Hayatı belli şartlar altında yaşamaya buyur ediliriz. Hayat boyu böyledir bu. Doğduğumuz andan ölümümüze değin hep bu şartlar topluluğu bir şartlar topluluğu ile çevrelenmişizdir.
Kimimizin babası sert, kimimizin ki fazla yumuşak, kimimizin annesi ilgisiz, kimimizin ki ise insanı boğacak kadar ilgilidir. İçinde yaşatıldığımız şartlar ilk olarak
kal de kalim
gitmen gerek
ama gitme de
gitme demek çok zor tabi gitme desen kalamam zaten
hep bu zatenler keşkeler bitirdi onca aşığı
en güzeli sessizlik bazen konuşmaktan çok daha fazla şey anlatır
kaçmak neyi çözecek ki
ben kaçmıyorum ki tamam kaçıyorum ama mecburum bari sen anla beni kimse anlamıyor sen anla
yok yani olmuyo-gitmem gerek. benim babamdan uzaklaşmam gerek. burada bi hayatım yok. aşık olamıyorum. sevemiyorum.bağlanamıyorum. hayatımda sadece acı var.korku var nefret var...güçlü görünüyorum dimi?güçlü falan değilim ben.güçlü de olmak istemiyorum- ben- güçsüz olmak istiyorum ama mutlu olmak istiyorum. işte o da burda mümkün değil. hayatım boyunca kendime yalanlar söyledim.olmadığım biri gibi göründüm.bir şey söyle....
Bir zamanlar Basra vilayetinin halkı İbrahim-i Edhem hazretlerine müracaat ederek dualarının kabul olunmadığından şikayet etmişler. "Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın duaların kabul olunacağına dair sözü vardır." demişler. İbrahim-i Edhem hazretleri cevaben şöyle buyurmuşlar:
"On şeyden dolayı sizin kalpleriniz ölmüştür. Tabiatiyle
Ortalık henüz tamamen kararmamış olduğu halde perdeleri kapadı ve lambayı yaktı, masanın başına geçerek, kurşunkalemiyle ve acele acele yazmaya başladı:
"Ömer! Seni bırakıp gidiyorum. Bunun bana ne kadar acı geleceğini, hayatta senden başka hiç kimsem olmadığını bilirsin ... Senin de benden başka kimsen olmadığını biliyorum. Buna rağmen
İnsanın sabahları uyanınca kafasını bıraktığı yerde bulması büyük nimet, son zamanlarda bu hususta epey güçlük çekiyorum. Sen gittiğinden beri kafamı hiçbir yerde bulamıyorum.
Yani tabi, bi kamyon laf ettim, seni de anlıyorum. İşleri akışına bırakıyım diyorum ama termodinamiğin ikinci yasasından çok korkuyorum; ''Evrende kendi haline doğal şartlara bırakılan tüm sistemler zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gider." Bak, kapı gibi bilimsel kanıtlarla konuşuyorum. Küçük bir arıza verdik diye komple sistemimizi bozmaya ne gerek var, ben barışmak istiyorum.
Üstelik bu dönemde Venüs geriliyor, Merkür takla atıyor, Satrün de hula-hop çeviriyormuş açılarına bir şeyler olmuş. O onun evine girmiş, öteki berikine transit geçmiş bi şeyler bi şeyler, yukarıda neler oluyor hiç anlamıyorum, bu gezegenlerin ne b.k yediği belli değil Osman, kozmik tuzaklara düşmeyelim ben barışmak istiyorum.
“Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam. Gelmemek üzere gidenler çok sevdiklerim olur genelde. Bir de bir hikaye bırakır ki geride, noksanlığın daniskası içinde. Ölse, öldü dersin, ama ölmez onlar. Ölmesinler de. Ölürlerse bir kere daha üzülürüm. Çünkü koklayamazlar bir
_Binbir Gece Masalları'nı anlatan, Şehrazat’tır.
_Eski zamanlarda Hint ve Çin diyarlarında hüküm süren Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, eşleri tarafından aldatılmışlar. Bu olayların etkisiyle Şehriyar, kendi ülkesinde, her gün bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir olmuş; bu yüzden vezirin güzel, bilgili ve akıllı kızı
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine.
_Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri.
_Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar.
_Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer.
_Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır.
_Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
Bizleri ve kâinatı büyük bir hikmetle yaratan Cenab-ı Hak, yarattığı hiçbir şeyde eksik, noksan ve adaletsiz bir taraf bi- rakmamıştır. Eşitsiz ve adaletsiz gibi görülen durumların, bil- mediğimiz hikmetleri ve sebepleri vardır veya bazı şeyleri de bizler kendi elimizle bozup adaletsiz hâle getirmişizdir. Şimdi bu sınıfımıza zengin bir adam gelse
Meselâ işe, "bangaheq" yayınlarından çıkan "Diwana Mizgin" adlı Kürtlerin Âkiflerinden biri sayabileceğimiz "Melâ Mizgîn"i okuyarak başlayabilir. Tabi bir tercüman eşliğinde...
O zaman açığa çıkacaktır, Kürtlerde Âkiflerin olup olmadığı meselesi... Bahse konu eserden sadece şu dizelere dikkatleri çekmek istiyorum:
Son otuz yıldır Kürdistan'da gelişen mücadele bir anlamda iç savaştır. Aslında bir anlamda değil iç savaştır. Savaş kuşağı çocuk lar yetişti yani, şu an savaşın ilk başladığı dönemlerde doğan ço cuklar nerdeyse otuz yaşında yetişkin birer birey. Tabi ki bu savaş süreçlerinin insanların kişiliklerine yansımaları var. Dünyanın her yerinde savaş