Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şimdi Henry, diyorum kendime, şansın varsa MacGregor içerdedir ve önce onu ektiğin için bir güzel fırçalar seni, sonra da bir beşlik ödünç verir. Merdivenlerden çıkarken belki nemfoman hatuna rastlayıp onu ayaküstü becerirsin. Usulca gir içeri, Henry ve gözlerini açık tut! Talimat doğrultusunda parmak ucunda giriyorum içeri, şapkamı vestiyere bırakıyor ve işin gereğiymiş gibi biraz işiyorum, sonra merdivenden ağır adımlarla tekrar aşağı iniyor ve şeffaf giysiler giymiş, pudralanmış, parfüm sürünmüş, taze ve uyanık görünen , fakat muhtemelen can sıkıntısından patlamak ve yorgunluktan ölmek üzere olan dansçı kızları kesiyorum. Ortalıkta dolanırken hayalimde hepsini tek tek düzüyorum. Mekân amcık ve sikiş kaynıyor, bu yüzden eski dostum MacGregor’ı burada bulacağımdan eminim. Dünyanın durumunu düşünmeyi bırakmış olmam harikulade. Bunu söylüyorum çünkü bir an için, dolgun bir kıçı incelerken depreşir gibi oldu. Yine transa girecektim az kalsın.
Telefonunu burada bırakmıştı, umutsuzca telefon ekranına baktığında kalbinin hızlandığını hissetti. Arayan bu sabah numarasını buldukları koordinatör Seden'di. Araz heyecanla telefonu açıp kulağına götürdü. "Alo?" dedi Araz heyecanla "Hiçbir şey söylemeyin, ne için aradığıızı biliyorum .." dedi karşıdaki ses, "Bu gece saat tam 00.00'da merkezin arka sokağında görüşelim. Olanlarda hiçbir suçum yok, o yüzden lütfen polisi karıştırmayın. Sadece size yol göstermek istiyorum. Lütfen gizli kalsın. Şimdi kapatıyorum. Unutmayın, 00.00. "
Reklam
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı üşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleri kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve
*Aman evlerimiz düzlükte olsun. Olsun, olsun da su bassın. Sel götürsün. Bu manzarayı bırakıp aşağı inmişler. Gittikçe eskici oluyoruz Olric. Ne yapalım efendimiz. Yeniliklere yetişemiyoruz. Doğru. Nefes nefese kalıyoruz. Erkeklik bizde kalsın. Olup bitenleri de izlemiyoruz. Eskiye bağlılığımız bir şey bildiğimizden değil. Eskisi bundan kötü olamaz ya, diyoruz. Tam da bilmiyoruz yeniyi. Onlar utansınlar Olric. Biz gene işin kolayına kaçalım. İşimiz pek de kolay değil, efendimiz. Kimseyi kandıramadıktan sonra neye yarar Olric? Daha denemedik efendimiz. Evet, bu millet... Burada yaşayanlar, altı yüzyıl öncekilerden altı yüzyıl geride Olric. Altı yüzyıl önce gelseydik herhalde böyle karşılanmazdık. Peki Olric, hemen yanlarında duran harabelerden, evin, duvarın nasıl yapılacağını görmüyorlar mı? Okumak için uygun bir yer burası. Rahatsız etmezler. Ne zaman okumaya başlayacaksınız efendimiz? Neyi Olric? Biliyorsunuz efendimiz. Arabadan çıktı, bagajı açtı telaşla. Nasıl bekleyebildim bu kadar saat? Kutuyu açtı: içinde ciltli iki defter duruyordu, orta kalınlıkta. Ayrıca bir iki kâğıt. Defterlerden, üsttekini aldı. Eski bir duvardan kalan taş yığınına sırtını dayayarak yavaşça yere oturdu. Siyah kapağı açtı: Selim’in yazısı. İlk satırlarda düzgün gidiyordu yazı. Sayfanın altına doğru dağınıklaşmış. Sayfanın sol üst köşesinde bir tarih. Selim’in sağ olduğu bir dönemin tarihi. Günlük tutmuş, o kadar yıl sonra. Bana yardımcı ol Selim.
