Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Geçmişte ne yaşadıysan yaşadın, belki sana büyük acılar çektirdi birileri, belki alman gereken sevgiyi vermediler, belki seni yok saydılar, belki de çok daha kötü şeyler yaptılar. Geçmişin yükleriyle başı belada olan birçok kişi, sanki o yaranın oluştuğu anı tekrar tekrar yaşıyor gibidir. Ve zihninde durmadan bir mücadele vardır, sanki geçmişi değiştirebilecekmişsin gibi, öfkenle ve yaraya neden olan kişi ya da kişilerle savaşır durursun. Geçmişinden kurtulmak istiyorsan geçmişin geçmişte kaldığını ve bu konuyu değiştiremeyeceğini kabullenmelisin.
"Çünkü duyguların sesi var. Konuşuyorlar, bize bir şeyler söylüyorlar. Biz de onlara 'düşünce' diyoruz. Misal; -Korku, "Yapamayacağım" -Öfke, "Bunu bana nasıl yapar?" -Endişe, " Ya başıma kötü bir şey gelirse" -Utanç, "Rezil oldum" -Üzüntü, "Çok yalnızım" -Mutluluk, "Ne iyi yaptım" diyebiliyor.."
Reklam
Asgar Farhadi'nin Bir Ayrılık filminde, evi terk eden karısının ardından kızıyla yalnız kalan baba, evvelinde tüm ev işlerini karısının üstüne yıkmış bir hıyar oğlu hıyar olduğu için, çamaşır makinesini nasıl çalıştıracağını bulamaz. Kızına sorar çaresizce. Çocuk da, "Annem dörde ayarlıyordu" gibi bir şey söyler. "Tamam," der baba, "Bundan sonra her şeyi dörde ayarlıyoruz." İzlediğimden beri sık sık aklıma gelir bu sahne. Ayrılık ya da ölüm, fark etmez, bir yokluğun üstüne her şeyi yeniden yaşanabilir bir vakte ayarlamak gerekir, çok iyi biliyorum. Mekanizmamı söktüm baştan kuruyorum, bana bundan sonra saat hep dört Osman.
CESARET ANA ...sen sen ol her erdemin ardında bir bityeniği ara. AŞÇI Bense bir büyüklük var sanırdım. CESARET ANA Hayır, hayır, bir bityeniği vardır. Bak mesela, bir komutan ya da bir kral aptal olur, adamlarını da bok yoluna sürüklerse tabii onların cesur olmalarını ister. Eh cesaret bir meziyettir. Cimri ve askeri azsa, her bir erin Herkül olmasını ister. Eğer vurdumduymaz ise, hiçbir şeyi takmıyorsa, askerlerin yılan gibi kurnaz olmaları gerekir, yoksa işleri bitiktir. Çok fazla şey istemiyorsa, askerlerin sadakata epey ihtiyacı vardır. Görüyorsun ya, iyi bir kralı ya da iyi bir komutanı olan iyi bir ülkenin ihtiyacı olmayan erdemler. İyi bir ülkede erdemler gereksizdir. Herkes alelade, orta zekâlı, hatta korkak da olabilir.
Türk Efsaneleri
Türk Efsaneleri Kim demiş Türkler denizci bir ulus değil diye! İnsanlığın ikinci atası Nuh Türk olup insanlığı gemisi ile Anadolu'da kurtardı. Son Türk efsanesini canlı ölüler ibreti ile mahşer tufanı efsanesi olarak yaşıyoruz. Yaşananlar yaşandı, yaşanacaklar yaşanacak. Yaşadıklarınıza bir anlam veremiyorsanız, ilmi bir mana ile
Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete –özetle; şu an içinde bulunduğumuz döneme öyle benzer bir dönemdi ki dönemin, sesi en çok çıkan otoriteleri bu günler hakkın­da –olumlu anlamda da, olumsuz anlamda da–ancak ve ancak "en" sözcüğü kullanılarak konuşulabileceğini iddia ediyorlardı.
Reklam
Kuzey cephesinde bulunan Refet Paşa, İkinci İnönü Savaşı’ndan sonra Batı cephesinde İsmet Paşa’ya iltihak etmişti. Refet Paşa daima birleşmeye taraftar, hiçbir şahsî ihtirası olmayan bir adamdı. Bundan sonra, Millî Müdafaa Vekili oldu. Ordu şimdi gruplara ayrılmıştı. Her grup üç fırkalıydı ve İsmet Paşa da hepsinin başında kumandandı. Türk ordusunun bu çetin savaş günlerinde, köylerde çok yardıma ihtiyacı vardı. Bu yardımı da sade Ankara’da bulunan Hilâl-i Ahmer’den görebiliyordu. Bunu Ankara kadınları hazırlamışlardı. Ankara kadınları beni bu işin başına geçirmek istedilerse de, ben sade bir aza olmakla yetindim. Çünkü hâlâ sıtma nöbetleri geçirmekteydim. Bu aralık, İstanbul ile Ankara kadınları arasındaki farkı da görüyordum. Ankara’daki İstanbul kadınları, umumiyetle, memur ya da mebus karısı idiler, iyi tahsil görmüş, modern ve her işe atılmaya hazır kimselerdi. Ankara kadınları İstanbullulardan uzak duruyorlardı. Anadolu kadınlarının çekingenliği belki tahsilleri olmadığından ileri geliyordu. İstanbul kadınları ise, şuuraltı bir yükseklik duygusu taşıyorlardı. Bunlardan bir tanesi bir istisnaydı. Kendisi Cemal Bey adında bir adamın karısıymış. Güzel, alçakgönüllü bir kadındı, herkesin yardımına koşardı. Kendisi duldu. Ankara’da yerleşmişti. Bütün Ankara kadınlarının sevdiği diğer bir kadın da Miralay Nuri Bey’in karısıydı. O, Hilâl-i Ahmer’in başındaydı.
