Baştan söyleyeyim yine bu bir kitap incelemesi değil.
Sadece kitabı okurken hissettiklerim, yaşadığım tecrübeler...
Şımarık büyüyen bir kızın, şark görevinde nasıl idealist öğretmen olduğunun hikayesi..
Kan davası yüzünden dersime gelemeyen 9 öğrencimi düşündüm ağlayarak, yıl 2019 du.
8.sınıfta okuldan zorla ağlayarak -evlendirilmek üzere-
Emily Bronte “Uğultulu Tepeler”. İpucu vermeden, açık etmeden nasıl fikrimi beyan ederim diye düşündüm, düşündüm düşünmesine de, fikrimi sakınarak bahsetmek istediğim bir kitap değil bu, bilakis kalemimi özgürce oynatmak istiyorum. Yani tercihe göre yazdıklarımı buradan sonra, okur ya da okumazsınız.. Bronte’nin 1840’lı yıllarda yazdığı Victoria
“Onları duyabilirsin. Bebeklerini alıp götürdüklerinde çığlıklar atarlar. Doğum koğuşundan tek bir ses bile duyulmaz. Halbuki en gürültülü yer orası olmalı. Ama feryatları daha sonra duyuyorsun—onları kucağına alma hatasına düşenlerin feryatlarını. Vücutlarından bir şey kopardıklarını sanırsın.”
Birinci Dünya Savaşın'dan sonra Almanya'da doğum
Charles Dickens'ın kalemine tekrar hayran olduğum eşsiz bir eser. Yazar
İki Şehrin Hikâyesi eserinin başlangıcında gizemli bir olayla başladığı gibi bu eserde de gizemli bir olayla başlayarak bizi direk içerisine çekiyor. Bambaşka insanların, çok gizemli birbirinden bağımsız hayatların nasıl puzzle parçaları gibi birbirine bağlandığını görüp her bölümde ayrı
Eskiden, yemek yapmayı severdi Selma. Artık bıkmıştı. Domatesi soy, sarımsağı soy, patatesi soy, soğanı soy... İllallah demişti.
On yıldır evli. Kocası, mutfağa adım atmazdı.“Aaahhh!” Parmağını kesti.
Dışarıda yemeyi önerdi. Kabul etti koca. Çıktılar. Trafikten korktukları için yakındaki AVM’ye gittiler. Çocuklar arıza çıkarınca, koca patladı.
》Yavuz Bülent Bakiler için "Sözün ressamıdır." dendiğini okumuştum.
》Bütün şiirlerinin toplandığı bu kitabı da okuyunca bunun sebebini daha iyi anladım. Okurken bütün şiirler bir film sahnesi kadar gerçekçi hale geliyor gözünüzde.
》Okurken Anadolu'nun havasını, samimiyetini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Dağlarda, yaylalarda
Niye yapıyorsun bunu ? Kendi yükümü çekemeyip,onu bir başkasının omuzlarına atmaya geldiğim için mi? Sende acı çekeceksin, ben de şımarık çocuklar gibi tatmin olacağım! Bu kadar kötü yürekli bir adamı sevebilir misin?
Aslında mutlu olmak nedir ki? Tam olmak, içimizde sürekli kıpırdanıp duran karanlık duygulardan kurtulmak, derin bir çekip keyif, huzur ve heyecanı bir arada tadabilmektir ama insa noğlu için bunu becerebilmek o kadar kolay mı? Daha doğmadan başka türlü programlanmışız çünkü. İçimizde bizi hiç rahat rakmayan, bizden sürekli bir şeyler isteyen, verdikçe alan, aldıkça istekleri durmadan değişen, arsız mı arsız bir şeyler var. Her istediğini versen bile -veremezsin ya-rahat durmaz. Her şeye çok buk sahip olmuş şımarık çocuklar gibidir. Bu sefer de verdiklerinden bıkar, olandan usanır, olmayanın peşine düşer. Adına mutluluk dediğimiz şey işte o olmayandır. Olmayanın peşine düşüp ömrü böyle geçirmek, kaderine söylenmek nasıl bir seçimse, gerçeği bir an önce fark edip mutluluğu kendi içimizde keşfetmek de bir o kadar bilinçli bir seçimdir.