Sayfa 590Kitabı okudu
Memed haklı
Hatçe:Ben yalnız kalamam, dedi. Memed:Ne yapalım öyleyse Hatçe? Hatçe:Ben de gelirim. Memed:Etme eyleme Hatçe! Hatçe:Öldüm burada. Memed:Iraz Hatun da kalsın. Hatçe:Olmaz. Memed:Bu ne aksilik? Hatçe:İşte böyle. Iraz:Kal kızım. Hatçe:Kalamam. Iraz:Sen dağa çıktın çıkalı aksileştin. Hatçe:Öyle. Memed:Allah belanı versin.
Reklam
Helena
Ve ben işte bu yüzden, eski kocama sadakatle Burada Proteus'un mezarı başında diz çöküp Yalvarıyorum ki, sürebilsin sadakatim ve Ilion'da adım nice kötüye çıkmış da olsa, Hiç değilse bedenim, gerçekte temiz kalsın!
Taşlıklarda kırılıyor güneş, gözlerin yanıyor Titrek gölgeler oynaşıyor dört bir yanında Deniz durgun, kayalar donuk Vur kendini yollara artık Bir günebakan gibi döndür yüzünü Sar bu dünyayı köklerinle, dallarınla Geride bir çığlık kalsın, bu da bir şey Yaşamın camdaki buğu Geçici bir konuktu, gitti desinler...
Artık olanların izi silinsin istiyorum, sadece benim dimağımda kalsın. İçimde gizli bir cehennem ateşi ile cehennemden çıkayım ama bu ateşi ve onun gözleri alan harlı ışığını da yanımda yine de götüreyim. Olur ya çıkarsam, unutabilirim, bende izi kalsın, unutabilirim. Ya da burada ben sonsuza kadar unutulabilirim.
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve
Everest YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Kusura bakmayın, Bayardo," demişti dul adam, "ama siz gençler insanın yüreğinin nedenlerini anlamıyorsunuz." Bayardo Son Roman, bir an durup düşünmüş, "Diyelim ki beş bin peso," demişti. "Dürüst olalım," diye karşılık vermişti dul adam, onurlu bir tavırla, "o ev bu kadar etmez." "On bin," demişti Bayardo San Roman. "Hemen şimdi, hem de banknotları bir bir sayarak." Dul adam gözlerinde yaşlarla bakmıştı ona. "Öfkesinden ağlıyordu," dedi bana, doktor olmasının yanı sıra edebiyat adamı da olan Doktor Dionisio Iguaran. "Düşünsene: İnsanın elinin altında onca miktarda para olsun da, basit bir gönül zaafı yüzünden hayır demek zorunda kalsın." Dul Xius'un gırtlağından ses çıkmıyordu; ama hiç duraksamadan başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Öyleyse bana son bir iyilik yapın," demişti Bayardo San Roman. "Beni burada beş dakika bekleyin." Gerçekten de beş dakika sonra gümüş işlemeli heybeleriyle birlikte Şehir Kulübü'ne geri dönmüş, üzerlerinde Merkez Bankası yazılı bantları hâlâ duran, her biri binerlik on deste banknotu masanın üzerine koyuvermişti. Dul Xius, bundan iki yıl sonra ölmüştü. "Bu yüzden öldü," dedi bana Doktor Dionisio Iguaran. "Bizlerden daha sağlıklıydı; ama insan onun göğsünü dinleyince yüreğinin içinde fokurdayan gözyaşlarını duyabiliyordu."
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
GİDERSEN YlKILIR BU KENT Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki sanşın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı üşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleri kuşlar nereye sığınır akşam
Sayfa 29 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Kastamonu'da Lise: Komünistlerle İlk Mücadele Kastamonu'da lisedeyken pul merakım vardı, İstanbul'dan pul getirtmeye başladım, arkadaşım vasıtasıyla ve iyi paraya Kastamonu'da esnafa satmaya başladım. O paradan annemin "Oğlum babana şuradan acele para ver" deyip de para verdirttiğini hatırlıyorum. "Sonra alırsın
399 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.