Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Maddenin öncesinden kaynaklanan tüm hareketlerimiz kozmik güçlerin yönettiği yasalara bağımlıdır ve insan mekanizması evrensel mekanizmadan farklılık göstermez." Eliyle kapalı bir dolabı işaret ederek: "Bakın, şurada, şişelerin içinde elli bin insanın iradesini dönüştürecek, yok edecek ya da çileden çıkaracak bir şey var,"
Farklılık, tehdit olarak görülmeye başlandığında ondan uzak durulur. Oysa farklılıklar, insanların iç dünyalarını zenginleştirir. “Başka" olmanın ilişkileri bitireceğine, bitmek tükenmek bilmeyen sorunlar doğuracağına ve duygusal açıdan zarar vereceğine inanmak ondan kaçınmaya sebep olur. Bu nedenle kişi, diğerlerinden "başka” olan yönlerini ortaya koymak istemez, farklılığını göstermekten kaçındıkça konuşmalar sığlaşır, bir süre sonra da ilişkiler kopar.
Reklam
356 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın başlangıcında Chakrabarty, bu kitabın Avrupa olarak adlandırdığımız bölge hakkında bir kitap olmadığını belirtmiştir. Antik Yunanlılara kadar uzatılan Avrupa düşünce geleneğinin bu kadar uzatılamayacağını aslında bunun köklerini yakın zamanda aramak gerektiğini ifade etmiştir. Chakrabarty Güney Asyalı, Hindistanlı bir tarihçidir. Ve bu projeyi mümkün kılan etmenlerden birisinin yine kendi yaşamış olduğu ülkenin siyasal modernite deneyimi olduğunu belirtmiştir. Avrupa düşüncesi Hindistan’ın siyasal modernite deneyimi ile çelişkili bir ilişkisi olduğunu bu çelişkinin ise Avrupa Düşüncesinin hem vazgeçilmez hem de eksikliğinden dolayı kaynaklandığını ve bu yüzden de bu kitabın bu çelişkiyi incelemek üzere kaleme alındığını belirtilmektedir. “Geç” kelimesi gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde farklı çağrışımlar yapan bir kavramdır. Örneğin “geç kapitalizm” gelişmiş dünyaya ait bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır ancak dünyanın büyük bir kısmını etkisi altına alan bir kavramdır. Kitabın açıklamaya çalıştığı temel meselelerden birisi de Hiçbir ülkenin bir başka ülkeye model olamayacağını, aynı tarihsel süreçlerden birebir aynı şekilde geçilemeyeceğini belirterek, bütün toplumların bir “modern” öncülüğünde aynı nihai hedefe varamayacağını ifade etmiştir. Chakrabarty Modern Avrupalı âlimlerin gözlemsel olarak cahili oldukları bu toplumlar hakkında kehaneti andırır öngörülerde bulunma hakkını nereden aldığını sorgulamakta, Avrupa merkezli bakışı iade etmek üzere Avrupa’yı taşralaştırmaya veya merkezsizleştirmeye çalışmaktadır.
Avrupa'yı Taşralaştırmak  Postkolonyal Düşünce ve Tarihsel Farklılık
Avrupa'yı Taşralaştırmak Postkolonyal Düşünce ve Tarihsel FarklılıkDipesh Chakrabarty · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 201213 okunma
Modern zamanlarda bile ten rengindeki, lehçe veya dindeki bir farklılık bir grup Sapiens'in bir başka grubu yok etmeye çalışmasına sebep olabiliyor.Eski Sapiensler tamamen farklı bir insan türüne karşı hoşgörülü olabilir miydi?
Hoşgörü, Sapiens'in baskın özelliklerinden biri değildir. Modern zamanlarda bile ten rengindeki, lehçe veya dindeki bir farklılık bir grup Sapiens'in bir başka grubu yok etmeye çalışmasına sebep olabiliyor.
Düşünceler ile düşünmemi sağlayan yiyecekler arasında öyle büyük bir farklılık gördüm ki içimde akıl yürüten bir töz ile yiyecekleri sindiren başka bir töz olduğuna inandım. Yine de kendi kendime sürekli iki ayrı töz olduğumuzu kanıtlamaya çalışırken aslında tek olduğumu somut olarak hissettim ve bu çelişki bana daima sonsuz bir acı verdi.
Sayfa 3 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
"...Farabi, peygamberin Medine’de kurduğu devlet hariç, yeryüzündeki bütün devletlerin noksan olduğunu belirterek başlıyordu kitabına. Çünkü Medine’de kurulan devlet, doğrudan Allah’ın vahyiyle yönlendiriliyordu. Ancak böylesi bir “teokratik” devlet, peygamberin vefatından sonra artık mümkün olamazdı ve dolayısıyla adil bir devletin insan aklı tarafından oluşturulması gerekiyordu. Dolayısıyla Farabi “toplum devleti” adını verdiği ve yurttaşlarına özgürlük sunan kendi ideal devletini tanımladı. Bu ideal devlet, “insanların yapmak istedikleri şeylerde hür oldukları eşitlikçi bir teşkilat” idi. Üstelik, bu devlette yaşayan insanlar, “daha fazla özgürlük ve fırsat vaat edenlerin liderliğini onaylamaya teşne yurttaşlardı.” Farabi’ye göre, özgürlüğü teşvik eden böyle bir devlet olduğunda, “başka ülkelerden insanlar akın akın buraya göç edeceklerdi.” Ve bu göçler sayesinde, “en ideal türde bir ırki karışım ve kültürel farklılık” ortaya çıkacak, böylece felsefeci ve şair gibi yetenekli bireylerin gelişmesini mümkün kılacak münbit bir zemin oluşacaktı."