Aşıklar güvensizlik hissettiklerinde, yapıcı olmayan şekilde davranma eğilimi gösterirler, ya hoşa gitmeye çalışırlar, ya denetimi almaya çalışırlar, hatta fiziksel olarak kavga ettikleri de olur bütün bunlar büyük ihtimalle part- neri kaçıracaktır." Güvensizlik bir kez işin içine karıştığın- da, serinkanlı, aklıselim ve sakin davranmak imkânsız olur. Akıntıya kapılan ilişkinin dümensiz, dayanıksız sandalı, bir çok ilişkinin batma tehlikesi geçirdiği, adı kötüye çıkmış iki kaya arasında yalpalar durur: tam boyun eğme ve tam iktidar, uysalca rıza gösterme ve küstah fetih, kendi özerkliğini orta- dan kaldırma ve partnerinkini zaptetme. Bu kayalardan birine çarpmak, yedek parça çağında büyümüş ve tamir sanatını ög- renme fırsatı bulamamış yeni yetme bir gemiciyi taşıyan bir sal şöyle dursun, gayet iyi giden ve deneyimli bir mürettebata sahip bir teknenin bile parçalanmasına yeter. Hiçbir modern denizci, denizde yol alacak durumda olmayan bir ögeyi tamir etmek için bir dakika bile kaybetmez: Yedeğiyle onu hemen değiştirmek ister. Ama ilişkilerin salında yedek parça bulun- maz.
Annem her şeyin sırf benim için olduğunu söylerdi yani başka bir deyişle, buna "sevgi" diyordu. Ama bana göre bu, annemin üzülmemek adına çırpınışlarıydı. Anneme göre sevgi, yaş dolu gözlerle bana bakarak bu durumda böyle şu durumda şöyle yapman gerekir deyip vara yoğa fırça çekmekten başka bir şey değildi. Eğer bu sevgiyse, hiç sevmemek ya da hiç sevilmemek daha iyi değildir midir? Elbette bunu söylemedim. Bunu, annemin davranış öğretilerinden 'çok dürüst konuşursan karşındakini üzersin' düsturunu dilimde tüy bitecek derecede ezberlememe borçluydum.
Sayfa 37 - Peta Kitap Yayıncılık
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Reklam
Birinin sizin, hakkınızda peşin hüküm vermeden, adınıza sorumluluk almaya ya da sizi belirli bir kalıba sokmaya çalışmadan dinlemesi cidden çok iyi gelir insana.
"Bacaklarını aç benim için." Julia lavabonun üzerinde oturuyordu. Ellerini ha- reketsizce karnının üzerinde tutarak bacaklarını iyi- ce açtı. Clay, onun eteğini beline kadar sıvadı ve iç çamaşırının dışı boyunca burnunu gezdirerek onun kokusunu içine çekti; duyularını tamamen Julia'nın kontrol etmesine izin verdi. Julia derin bir
Sayfa 121
Güçte esas olarak doğru ya da yanlış kavramı yoktur ve onu ka­zanmadaki en önemli becerilerden biri, iyi ya da kötüden çok, şartları görebilme yeteneğidir. Güç bir oyundur ve oyunlarda rakiplerinizi ni­yetlerine göre değil, eylemlerinin etkilerine göre değerlendirirsiniz. Görebildiğiniz ve hissedebildiklerinizle stratejilerini ve güçlerini ölçersi­niz.
Sayfa 14 - Altın Kitaplar
Cinayet soruşturması sadece katili bulma faaliyeti değildir. Sayıları kişilerden, işlemleri olaylardan oluşan karmaşık bir matematik problemini çözmek de değildir. Doğrudan insanı anlama uğraşı, yaşamak için doğru yöntemi bulma çabasıdır. Bunca yıllık mesleğimde çözdüğüm ya da çözemediğim her vaka, bana hayat hakkında çok kıymetli bilgiler kazandırmıştır. İnsan en iyi kendi deneyimleriyle öğrenir derler ya, doğrudur. Ama öğrenmek, bilmek değildir. Bazen bizzat bildikleriniz bile sizi yanıltabilir. Cinayetleri çözümlerken bize büyük kolaylıklar sağlayan neden sonuç ilişkisi bazen gerçeği görmemizi engelleyen kara bir perdeye dönüşebilir.
Sorular çok iyi de peki ya cevaplar?
"Hayat böyle mi? İzleriyle birlikte çoktan göçüp giden bir geçmiş midir o; geçmişin ardında koşan bir şimdi mi; gelmediği, ne şimdi ne de geçmiş olduğu sürece bir anlamı olmayan bir gelecek midir? Yüreklerimizin bütün sevinçleri, ruhlarımızın bütün acıları, biz sonuçlarını görmeden bir hiçliğe mi gömülecek?"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.