kaldırımdan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi…” diye başlar Aylak Adam.
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.” cümlesi ile de sona erer.
Ümitsiz edip, gönlüne eziyet etme. Geceye bakıp karartma kendini. Bak ki ne doğacak güneşler vardır. Dünya imkanlarla, çarelerle, dermanlarla doludur. Her şeyin bir çaresi vardır. Ölümden gayri. Bilki ölümünde çaresi vardır. O da ölmeden önce ölmektir.
-Mevlana Celaleddin Rumi' Hüdavendiğar
Destanların çok eski zamanlara ait olduğunun bilincinde olmama rağmen yine de tüm insanların kaderini birbirine düğümleyen ortak bir temanın olduğunu hissedebiliyordum. İnsanlar ve çağlar farklıydı fakat yaşananlar her zaman için aynıydı . Bir tarafta iyilik öbür tarafta kötülük yer alıyordu. Acı ve sevinç, hicran ve umut hep karşı karşıya geliyordu. Evet okudukça kahramanların kendilerini acının ve umutsuzluğun ve kederin pençesinden kurtartmak için nasıl çabaladıklarını öğreniyordum. Belki ben de gelecekte böyle bir rolde oynayabilirdim. En azından kendi kaderimin kahramını olabilirdim.