Kücukken hiç çocuk oldunuz mu siz ?
Evet evet...Kitabın başlığı bu olmalı. Ama yok insanlar acıları ile yüzleşmeyi sevmez , şeker portakalı daha sevimli. İyi tercih be VAsCOnceLos ...
Bı kitabı yazarken hiç affetmediklerin var her satırında hissettim , şefkatini,sevgini..ah sen en kıymetli şeylerin değerini nasılda bu şekilde acı tecrübe
Yoruma başlamadan önce şuraya küçük bir not bırakıyorum; hastalıklı size zarar veren ilişkilerden lütfen uzak durun. Kaçın arkanıza bakmadan kaçın. 'Seviyorum' mavalları okumayın.
En küçük bir zararın ardı kesilmez devam eder. Verdiğiniz her taviz veya uzaklaşamama durumu, sizi karşı cinse çeken her ne ise, değerli ve biricik hayatınızı
Yazarın en çok konuşulan, toplumsal ve psikolojik tahlilleriyle ön plana çıkmış eserine getirdik sırayı sonunda. Konu alınan içerikler çok ilgi çekici değil mi? Mesela hiçbir devrimin, zenginin fakiri sömürdüğü düzeni değiştiremeyeceğine dair inanç. Görünüşte epey eğitimli, taşra hayatını bırakmış ve zengin bir kültür havuzunda yüzen insanların
Mutlu olmak, iyi ki varım, iyi ki yaşıyorum ve iyi ki bu güzellikleri görebiliyorum diyebilmek için öncelikle dünyaya insan olarak gelmek gerekiyor. Sonra da mutlu olmaya karar vermek... Bir gün nasıl olsa ölüp gideceğini, her şeyin biteceğini bilen insanoğlunun hayatta mutlu olabilmesinin tek yolu işte bu. Yoksa hayat onu mutlu etmenin peşinde
İğne ucu kadar bir maddeden gelen kuvvetli bir patlamayla başladı gelmekte olan bütün hadiseler. Bu patlamanın kuvveti ve esintisiyle oluştu kâinat ve diğer her şeyler. Galaksiler oluştu, yıldızlar ve güneşte. Adlar takıldı her birine, şekillere benzetildi ve o şekillere göre seslenildi. Bak bu; Ursa Minor – Küçük Kepçe,- bu Lepus –Tavşan-
“On yıldan fazla bir zaman önce bir çocuk kitabı yazmaya başladım. Bunu beş yaşındaki kızım Holly için yapıyordum. Kitabın baş kahramanının bir kız çocuk olmasını ve hikayenin de değişik ve ilginç bir şekilde tüyler ürpertici olmasını istedim.
… İnsanlar kitabı okumaya başladığında öğrendim ki, çocuklara macera yaşatan, yetişkinlere kabuslar
Aslında mutlu olmak nedir ki? Tam olmak, içimizde sürekli kıpırdanıp duran karanlık duygulardan kurtulmak, derin bir oh çekip keyif, huzur ve heyecanı bir arada tadabilmektir ama insanoğlu için bunu becerebilmek o kadar kolay mı? Daha doğmadan başka türlü programlanmışız çünkü. İçimizde bizi hiç rahat bırakmayan, bizden sürekli bir şeyler isteyen, verdikçe alan,aldıkça istekleri durmadan değişen, arsız mı arsız bir şeyler var. Her istediğini versen bile -veremezsin ya-rahat durmaz. Her şeye çok çabuk sahip olmuş şımarık çocuklar gibidir. Bu sefer de verdiklerinden bıkar, olandan usanır, olmayanın peşine düşer. Adına mutluluk dediğimiz şey işte o olmayandır. Olmayanın peşine düşüp bir ömrü böyle geçirmek, kaderine söylenmek nasıl bir seçimse, bu gerçeği bir an önce fark edip mutluluğu kendi içimizde keşfetmek de bir o kadar bilinçli bir seçimdir.