Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kurban
Eksiktim ben. Bir şeyler yoktu bende, ama ne? Olmayan her ne ise tam kalbimin orta yerinde, orada bir oyuk oluşturmuştu sanki. Bozuktum. Defoluydum. Üstelik utanç veren ve korkutan bir bozukluktu bu.
Sayfa 19 - Mona RomanKitabı okuyor
Dışımda ne arıyorlar; içime doğru suçluyum ben. . . Yapamadıklarımın, işlemediklerimin de suçlusu. . . Bir de kalkmış, belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar, bütün ülkeyi sarar diye, tımarhanelik bir hayâlin peşine düşmüş, gidiyorum.
Reklam
Bir hâle geldim ki, bütün mantık ve nisbet hesaplarım kaybettim. (. . . ) Evet, Amerika'da bir cinayet işlense dünya çapında bir ses bütün insanlığa sorsa: "Kaatil kim?. . ." "Benim!" diye bağırabilirim. . . Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında. . . İsterseniz çareme Âdlî Tıp baksın; fakat bir hastahaneye girsem de, kan kanseri çeken sapsarı hastalar görsem, onları buhale ben mi getirdim, diye düşünüyorum. Ben ne yaptım; uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında, hangi cinayeti işledim, hangi mukaddesi kirlettim ki, kendimi, gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum. Beni görünce havalanan serçe, kaçırılan göz, çekilen perde, buruşan surat, bana beni hatırlatıyor.
. . Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum her zaman yalnızdım, bunu biliyorum. . .
...ben yıpranmış bir elbise gibiyim; nedeni de ne iklim, ne de iş yorgunluğu. On iki yıldır içimdeki ateş, yakacak hiçbir şey bulamayınca kapalı kaldı, kendi zindanını yaktı ve söndü. On iki yıl geçti, sevgili Andrey; artık bu uykudan uyanmak isteğini bile duymaz oldum.
15
Düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa, Bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında; Şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa, Gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde. Bakıyorum da, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar, Aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları; Gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar, Silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri. İşte yeryüzündeki şu sayılı günleri düşündükçe, O görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne; Savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile, Gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye. Ama sevgin uğruna Zaman'la savaşı sürdüren ben, Yeniden aşılıyorum sana, o ne götürürse senden.
Reklam
Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim...
Oysa gözlerin ne diyorsa doğru, diyecektin. Gamzelerin diyecektin, dünyanın bütün güneşli pencereleri. Bu hülyalı zaman diyecektin, kirpiğin kirpiğe değmesi kadar. Parmaklarının rayihası, sesinin gökbahçesi, kulak memelerindeki kandil, kâküllerindeki uykulu arzu, göğüslerinin nazlı gölleri, bacaklarından akan ırmak, ağzının serçe kuşları, teninin atlas uykuları... ben seni sevmek istiyorum, diyecektin, diyemedin. Güzellik tanrının değil, insanın insana bağışıdır, diyemedin. Yalnızlık taşa çevirir yüreği, diyemedin. İnsan sevmezse dünya bir yaşama cezasından başka nedir ki, diyemedin. Her vazgeçişte gövdemiz biraz daha uzaklaşır bizden, diyemedin. İnsan bütün acılardan sadece bir sevgi sözüyle döner dünyaya, diyemedin. ...
Sayfa 10
Tanrıya inanmıyordum. Ne Tanrıya, ne de peygamberlere. İnanmak şöyle dursun, kin ve nefret besliyordum Tanrı'ya karşı yüreğimin içinde. Bir zamanlar içinde yaşadığım dünyada, ben ve bana benzer suçlular değil, Tanrı çıkarılmalıydı önce yargıcın önüne. Çünkü en büyük suçlu Tanrı'ydı. Ne denli dualar okunmuştu bizim o topraklar üstünde; ne denli ibadetler, ne denli yalvarıp yakarmalar; ne denli gözyaşları dökülmüştü - hiçbirini dinlememişti Tanrı. Yıllarca üstünde yürüdüğüm bu ıssız yolda ne denli küçük yavrular ölmüştü annelerinin sütsüz kuru göğüslerinde; ne denli cesedler kalmıştı dağ yamaçlarında kefensiz, baştaşsız, yazısız, mezarsız. Hiçbirini görmemişti Tanrı.
Ben dünyanın bir parçası olmaktan bu denli yorulduysam dünyanın kendisi ne haldedir kim bilir.
Reklam
İri, güçlü, kimyasal yalanlar dökülüyor yürüdüğüm sokaklara.Amacı ne sevindirmek ne de üzmek olan yalanlar. Kimsenin sırtını ağrıtmayan, kimsenin mumlarını yatsıya kadar yakmayan yalanlar. Biraz önce bir falcıdan çıktım. Sol avcumda yalan, sağ avcumda seni gördü. Elimi ona uzatır uzatmaz, birkaç iyi dilek yuvarlandı yere. Hani şu "kendine iyi bak" "lütfen mutlu ol" sözcükleri. Falcı üzgün bir sesle " bu aşk seni yalancı yapmış" dedi. Şimdi gel de bozabilirsen boz bu büyüyü... Nasıl anlatılır bilmiyorum, belki de hiç konuşmamak lazım. Kalem kutularımı asfalta döküp, sinek vızıltısı çıkaran panolara doğru yürüdüm. Amacım unuttuğum bir gerçek varsa onu hatırlamaktı. Işık dolu kafeslere yaklaştım. "Ben özgürüm, ben yalancıyım, ben pisim...... iyi çalışmalar Türkiye."
İsim olarak niçin GERDANLIK? Kıymetli madenleri, kıymetli taşları emek vererek, sanat harikası haline getiren kuyumcular hanımların boyunlarına taktıkları takıya GERDANLIK adı vermişler.. Benim elimde ne maden var, ne kıymetli taş ne de ben gerdanlık yapacak meslek ustasıyım.. Amma şiiri kuyumcu titizliği ile işlemek vazifemdir.. Kime hangi tür gerdanlık lazımsa onu söz kalıbı içinde yazdım, boynuna asılması icabedenlerin boynuna astım.. Siz de dilediğiniz boyunlara asınız.
Ne yapayım ben bu rezillikleri! Hele bir sayfa daha çevirelim bakalım, belki daha iyi bir şeylere rastlarız!
“Ben kime ne kötülük ettim de bana böyle saldırdılar! Ortaya çıkın da göreyim sizi lanet olası adamlar! Belki ölmeden önce sizi affeder, ya da Tanrı adına lanetlerim!”
✓ Yalnız... Ben yalnızdım. Ben hep yalnız olmuştum. Ben yapayalnızdım. Beni tarif etmek için ne doğru bir kelime. Yalnız...
Sayfa 85 - İndigo YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.