Sayfa 102 - pdfKitabı okudu
Özümsenmiş Baskı Nedir? Hepimiz birbirimizden birçok açıdan farklıyız. Kuşkusuz özünde hiçbir farklılık iyi ya da kötü değildir. Ancak genellikle farklılıklara olumlu veya olumsuz anlamlar yüklenir. Bu da farklı tutumlara ve toplumun sınıfsal bir yapı içinde algılanmasına yol açar. Toplumun “aşağı” sınıfları sürekli ve sistemli olarak baskıya
"Başkalık tüketilebilir bir farklılık değildir. Kapitalizm, her şeyi tüketime tabi kılabılmek için her yerde başkalığı bertaraf etmektedir. Eros bunun dışında. Başka'yla kurulan asimetrik ilişkidir. Böylece mübadele ilişkisini kesintiye uğratır. Başkanlığın "muhasebesi" tutulamaz. Başkalık, borç - alacak bilançolarında görünmez." Byung Chul HAn //Eros'un Istırabı, sh, 23 - Metis Yayınları Kapitalizm, "başkayı" meta edinemez. (r. s. s.)
Sayfa 23 - Metis Yayınları
Bilim seli mi bilimsel mi?
Tolkien'in yaşamı boyunca sanayi ve sanayileşme düşmanı olduğunu söylersem abartmış olmam. Otomobillerden hazzetmediğini, bisiklet kullandığını, bahçesine özen gösterdiğini, hatta bahçesinden topladığı ürünleri sofrasında kullandığını biliyorum. Alegoriden içten yüreklilikle hoşlanmadığını söylediyse de, dikkatli okuyucuları yukarıda
Reklam
Hoşgörü Sapiens'in baskın özelliklerinden biri değildir. Modern zamanlarda bile ten rengindeki, lehçe veya dindeki bir farklılık bir grup Sapiens'in bir başka grubu yok etmeye çalışmasına sebep olabiliyor.
"Hoşgörü Sapiens'in baskın özelliklerinden biri değildir. Modern zamanlarda bile ten rengindeki, lehçe veya dindeki bir farklılık bir grup Sapiens'in başka bir grubu yok etmeye çalışmasına sebep olabiliyor."
 “Dinleyin. Yoğun bir şekilde düşünülen fikirler aynı yoğunlukla hissedilir. Bu dünyadaki hiçbir şey –en soyut düşünce de dahil– köklerini insanın yüreğine daldırmadan yaşayamaz. Yüreğinizde insanlığa yönelik entelektüel bir aşk mı görüyorsunuz? Soyut bir adalet duygusu mu? Bırakın tüm bunlar dolaşsın; zaten fazla ileriye gidemezler, çünkü dolaşacak bacakları yoktur.     Adalet kavramı mı? Hepimizde var, peki ama ne yapıyoruz? Papazların nutuklarından farkı yok bunların! İşte, söylenebilecek tek şey bu. Ya merhamet? Ne merhameti gösteriyoruz ki? Dostum, bir kuramı benimsemek başka şeydir, gerçekten benimsediğini hissetmek başka şeydir. İkisi arasında büyük farklılık vardır – temel bir farklılık. Her şey de bu noktada yatıyor zaten. Ama bu ‘her şey’in içinde biz yokuz...
Empati, gösterildiği zaman, bireyleri ve ilişkileri insancıllaştıran bir beceri haline geliyor. Gösterilmediğindeyse dünya zor, kayıtsız, daha umursamaz ve hatta zalim bir yere dönüşebiliyor. Bireyler, diğer insani becerilerin çoğunda olduğu gibi, empati kapasitesi bakımından farklılık gösterirler. Hatta kişi kimi zamanlarda empatik olabilirken, başka zamanlarda daha az duyarlı olabiliyor. Empati seviyesi duygu durumuna, muhatap olduğumuz insanlara ve içinde bulunduğumuz durumlara göre değişebilir.
"Kırlangıçları hep çok sevdim. Ayvalık’ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta. Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarda, gagalar açık. Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmadılar: ADALET👍 Akşama doğru sudan çıktım, baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış. O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde dalıp, çıkıp kediyi uzağa kadar kovaladılar: CESARET👍 Otel sahibi şunları anlattı: bahar başlarında göçten döndüklerinde yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce, resepsiyon görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar: AKIL👍 Sabah su içmek için fiskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı, ta ki fiskiye açılana kadar: İLETİŞİM👍 Yuvalarını öyle bir yaparlar ki yıllarca dayanır: KALİTE👍 Yazları sıcak ülkelere göç ederler: YENİLİK👍 Onların yaptığı yuva, diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı dingildik yuvalara hiç benzemez. Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur: FARKLILIK👍 Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz? Devamlı uçarlar: ÇALIŞKANLIK👍 İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar: HIZ👍 Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler. Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar: YURT SEVGİSİ👍 Kırlangıçları hep çok sevdim." Ahmet Şerif İzgören
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.